whatsapp

Ne ev kaldı ne de birbirine sığınan insanlar

KÜLTÜR - SANAT 18.07.2019 - 01:21, Güncelleme: 09.09.2021 - 14:46
 

Ne ev kaldı ne de birbirine sığınan insanlar

Seydişehir’i eski tarihi konakları ve cumbalı evlerinin sonunu hayatımıza etkilerinden söz edeceğiz. İşte tarihi bir konak 1920 yılında Adile ve Mehmet Baysal ailesi (Ak Mehmet) tarafından yapılmış. Bugün koruma altına alınarak müze olarak kullanılıyor. Geçmiş dönemde birden fazla aile bu konakta yaşıyordu. Tek bir avlu etrafında mutfak, bahçe ve hayvanlarının da olduğu yaşamlarını sürdüğü bir yıllar. Bu sokağa girdiğiniz de duyguyu soluyorsunuz, gözleriniz ise şimdilerde birlik beraberlik içerisinde yaşayan aynı çatı içerisinde barınan sokağında gezinen insanları arıyorsunuz. Fakat Yaşar Kemal’in de dediği gibi ‘O güzel insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler’ 40’lı 50’li yıllarda başladı bu terk ediş. Seydişehir zaman içerisinde yoğun bir göçe maruz kaldı; bahsi edilen konaklar bekâr odalarına, barınaklara döndü. Hurdacılar tarafından kapıları, pencereleri çalınan konakların artık ne avlusu kaldı ne de birbirine sığınan insanları. İki konak daha. Bakırcılar ve Gazanferlerin evi. Burası da belediye tarafından koruma altına alınarak restore edildi. Bu sokakta da bugün selamsız, hatırsız yaşamlar sürüyor. Araştırmacı-Yazar Abdülkadir Hazman, şu cümleleriyle her şeyi özetliyor aslında: “Adı bile ne kadar güzel değil mi? Asmalı Konaklar, cumbalı evler… Asma ağacından, üzümden bahsediyoruz. Üzüm, iki gözüm demez miyiz? Her derde deva değil midir? Hititler döneminde Yenice ve kızılca köy civarında ve ilçenin bağ arasında üzüm bağlarından şifa olarak ilaç yaparlarmış.  Fakat şimdi asma da, üzüm de bağlar bahçelerde kalmadı giderek betonlaşıyor. Tarihi kültür yapılarının kurtarılması ya da o dokuların yaşatılması, işlevsellik kazandırılması, aslına uygun restore edilmesi için bir takım çabalar var ama bu kez evler yok. Seydişehir’de sanayinin gelişmesinden dolayı tarihi evlerin ve sokakların büyük bir bölümü yerlerini çok katlı apartmanlara bıraktı. O görkemli evlerde kalmadı. İlçeden terk ediliş hızlandı; Seydişehir’in o elit, belli bir kültür seviyesine ulaşmış kesimi şimdilerde yok oldu. Tahmini 40’lı ve 50’li yıllardan sonra çöküş başladı. Alüminyum fabrikasının özelleştirme sonrası hızlandı. Sosyal sorunlara yol açtı. Hem kültürel hem de tarihsel dokuya ciddi anlamda zarar verildi. 60 yıldan fazladır planlı bir şekilde ilçe ele alınmamış. Sokaklar yolgeçen hanına dönmüş. Tarihi Seydişehir evlerinin (tabi ayakta kalan varsa), camilerin, sebillerin, çeşmelerin korunması gerekir.  Leblebi, arabaşı, çokratma balık, helva patentinin alınıp markalaşmasını başka illere kaptırmışız. Seydişehir’in en güzel yemekleri şimdi üzüm asmaları gibi. Koruma altına alınan birkaç evde turizm adına geleneklerimizi sürdürebilirsek ne mutlu bize.

Seydişehir’i eski tarihi konakları ve cumbalı evlerinin sonunu hayatımıza etkilerinden söz edeceğiz.

İşte tarihi bir konak 1920 yılında Adile ve Mehmet Baysal ailesi (Ak Mehmet) tarafından yapılmış. Bugün koruma altına alınarak müze olarak kullanılıyor.

Geçmiş dönemde birden fazla aile bu konakta yaşıyordu. Tek bir avlu etrafında mutfak, bahçe ve hayvanlarının da olduğu yaşamlarını sürdüğü bir yıllar. Bu sokağa girdiğiniz de duyguyu soluyorsunuz, gözleriniz ise şimdilerde birlik beraberlik içerisinde yaşayan aynı çatı içerisinde barınan sokağında gezinen insanları arıyorsunuz.

Fakat Yaşar Kemal’in de dediği gibi ‘O güzel insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler’ 40’lı 50’li yıllarda başladı bu terk ediş. Seydişehir zaman içerisinde yoğun bir göçe maruz kaldı; bahsi edilen konaklar bekâr odalarına, barınaklara döndü. Hurdacılar tarafından kapıları, pencereleri çalınan konakların artık ne avlusu kaldı ne de birbirine sığınan insanları.

İki konak daha. Bakırcılar ve Gazanferlerin evi. Burası da belediye tarafından koruma altına alınarak restore edildi.

Bu sokakta da bugün selamsız, hatırsız yaşamlar sürüyor.

Araştırmacı-Yazar Abdülkadir Hazman, şu cümleleriyle her şeyi özetliyor aslında: “Adı bile ne kadar güzel değil mi? Asmalı Konaklar, cumbalı evler… Asma ağacından, üzümden bahsediyoruz. Üzüm, iki gözüm demez miyiz? Her derde deva değil midir? Hititler döneminde Yenice ve kızılca köy civarında ve ilçenin bağ arasında üzüm bağlarından şifa olarak ilaç yaparlarmış.  Fakat şimdi asma da, üzüm de bağlar bahçelerde kalmadı giderek betonlaşıyor.

Tarihi kültür yapılarının kurtarılması ya da o dokuların yaşatılması, işlevsellik kazandırılması, aslına uygun restore edilmesi için bir takım çabalar var ama bu kez evler yok.

Seydişehir’de sanayinin gelişmesinden dolayı tarihi evlerin ve sokakların büyük bir bölümü yerlerini çok katlı apartmanlara bıraktı.

O görkemli evlerde kalmadı. İlçeden terk ediliş hızlandı;

Seydişehir’in o elit, belli bir kültür seviyesine ulaşmış kesimi şimdilerde yok oldu. Tahmini 40’lı ve 50’li yıllardan sonra çöküş başladı. Alüminyum fabrikasının özelleştirme sonrası hızlandı. Sosyal sorunlara yol açtı. Hem kültürel hem de tarihsel dokuya ciddi anlamda zarar verildi.

60 yıldan fazladır planlı bir şekilde ilçe ele alınmamış. Sokaklar yolgeçen hanına dönmüş. Tarihi Seydişehir evlerinin (tabi ayakta kalan varsa), camilerin, sebillerin, çeşmelerin korunması gerekir. 

Leblebi, arabaşı, çokratma balık, helva patentinin alınıp markalaşmasını başka illere kaptırmışız. Seydişehir’in en güzel yemekleri şimdi üzüm asmaları gibi. Koruma altına alınan birkaç evde turizm adına geleneklerimizi sürdürebilirsek ne mutlu bize.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.