whatsapp

Teknolojiye yenik düşen değerlerimiz

NOSTALJİ 19.02.2020 - 01:08, Güncelleme: 09.09.2021 - 14:46
 

Teknolojiye yenik düşen değerlerimiz

Bir zamanlar olmazsa olmazlarımız olan nice değerlerimiz. Teknolojiye ve çağa ayak uydurup, sessizce yaşantımızda kayıp gidivermişler öyle değil mi?
İşte hayatımızdan sıyrılıp gidiveren hemen aklıma geliveren değerlerimizden bazıları; Seydişehir 1900 lü yıllarda arzuhalcilerin ayrı dükkânları yoktu. Cami avlularında revaklar altında, arastalarda, handa kahvehane gibi yerlerde seyyar olarak çalışırlardı. Cumhuriyet döneminde daktilo insan hayatına girince iş yeri açmaya başladılar. 1980 li yılların ortalarında bilgisayar hayatımıza girmeye başlayınca yavaş yavaş bu meslekte kayboldu. Günümüzde Seydişehir’de bir tane arzuhalci bulunmaktadır. Evlerimizdeki odaların süpürülmesi için çalı süpürgeler vardı. Evin genç kızları bu süpürgelerin sapına ve baş tarafına orlon iplikten süpürge kılıfı bile örerlerdi. Bu çalı süpürgelerin yerin 1970 lerde gırgır süpürgeler almaya başlamıştı. 70 yılların sonlarına doğru insanların alım gücünün yükselmesi ile  hızla gelişen teknolojiye ayak uyduramayan çalı süpürgeler ile gırgır süpürgeler, yerini yüksek çekim gücü olan elektrikli süpürgelere bıraktı. Bir zamanlar telefonla iletişim kurmakta zordu. Sabit ev telefonu kısıtlıydı Oğlun kızın şehir dışında okuyor veya askerde ise sıkıla sıkıla komşuya veya postaneye gider yazdırır ve operatörün sizi karşıdaki kişiye bağlamasını beklerdiniz. Devletin 1984 yılında telekomünikasyona yaptığı yatırımlarla, her eve sabit telefonlar girmeye başladı. Daha sonra bu sabit telefonları araç telefonları takip etti. 1991 den sonra da telefonlar ceplere girmeye başladı. Adı da hazırdı, cep telefonu Böylece ülkemiz insanı kişiye özel iletişim aracı ile tanışmış oldu. Tabi ki sabit telefonların pabucu da 34 yılda dama atılıverdi. Şimdi sadece resmi daireler ve işyerlerinde sabit hatlar bulunuyor. Bizim çocukluğumuzda evlerde aydınlatma aracı olarak gaz lambalarımız vardı. Camdan deposu fitili ve üstü delikli cam fanusu olan gaz lambaları evlerimizin başköşesine kurulur ve nazlı, nazlı çevresine ışık saçmaya çalışırdı. Akşamdan cam fanus içindeki fitil yakılır ve lambamız gecenin ilerleyen saatlerine kadar hizmetini sürdürürdü. Bu nostaljik aydınlatma aracımız,1800 lü yılların sonlarında ülkemize girmiş ve 1970 li yıllara kadar şehirlerde ve köylerde evlerimizin olmazsa, olmazıydı.1930 lu yıllardan itibaren şehirde cadde ve sokakların aydınlatması ve durumu iyi olan bazı ailelerin evlerinde elektrik kullanılırdı. Yaşı ilerlemiş büyüklerimden duyduğuma göre, bugün eski garajın olduğu yerde (bugün orada kalmadı da) bulunan gazhane den gazla çalışan motorlar vasıtasıyla, akşam ezanından sonra motorların düğmesine basılır gece yarısına kadar sokak lambaları yanar. Şehirde durumu iyi olan konaklara ve evlere elektrik verilirmiş.     Bizim çocukluğumuzda buzdolabı yoktu. Yemekler mutfaklarda Sergen denen kapaklı dolaplar veya tel dolaplarda veya evin kuzeyinde en serin yerlerde (Soğuk Oda da) yemekler ve yiyecekler muhafaza edilirdi. Buzdolapları 1970 yıllardan itibaren evlerimize girmesiyle bu sergenler ve tel dolaplarda kırılarak yakacak oldu veya depolara kaldırılarak, hayatımızdan kayıp gidiverdiler. Bizim radyolarımız vardı. Pilli, elektrikli ve lambalı radyolar küçük bir sandık gibi dışı ahşap açma düğmesine basarsınız, lambası yanar ve yayın birkaç dakika sonra gelirdi. O yıllar henüz Televizyon denen sihirli kutunun hayatımıza girmediği yıllardı. Neydi o her gün merakla beklenen arkası yarınlar. Evin büyüğü yetişkinlerinin sabah saat 07.00, öğlen 13.00 ve akşam 19.00 daki rahmetli babamın deyimiyle akşam ajansı günün gelişen haber bültenleri için radyonun başına geçilirdi. Yine rahmetli Zeki Müren’in haber öncesi bir şarkısından sonra araç kullanan şoförlere ikazı olurdu “Gözünüz Yolda, Kulağınız bende olsun sevgili şoför kardeşlerim” Bizim çocukluğumuzda cipler sonra taksiler (şavrole) sadece merkezde birkaç durakta vardı. Ulaşım genelde belediye otobüsleri ve at arabaları ile olurdu. 1965 yılıydı, bir sonbahar günü merhum babam elinde yuvarlak süslü bir kova içinde ilk defa tanıştığımız bir şey getirdi. Evimizin yeni vazgeçilmezi o gizemli şey meğer gazocağıymış. 1970 den itibaren tüp gazın çıkmasıyla, hayatımızdan sessizce kaybolup gidiverdi. Yerini ise çeşit, çeşit tüp gazlı fırınlar ve set üstü ocaklar alıverdi. Şimdi ise doğalgazlı fırınlar.  
Bir zamanlar olmazsa olmazlarımız olan nice değerlerimiz. Teknolojiye ve çağa ayak uydurup, sessizce yaşantımızda kayıp gidivermişler öyle değil mi?

