whatsapp

Türkiye'de heykel sanatı

KÜLTÜR - SANAT 17.12.2018 - 12:25, Güncelleme: 09.09.2021 - 14:46
 

Türkiye'de heykel sanatı

Türkiye’de heykel sanatının gelişmeme nedenlerini anlamak için meseleye tarihsel açıdan bakıyoruz. Türkiye’de heykel sanatının gelişmeme nedenlerini anlamak için tarihsel olarak bakmak lazım. Türkiye’den önce Osmanlı’ya, ondan da önce Bizans’a bakmak lazım. Roma imparatorluğu 330 yılında doğu ve batı olarak ikiye ayrılınca doğu roma Bizans imparatorluğu kuruldu malum constantinus, Roma’nın bütün o ihtişamını İstanbul’a taşımak istiyordu; bu sebeple aslında Sultanahmet’teki hipodromun çevresi olsun, çemberli taş olsun İstanbul’un her yeri heykellerle donatıldı. Sonra Hristiyanlığın etkinliğini arttırmasıyla orta çağ niteliğine bürünen kentte roma geleneği unutuldu ve heykel önemini kaybetmeye başladı. Heykelin bir anda yaşantıda azalmasının sebebi, tek tanrılı inancın pagan inanca duyduğu korkuydu. Çünkü pagan düşüncenin hala hâkim olmasının sebebi olarak heykelin varlığı gösteriliyordu. Paganizmde heykelin yaşadığına inanılıyordu. Ağladığına, güldüğüne, kızdığına… Heykeller, tanrıların vücut bulmuş haliydi. Tanrının Hristiyan inancındaki görünmezliği ve betimlenemez ligi heykelin varlığını kabul etmiyordu. Bu sebeple heykel o zamandan itibaren Anadolu topraklarında yok olmaya başladı.  1453’te İstanbul fethedilince Osmanlı’da da heykel kendine yer bulamadı.  Çünkü İslamiyet’teki tasvir yasağı, heykel yapımını engelliyordu. Aslında sadece tasvir yasağı diyerek olaya tek açıdan bakmamak lazım. Osmanlı döneminde, halk ile devleti birbirine kaynaştıran kent anlayışı pek yoktu; geniş bulvarlar yoktu, hellendeki Agora’nın, Roma’daki Forum’un yerini Osmanlı’da cami avluları aldı. Mesela padişah, cami içinde ızgara kaplı bir yerde namaz kılardı. Halk her zaman padişah orda olmasa bile orda olduğunu düşünürdü. Aradaki iletişimsizlik bu boyutlardaydı yani. Kısacası kent kültürü ve planı zaten heykel sergilenecek alanlara izin vermiyordu. Osmanlı’da "işlevi olmayan anıt" kavramı yoktu Mesela bi anıt yapılacaksa çeşme yapılıyordu ki işlevi olsun. Doğal olarak figür, heykel bu topraklarda yer alamadı. Hatta 1872’de Abdülaziz, atlı heykelini yaptırdı. Bu topraklardaki ilk figüratif heykelimiz budur. Charles fullere yaptırılmıştır. Atlı hükümdar heykeli normalde iktidar simgesidir ancak Osmanlı’da iktidarı sarsacak bir öğeye dönüşmüştür. Çünkü heykelin meydana koyulmasına hükümdarın ailesi izin vermemiş sarayın içine koymuşlardır. Sonra işte Osmanlı, yerini Türkiye’ye bırakınca Cumhuriyet’in simgesi olarak heykel yaptırılmaya çalışıldı. Ancak bu kadar uzun süreli bir heykelcilikten sonra heykel yapacak kimse yoktu doğal olarak. Başka ülkelerden heykeltıraşlara siparişler verildi. Sarayburnu Atatürk anıtı, cumhuriyet döneminin ilk heykelidir. heinrich krippel’e yaptırılmıştır 1926’da. Heykel, bu dönemde devletin ideolojisini anlatmak için araç haline gelmiştir. Tabii bir de 1883’te şimdiki adıyla mimar Sinan güzel sanatlar üniversitesi heykel bölümü açılıyor. Ama heykel yapacak malzemenin azlığı, ders verecek hocaların pek olmaması vs. derken cumhuriyete kadar pek kendini gösteremiyor diyebiliriz. 1950’lere kadar Türk heykeltıraşların neredeyse hiç eseri yoktur. 1950’lerde Türkiye bir dönüşüm yaşıyor ve uluslararası ilişkiler gelişiyor Sanatçılar yurt dışına çıkıyor, oradaki okullarda eğitim almaya başlıyor, Türkiye’ye soyut sanat geliyor, eserler üretilmeye başlanıyor, bir sürü Türk heykeltıraş eserler üretiyor, yarışmalar düzenleniyor, sanatçılardan İstanbul’un çoğu yerine koyulacak eserler üretmeleri isteniyor... Ama malum burası İstanbul, o eserlerin birçoğu şu an yerlerinde değil. Sanat, sanatçı, eserler hiçbir zaman küçümsenmemeli. Onlara değer verilmeli.

