whatsapp

Didiği Sultan Menakıbı ve Seyyid Harun

KÜLTÜR - SANAT 03.07.2020 - 01:10, Güncelleme: 09.09.2021 - 14:46
 

Didiği Sultan Menakıbı ve Seyyid Harun

Tarihçi Ercan Arslan Seydişehir’in kurucusu Seyyid Harun Veli hakkında bilgi veren ikinci kaynak olan “Didiği Sultan Menakıbnamesi” ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. “Seydişehir kentinin kurucusu Seyyid Harun Velî ile ilgili bilgi veren ilk kaynak 1554’te onun dokuzuncu göbek soyundan gelen Abdülkerim Bin Şeyh Musa tarafından yazılmış “Makalat-ı Seyyid Harun”dur. İkinci eser ise “Didiği Sultan Menakıbnamesi”dir. Didiği Sultan Menakıbnamesi Konyalı Muhammed Hamdi oğlu Seyyid Mustafa Rüşdi tarafından 483 beyit olarak 6 Mayıs 1861 (25 Şevval 1277) tarihinde Farsça’dan Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Eserin 14.yüzyıl sonlarına ait olması kuvvetle muhtemeldir.1998 yılında ise Menakıbname’nin bu tercümesi Safa Odabaşı tarafından Latinize edilmiştir (KTO, Yeni İpek Yolu, Konya I). Menakıbname Safa Odabaşı Arşivi’nde yer almaktadır. Didiği Sultan 13.yüzyılda Turgutlu ve Bayburtlu topluluklarıyla Horasan’dan Diyar-ı Rum’a (Anadoluya) gelen Türkmen Bey ve Seyyidlerindendir. Selçukiler devrinde Ilgın Mahmut Hisarı’na yerleşmiştir. Türbesi buraya bağlı Beykonak köyünde’dir. Didiği Sultan’ın intisab ettiği, şeyhi Hacı İbrahim başta olmak üzere Hz.Mevlana, Seyyid Harun, Hacı Bektaş, Hacı Tuğrul, Karaca Ahmet, Kadıncık Ana, Emir Sultan, Halifeleri Handan Sultan, Ömer, Yatağan Ahmet,  Muhammed ile oğlu Mahmut gibi döneminde devlet ricaline intisap etmiş ve kamuya mal olmuş kişilerle irtibatının olduğu menakıbından anlaşılıyor. Hacı Bektaş-ı Veli ile amca çocuklarıdırlar. “Birinin neslinden Didiği geldi/Birinin neslinden Hacı Bekdaş geldi/ Ammu oğullarıdır ol veli bilin” . Yine menakıpnamesinin verdiği bilgiler arasında Ilgın, Melengürd, Beyşehir, Seydişehir, Aladağ vb. bölgelerde Sultan Alaaddin zamanında faaliyet yürüttüğü yer almaktadır. Didiği Sultan’ın Konya ve civarında bulunan diğer tasavvuf ehli ile görüşmeleri hakkında da ifadeler yer almaktadır. Bunlar arasında Hz.Mevlana’nın kendisini cemaatle namaz kılmaya davet ettiği bir mektup gönderdiği ifadeleri dikkat çekmektedir. “Raviler işit bir dahi ne demiş/Münla Celalettin mektup göndermiş/Demiş ey veli buraya gelesin/Gelip bunda cemaat ile namazı kılasın”. Didiği Sultan’a kendi menakıbı dışında yer veren kaynak ise Seyyid Harun Makalatı’dır. Makalata göre Seyyid Harun’un Küpe Dağı civarına geldiği haberi kendisine ulaştırılan Didiği Sultan, bu keramet sahibi veliyi görmeye gider. Yanındakiler keramet gösterip ayıya binip gitmesini isterler o da ayıya biner gider. Onun gelişini haber alan Seyyid Harun taşa biner ve onu karşılar. Seyyid Harun’un yanında üç gün kalır, birlikte namaz kılmaya kalktıklarında Seyyid Harun, Didiği Sultan’dan su çıkarmasını ister ve o da asasını yere vurur, böylece yerden bir su çıkar. Bu suyun adı da Didiği Sultan Pınar’ı olur. Seyyid Harun, namazı kıldırmasını ondan