İşte hayatımızdan sıyrılıp gidiveren hemen aklıma geliveren değerlerimizden bazıları;

Seydişehir 1900 lü yıllarda arzuhalcilerin ayrı dükkânları yoktu. Cami avlularında revaklar altında, arastalarda, handa kahvehane gibi yerlerde seyyar olarak çalışırlardı. Cumhuriyet döneminde daktilo insan hayatına girince iş yeri açmaya başladılar.

1980 li yılların ortalarında bilgisayar hayatımıza girmeye başlayınca yavaş yavaş bu meslekte kayboldu. Günümüzde Seydişehir’de bir tane arzuhalci bulunmaktadır.

Evlerimizdeki odaların süpürülmesi için çalı süpürgeler vardı. Evin genç kızları bu süpürgelerin sapına ve baş tarafına orlon iplikten süpürge kılıfı bile örerlerdi. Bu çalı süpürgelerin yerin 1970 lerde gırgır süpürgeler almaya başlamıştı. 70 yılların sonlarına doğru insanların alım gücünün yükselmesi ile  hızla gelişen teknolojiye ayak uyduramayan çalı süpürgeler ile gırgır süpürgeler, yerini yüksek çekim gücü olan elektrikli süpürgelere bıraktı.

Bir zamanlar telefonla iletişim kurmakta zordu. Sabit ev telefonu kısıtlıydı

Oğlun kızın şehir dışında okuyor veya askerde ise sıkıla sıkıla komşuya veya postaneye gider yazdırır ve operatörün sizi karşıdaki kişiye bağlamasını beklerdiniz.

