Asmanın meyvesi şaraptır
Tapınaktaki şarabın en belirgin sembolü, ön girişin üzerinde kıvrılan büyük asma heykeliydi. Josephus, tapınağın kapılarının üzerinde “üzüm salkımlarının asılı olduğu altın bir asma yayıldığını, bunun ne kadar pahalı malzemeyle inşa edildiğini gören herkes için boyut ve sanat harikası olduğunu” yazar (Eski Eserler).
Josephus ayrıca asmanın üzerinde ‘insan boyunda üzüm salkımları’ asılı olduğunu da anlatır. Bu asma, antik çağda bazılarının yanlışlıkla Dionysos kültünün İsrail tapınmasının bir parçası haline geldiğine inanmalarına neden oldu.
İlk şarap üretimi
MÖ 6500 dolaylarında Mezopotamya ovası ve onu çevreleyen geniş coğrafyada ortaya çıkmıştı. MÖ 3000’lerde ise Anadolu’dan şarap yapımını öğrenen Mısır ve Fenikeliler bunun üretimine başlamışlar. MÖ 2000’li senelerinde Hititler, Kızılırmak ve Yeşilırmak havzalarında muhteşem bağlar kurarak bağ ve bağcıları koruyan tarihteki ilk şarap kanunlarını oluşturdular. Yunan ticaret kolonilerinin Anadolu’nun Ege ve Akdeniz kıyılarına gelmesiyle şarap Yunanistan’a girdi.
MÖ 600 senelerinde; Fenikeli denizciler, Ege’nin önemli ticaret limanı Foça’dan, günümüz Fransa’sının Marsilya limanına şarap götürerek onları bu içecekle tanıştırdı.
Şölen sofralarının vazgeçilmez içkisi şarap, efsanelerde tanrıların insanlara lütfetmiş olduğu şifalı bir iksir olarak tanıtılmıştır. Bu tanrılar; Anadolu’da ve Antik Yunan’da, Doğa ve Şarap Tanrısı ‘Dionysos’ ve onun Roma’daki karşılığı olan ‘Bakus’ ismiyle karşımıza çıkmaktadır.
Antik Yunan’da bir grup erkeğin bir araya gelerek yemekten sonra zevk için birlikte içtiği ve felsefi konuları konuştuğu ‘Symposion’ forumları düzenlenirdi. Roma toplumu bu toplantıları Latince, ‘Convivium’ olarak adlandırdı.
Bir Roma sempozyumunda (convivium) yemekten önce, yemekle birlikte ve yemekten sonra şarap servisi yapılır ve kadınların katılmasına izin verilirdi. Yunan sempozyumunda ise şarap sadece akşam yemeğinden sonra içilir ve kadınların katılmasına izin verilmezdi.
Her sempozyumun bir de yöneticisi vardı ve ‘symposiarch’ (sempozyumu yöneten sofra üstadı) denen bu kişi, sofradakileri konukların ve ebediyete intikal etmişlerin şerefine şarap içmeye davet edermiş.
Sempozyumlarda uygulanan şarap ritüelleriyle insanlar sarhoş olup özgürleşir ve kendinden geçenlere ‘iki kez doğmuşlar’ adı verilirdi. Antik Yunan’da ise, sempozyumlara ‘Agappe (Sevgi) Sofraları’ eşlik ederdi. Agappe bir felsefe, sevgi, şiir ve bilgi ortamıydı.
İlyada Destanı’nda, Yunan tanrıları ile savaşçılar arasında barışı sağlamak amacıyla Agap Sofraları kurulurdu. Romalılar ise bu şölen sofralarına ‘liber’ (özgürlük) adını verdi.
Haçlı seferleri sırasında şövalyeler, bu topraklarda yaşayan Hıristiyanların konuğu olmuşlar ve onlardan Agap Sofrası geleneklerini öğrenmişlerdi.