Türkiye’de heykel sanatının gelişmeme nedenlerini anlamak için meseleye tarihsel açıdan bakıyoruz.

Türkiye’de heykel sanatının gelişmeme nedenlerini anlamak için tarihsel olarak bakmak lazım. Türkiye’den önce Osmanlı’ya, ondan da önce Bizans’a bakmak lazım.

Roma imparatorluğu 330 yılında doğu ve batı olarak ikiye ayrılınca doğu roma Bizans imparatorluğu kuruldu malum constantinus, Roma’nın bütün o ihtişamını İstanbul’a taşımak istiyordu; bu sebeple aslında Sultanahmet’teki hipodromun çevresi olsun, çemberli taş olsun İstanbul’un her yeri heykellerle donatıldı. Sonra Hristiyanlığın etkinliğini arttırmasıyla orta çağ niteliğine bürünen kentte roma geleneği unutuldu ve heykel önemini kaybetmeye başladı.

Heykelin bir anda yaşantıda azalmasının sebebi, tek tanrılı inancın pagan inanca duyduğu korkuydu. Çünkü pagan düşüncenin hala hâkim olmasının sebebi olarak heykelin varlığı gösteriliyordu. Paganizmde heykelin yaşadığına inanılıyordu. Ağladığına, güldüğüne, kızdığına… Heykeller, tanrıların vücut bulmuş haliydi. Tanrının Hristiyan inancındaki görünmezliği ve betimlenemez ligi heykelin varlığını kabul etmiyordu. Bu sebeple heykel o zamandan itibaren Anadolu topraklarında yok olmaya başladı. 

1453’te İstanbul fethedilince Osmanlı’da da heykel kendine yer bulamadı. 

Çünkü İslamiyet’teki tasvir yasağı, heykel yapımını engelliyordu. Aslında sadece tasvir yasağı diyerek olaya tek açıdan bakmamak lazım. Osmanlı döneminde, halk ile devleti birbirine kaynaştıran kent anlayışı pek yoktu; geniş bulvarlar yoktu, hellendeki Agora’nın, Roma’daki Forum’un yerini Osmanlı’da cami avluları aldı. Mesela padişah, cami içinde ızgara kaplı bir yerde namaz kılardı. Halk her zaman padişah orda olmasa bile orda olduğunu düşünürdü. Aradaki iletişimsizlik bu boyutlardaydı yani. Kısacası kent kültürü ve planı zaten heykel sergilenecek alanlara izin vermiyordu.
Osmanlı’da "işlevi olmayan anıt" kavramı yoktu

Mesela bi anıt yapılacaksa çeşme yapılıyordu ki işlevi olsun. Doğal olarak figür, heykel bu topraklarda yer alamadı. Hatta 1872’de Abdülaziz, atlı heykelini yaptırdı. Bu topraklardaki ilk figüratif heykelimiz budur. Charles fullere yaptırılmıştır. Atlı hükümdar heykeli normalde iktidar simgesidir ancak Osmanlı’da iktidarı sarsacak bir öğeye dönüşmüştür. Çünkü heykelin meydana koyulmasına hükümdarın ailesi izin vermemiş sarayın içine koymuşlardır.

Sonra işte Osmanlı, yerini Türkiye’ye bırakınca Cumhuriyet’in simgesi olarak heykel yaptırılmaya çalışıldı.

Ancak bu kadar uzun süreli bir heykelcilikten sonra heykel yapacak kimse yoktu doğal olarak. Başka ülkelerden heykeltıraşlara siparişler verildi. Sarayburnu Atatürk anıtı, cumhuriyet döneminin ilk heykelidir. heinrich krippel’e yaptırılmıştır 1926’da. Heykel, bu dönemde devletin ideolojisini anlatmak için araç haline gelmiştir.

Tabii bir de 1883’te şimdiki adıyla mimar Sinan güzel sanatlar üniversitesi heykel bölümü açılıyor. Ama heykel yapacak malzemenin azlığı, ders verecek hocaların pek olmaması vs. derken cumhuriyete kadar pek kendini gösteremiyor diyebiliriz.

1950’lere kadar Türk heykeltıraşların neredeyse hiç eseri yoktur. 1950’lerde Türkiye bir dönüşüm yaşıyor ve uluslararası ilişkiler gelişiyor

Sanatçılar yurt dışına çıkıyor, oradaki okullarda eğitim almaya başlıyor, Türkiye’ye soyut sanat geliyor, eserler üretilmeye başlanıyor, bir sürü Türk heykeltıraş eserler üretiyor, yarışmalar düzenleniyor, sanatçılardan İstanbul’un çoğu yerine koyulacak eserler üretmeleri isteniyor... Ama malum burası İstanbul, o eserlerin birçoğu şu an yerlerinde değil.

Sanat, sanatçı, eserler hiçbir zaman küçümsenmemeli. Onlara değer verilmeli.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.