Turgutoğlu türbesi makûs talihini ne zaman yenecek?

Muhammed Kemal Erdem

Turgutoğulları Anadolu’da müstakil bir beylik özelliği taşımakla birlikte; Karamanoğulları’nı Selçuklular’ın devamı olarak gördükleri için bağımsız hareket etmek yerine Karamanoğulları’na tabii olmuşlardır. Karamanoğlu ordusunda doğrudan hükümdara bağlı bir “Hassa Ordusu “olmadığı için bu görevi Turgutoğulları üstlenmiş, Karamanoğlu ordusunda başkumandanlık yapmışlardır. Zamanla akrabalık kurmuşlar, Karamanoğulları ile birlikte hanedanlık mücadelesi vermişlerdir. Son Karamanoğlu Sultanı ’da 1483-1487 yılları arasında Turgutoğlu Mahmut Bey olmuştur.

Karamanoğulları’nın yıkılışı sonrası yetiştirdikleri güzel atlar sebebi ile için “Esbkeşan - Atçeken” olarak anılmışlar ve Osmanlı ordusunun at ihtiyacını karşılamışlardır.

 Özellikle Karamanoğulları döneminde geniş emlak ve arazi sahibi olmuşlar, böylece birçok hayır eseri ve vakıf tesis ederek Konyalıların gönlünde taht kurmuşlardır. Örneğin 1476 yılında Konya’da bulunan 14 Dar-ül Huffaz (Hafızlık Okulu) 9 tanesi Turgutoğlu eseridir.

Turgutoğulları içinde Konya ve ilçelerinde en çok vakıf tesis eden kişi ise Turgutoğlu Pir Hüseyin Bey’dir. Pir Hüseyin Bey, Karamanoğlu II. Alâeddin ve II. Mehmet Bey dönemlerinde ordu komutanı II. İbrahim döneminde ise sultanın vekili ve ordular başkomutanı olmuştur. 1431 yılında Osmanlılar ile yapılan bir savaşta şehit düşmüştür.

Turgutoğulları’nın önde gelenlerinin Konya’da defnedildikleri yer ise Sadreddin Konevi Camii bitişiğinde bulunan mezarlıktı. Pir Hüseyin Bey burada bulunan hanedan büyükleri için 1431 yılında Turgutoğlu Türbesini inşa ettirmiş vefat edince kendisi de buraya defnedilmiştir. 17 yıl sonra da Turgutoğlu Ahmet Bey türbeye ilave bazı kısımlar eklemiş vakıflar tesis etmiştir.

Turgutoğulları hakkında ilk kapsamlı yayını yapan merhum Zeki Oral, geçmişte türbenin üç tarafının mezarlık olduğundan ve türbe içinde sağlam kalan dört sandukanın Konya Müzesi’ne nakledildiğinden bahseder.

 Evkaf Kâtibi Silleli Said ise mezarlığı henüz kaldırılmadan gördüğü için avluda bulunan mezarlar hakkında kısmi de olsa bilgi veren tek kaynaktır.

Geçmişte türbenin iç tezyinatı hakkında en kapsamlı bilgilere ise merhum Prof Dr Feridün Nafiz Uzluk’un 1958 yılında basılan “Karaman Eyaleti Vakıfları Fihristi” adlı eserinin 21. Sayfasının bir dipnotunda bulunmaktadır.

Şöyle demiş merhum Uzluk;

“Şeyh Sadrettini Konevi türbesinin mezarlığı içindeki bu türbe ve etrafındaki Turgutoğullarına mensup veya müntesip Karamanoğlu emirlerinden birçok zevatin kabirleri, 1928 Ekim ayında tarihi ve maziyi sevmeyenlerden birisi tarafından yok edilmişti.

Bu türbedeki Pir Hüseyin Bey'in sandukası, Karamanlıların nefîs çinileri ile süslü imiş. Şeyh Sadrettin türbe ve mezarlığına bakan günbatı pençeresi önündeki sanduka, san'at düşmanları tarafından vaktiyle tahrip edilmiş olacak ki biz çocuk iken o çini parçaları, pırlanta kırıkları gibi gözleri kamaştırırdı. Bu türbede Pir Hüseyin beyden başka oğlu Ahmet Bey diğeri Ömer Bey, Nefise Hatun, Sultan Hatun, Bağdad Hatun, Hondi Hatun yatmakta idi, Selçuklular tarzındaki mermer sandukalar üzerinde Ayetel kürsi ile yaptıranın isimleri parlak lâkaplar ile nefis bir şekilde kazılmış idi.

Türbe kitabesi gibi bu sandukalar da sahiplerinin üzerinden kaldırılarak dışarı atılmış, binbir güçlükle Konya Müzesine konulmuştu. Kim bilir şimdi hangi cami avlusunda ve acıklı durumdadır. Türbe halen bir hastanenin kileridir.”

İbrahim Hakkı Konyalı “Konya Tarihi” nde türbenin üzerinde geçmişte leylek yuvası olduğu için Konyalılarca “Kuşlu Kümbet” olarak anıldığını ve geçmişte içerde 6 sanduka olduğunu aktarır.1944 tarihinde türbenin depo olarak kullandığını içerde herhangi bir sanduka bulunmadığını bakımsızlık yüzünden cenazelik denilen bodrum katın toprak altında kaldığını söyler.