isteyince o da: Ben ümmiyim, zahir bilmem, der ve namazı onun kıldırmasını ister. Didiği Sultan, Seyyid Harun tarafından kurulacak şehrin dağa bitişik kurulmasını ve Müslüman olmayan toplulukların İslam’a davet edilmesini tavsiye eder. Bir müddet  sonra Didiği Sultan, Seyyid Harun’un kızına talip olur ama Halife Sultan’ın bedeni rahatsızlığı nedeniyle bu talep sonuçsuz kalır. Didiği Sultan, Seyyid Harun ile akrabalık tesis edemediğinden dolayı durumdan rahatsız olur ve geri döner, kısa bir zaman sonra da Seyyid Harun vefat eder. Menakıbname’de ise Seyyid Harun’un vefatına dair “Ol arada var idi meğer bir er/Seyit Harun derlerdi ona meğer/Didiği Sultan’a kasten ok atar/Karşı varır Sultan okunu tutar/Didiği Sultan eydür kim ki bize ok ata/Attığı ok gene kendüye bata/Rumuz ile oku geri dönderir/Seyit Harun okun zahminden ölür” Bu ifadelerden anladığımız Seyyid Harun’un Didiği Sultan’ı ortadan kaldırmaya çalıştığı ve ona gönderdiği zehirli okun, kendisine döndüğü ve onun zehriyle öldüğüdür. Elbette tasavvuf ehlince bu tarz anlatımlar zahir mana dışında batın mana, mazmun ve muhtevalara açık ifadelerdir. Didiği Sultan Seyyid Harun’un cenaze törenine gittiğinde Seyyid Harun’un kızı (Bize göre Halife Sultan Seyyid Harun’un oğludur. Ancak hünsalık gibi bedeni bir engeli vardır) Halife Sultan, Didiği Sultan’a bunu neden yaptığını sormaktadır. O da bunu Seyyid Harun’un kendisinin yaptığını söylemektedir. “Seyit Harun’un bir kızı var idi/Sahibi keramet idi bir dohtar idi/Sultan’a eydür katil Dediği yine geldi/ Benim babamı neyledin ve ne kıldın/Sultan eydür müntekimdir ol baki/Baban kendi kendüye urdu oku” Bu cenazede Didiği Sultan’ın önce burnu kanamış, bir süre sonra da eline bulaştırdığı kanı başına sürmüş ve Kızılbaşlı olmuş. Bu işaret Didiği Sultan’ın kızıl börkünün beş terekli olduğunu da bildirmektedir. “Sultan ol kanı başına sürdü/ Kisvesi kızıl olmağa kızıl oldu/ Bir elin parmağı bilirsin kaçtır/Ol sebepten kisvesi tereki beştir/Beş parmağın başına sürdüğü için/Her bir günün namazı beş vakit olduğu için” Tarihçi Arslan devam ederek “Makalat ve Menakıbnameler Tarihin müracat ettiği kaynaklardandır. Ancak her zaman tenkite muhtaç eserlerdir. Seydişehir kentinin kurucusu Seyyid Harun Velî ile ilgili bilgi veren ilk kaynak 1554 te onun dokuzuncu göbek soyundan gelen Abdülkerim Bin Şeyh Musa tarafından yazılmış Makalat-ı Seyyid Harun’dur. İkinci eser ise Didiği Sultan Menakıbnamesi’dir. Menakıbnameye göre Seyyid Harun ile Didiği Sultan arasında sonradan oluşan bir kırgınlık ve buna bağlı olarak ta zehirli bir okla Seyyid Harun’un vefatından Didiği Sultan’ın sorumlu tutulması gibi hususlar geçmektedir ki son derece üzerinde durulması ,düşünülmesi gereken kısımlardandır. Bu iki eser içerik yönüyle mukayese edildiğinde yukarıda ifade ettiğimiz farklı durumlara yer verildiğini görmekteyiz. Artık “Makalat-ı Seyyid Harun” ile “Didiği Sultan Menakıbnamesi”nin alanın uzmanlarınca yeniden tetkik ve tenkit edilmesinin vakti gelmiştir” dedi.