Devletin 1984 yılında telekomünikasyona yaptığı yatırımlarla, her eve sabit telefonlar girmeye başladı. Daha sonra bu sabit telefonları araç telefonları takip etti. 1991 den sonra da telefonlar ceplere girmeye başladı. Adı da hazırdı, cep telefonu Böylece ülkemiz insanı kişiye özel iletişim aracı ile tanışmış oldu. Tabi ki sabit telefonların pabucu da 34 yılda dama atılıverdi. Şimdi sadece resmi daireler ve işyerlerinde sabit hatlar bulunuyor.

Bizim çocukluğumuzda evlerde aydınlatma aracı olarak gaz lambalarımız vardı. Camdan deposu fitili ve üstü delikli cam fanusu olan gaz lambaları evlerimizin başköşesine kurulur ve nazlı, nazlı çevresine ışık saçmaya çalışırdı. Akşamdan cam fanus içindeki fitil yakılır ve lambamız gecenin ilerleyen saatlerine kadar hizmetini sürdürürdü. Bu nostaljik aydınlatma aracımız,1800 lü yılların sonlarında ülkemize girmiş ve 1970 li yıllara kadar şehirlerde ve köylerde evlerimizin olmazsa, olmazıydı.1930 lu yıllardan itibaren şehirde cadde ve sokakların aydınlatması ve durumu iyi olan bazı ailelerin evlerinde elektrik kullanılırdı. Yaşı ilerlemiş büyüklerimden duyduğuma göre, bugün eski garajın olduğu yerde (bugün orada kalmadı da) bulunan gazhane den gazla çalışan motorlar vasıtasıyla, akşam ezanından sonra motorların düğmesine basılır gece yarısına kadar sokak lambaları yanar. Şehirde durumu iyi olan konaklara ve evlere elektrik verilirmiş.    

Bizim çocukluğumuzda buzdolabı yoktu. Yemekler mutfaklarda Sergen denen kapaklı dolaplar veya tel dolaplarda veya evin kuzeyinde en serin yerlerde (Soğuk Oda da) yemekler ve yiyecekler muhafaza edilirdi. Buzdolapları 1970 yıllardan itibaren evlerimize girmesiyle bu sergenler ve tel dolaplarda kırılarak yakacak oldu veya depolara kaldırılarak, hayatımızdan kayıp gidiverdiler.

Bizim radyolarımız vardı. Pilli, elektrikli ve lambalı radyolar küçük bir sandık gibi dışı ahşap açma düğmesine basarsınız, lambası yanar ve yayın birkaç dakika sonra gelirdi. O yıllar henüz Televizyon denen sihirli kutunun hayatımıza girmediği yıllardı. Neydi o her gün merakla beklenen arkası yarınlar. Evin büyüğü yetişkinlerinin sabah saat 07.00, öğlen 13.00 ve akşam 19.00 daki rahmetli babamın deyimiyle akşam ajansı günün gelişen haber bültenleri için radyonun başına geçilirdi.

Yine rahmetli Zeki Müren’in haber öncesi bir şarkısından sonra araç kullanan şoförlere ikazı olurdu “Gözünüz Yolda, Kulağınız bende olsun sevgili şoför kardeşlerim”

Bizim çocukluğumuzda cipler sonra taksiler (şavrole) sadece merkezde birkaç durakta vardı. Ulaşım genelde belediye otobüsleri ve at arabaları ile olurdu.

1965 yılıydı, bir sonbahar günü merhum babam elinde yuvarlak süslü bir kova içinde ilk defa tanıştığımız bir şey getirdi. Evimizin yeni vazgeçilmezi o gizemli şey meğer gazocağıymış.

1970 den itibaren tüp gazın çıkmasıyla, hayatımızdan sessizce kaybolup gidiverdi. Yerini ise çeşit, çeşit tüp gazlı fırınlar ve set üstü ocaklar alıverdi. Şimdi ise doğalgazlı fırınlar.  

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.