Mehmet Önder 1962 yılında, türbede 12 sanduka yeri olduğunu ve 1958 yılında halkın yardımı ile onarılıp etrafının açıldığını yazar.

Anlaşılan o ki; türbe uzun yıllar boyu bakımsız ve sahipsiz kalmış. Nafiz Uzluk 1902 doğumlu olduğuna göre 1910’lu yıllarda yerlerde kırık çini parçalarını görmüş olmalı. Belki de Konyamızdan yurt dışına kaçırıp giden ecdad yadigarı çini parçaları içersinde bu türbeye ait parçalarda vardı. Çini parçası deyip geçmeyin. Biliyorsunuz bugün Konya Beyhekim Camii’nin eşsiz çini mihrabı hala Berlin Pergamon Müzesinde sergilenmektedir. Alman konsolos tarafından parça parça ülkemizden kaçırılmıştır. Neyse ki Turgutoğlu Türbesi’nin sağlam kalan son dört sandukası müzeye kaldırılmış….

Konuya bu açıdan bakınca Seydişehir’de bulunan Turgutoğlu Rüstem Bey’in türbesinde bulunan sandukaların değeri bir kat daha artmaktadır. Yüzyıllardır ne Seydişehirliler tahrip etmiş ne de bir konsolos tarafından kaçırılmış ne de sandukalar kaldırılıp türbe depo olarak kullanılmıştır.

Bu arada yeri gelmişken; türbede bulunan mezarlık hakkında tek kaynağımızın  Evkaf Kâtibi Silleli Said olduğunu söylemiştim. Silleli Said bu mezarlar içinde Rüstem Bey’in çocuğu ve torunları olan Halil, Şeyh Hasan, Hond Hatun gibi kabirler bulunduğunu fakat Rüstem Bey’in kabri olmadığı için onun şehit düştüğünü veya farklı bir yerde kabri olabileceğini söyler. Bahsedilen Rüstem Bey’in Seydişehir’de bulunan Rüstem Bey olması kuvvetli bir ihtimaldir.

 Geçmişi geçmişte bırakalım biraz da günümüze bakalım. Peki yüzyıllar boyu bakımsızlığın makus talihini yaşayan türbenin şimdiki durumu nasıl?

Türbe, Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 02.02.1988 gün ve 349 numaralı kararıyla tescil edilmiş, 1998 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiş.

Fakat şu an ki durumu, maalesef, yüzyıllardır süregelen talihini devam ettirir vaziyette.

Bir çok yeri çatlamış, ufak tefek yıkılmış camları kırılmış vaziyette. Hatta 2017 yılında, birkaç kez bazı yerel Konya gazetelerine uyuşturucu bağımlılarının uğrak mekanı olduğuna dair haber bile olmuş.  Tarihe gönül vermiş bir Konyalı olarak o haberleri okurken utancımdan yerin dibine geçiyorum desem nasıl bir utanç yaşadığımı az çok hissedebilirsiniz.

Konya gibi her daim ecdadını hayırla ve saygı ile anmış Selçuklulara, Karamanoğulları’na başkentlik yapmış bir şehre böyle bir görüntüyü nasıl layık görebiliriz?

Türbenin az ilerisinde her dönem yerli ve yabancı birçok ziyaretçinin akınına uğrayan Sadreddin Konevi Camii ve türbesi bulunuyor. Camiye gelen herkes maalesef türbenin bu içler acısı halini de görüyor. Konyamızın vicdanları yaralayan bu kötü görüntüden bir an önce kurtulması gerekmiyor mu?

Konu hakkında yaptığım son görüşmelerde sandukalar ile birlikte önce Konya Müzesine ardından İnce Minare Müzesi’ne nakledilen türbe kitabesinin bir kopyasının yeniden türbeye nakledileceği yönünde bilgi edindim. Sizce yeterli mi?

Şayet tarih, geçmişte yapılan hataları tekerrür etmemek için varsa türbenin bu makus talihinden bir an önce kurtulması gerekmektedir. Türbe yeniden bakıma alınmalı, orijinal sandukalar nakledilemiyorsa bile, türbe içine ahşap veya mermerden sembolik sandukalar koyulmalıdır.

Hatta geçmişte mezarlık olan, bugün ise Sadreddin Konevi camii ile türbe arasında kalan alana da, Alaadin Camii haziresine yapıldığı gibi sembolik mezarlar yapılmalıdır. Gönül ister ki, o sembolik mezarlardan, geçmişte Konya’nın en kıymetli mezarlıklarından olan, Şemsi Tebrizi Parkı’na da yapılsın. Geçmişte oraya defn edilenlerin bugün ayaklar altında ezilen ruhları bir nebze olsun ferah bulsun.

Bunlar bu aşama da ne kadar mümkün bilmiyorum. En azından biz dile getirerek tarihe not düşelim. Zira “Mezarlık kaldırılmış” diye anlatmak kanayan vicdanları tamir etmeye yetmiyor.