Tarihçi Ercan Arslan Seydişehir’in kurucusu Seyyid Harun Veli hakkında bilgi veren ikinci kaynak olan “Didiği Sultan Menakıbnamesi” ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. “Seydişehir kentinin kurucusu Seyyid Harun Velî ile ilgili bilgi veren ilk kaynak 1554’te onun dokuzuncu göbek soyundan gelen Abdülkerim Bin Şeyh Musa tarafından yazılmış “Makalat-ı Seyyid Harun”dur. İkinci eser ise “Didiği Sultan Menakıbnamesi”dir. Didiği Sultan Menakıbnamesi Konyalı Muhammed Hamdi oğlu Seyyid Mustafa Rüşdi tarafından 483 beyit olarak 6 Mayıs 1861 (25 Şevval 1277) tarihinde Farsça’dan Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Eserin 14.yüzyıl sonlarına ait olması kuvvetle muhtemeldir.1998 yılında ise Menakıbname’nin bu tercümesi Safa Odabaşı tarafından Latinize edilmiştir (KTO, Yeni İpek Yolu, Konya I). Menakıbname Safa Odabaşı Arşivi’nde yer almaktadır.

Didiği Sultan 13.yüzyılda Turgutlu ve Bayburtlu topluluklarıyla Horasan’dan Diyar-ı Rum’a (Anadoluya) gelen Türkmen Bey ve Seyyidlerindendir. Selçukiler devrinde Ilgın Mahmut Hisarı’na yerleşmiştir. Türbesi buraya bağlı Beykonak köyünde’dir. Didiği Sultan’ın intisab ettiği, şeyhi Hacı İbrahim başta olmak üzere Hz.Mevlana, Seyyid Harun, Hacı Bektaş, Hacı Tuğrul, Karaca Ahmet, Kadıncık Ana, Emir Sultan, Halifeleri Handan Sultan, Ömer, Yatağan Ahmet,  Muhammed ile oğlu Mahmut gibi döneminde devlet ricaline intisap etmiş ve kamuya mal olmuş kişilerle irtibatının olduğu menakıbından anlaşılıyor. Hacı Bektaş-ı Veli ile amca çocuklarıdırlar. “Birinin neslinden Didiği geldi/Birinin neslinden Hacı Bekdaş geldi/ Ammu oğullarıdır ol veli bilin” . Yine menakıpnamesinin verdiği bilgiler arasında Ilgın, Melengürd, Beyşehir, Seydişehir, Aladağ vb. bölgelerde Sultan Alaaddin zamanında faaliyet yürüttüğü yer almaktadır. Didiği Sultan’ın Konya ve civarında bulunan diğer tasavvuf ehli ile görüşmeleri hakkında da ifadeler yer almaktadır. Bunlar arasında Hz.Mevlana’nın kendisini cemaatle namaz kılmaya davet ettiği bir mektup gönderdiği ifadeleri dikkat çekmektedir. “Raviler işit bir dahi ne demiş/Münla Celalettin mektup göndermiş/Demiş ey veli buraya gelesin/Gelip bunda cemaat ile namazı kılasın”.

Didiği Sultan’a kendi menakıbı dışında yer veren kaynak ise Seyyid Harun Makalatı’dır. Makalata göre Seyyid Harun’un Küpe Dağı civarına geldiği haberi kendisine ulaştırılan Didiği Sultan, bu keramet sahibi veliyi görmeye gider. Yanındakiler keramet gösterip ayıya binip gitmesini isterler o da ayıya biner gider. Onun gelişini haber alan Seyyid Harun taşa biner ve onu karşılar. Seyyid Harun’un yanında üç gün kalır, birlikte namaz kılmaya kalktıklarında Seyyid Harun, Didiği Sultan’dan su çıkarmasını ister ve o da asasını yere vurur, böylece yerden bir su çıkar. Bu suyun adı da Didiği Sultan Pınar’ı olur. Seyyid Harun, namazı kıldırmasını ondan isteyince o da: Ben ümmiyim, zahir bilmem, der ve namazı onun kıldırmasını ister. Didiği Sultan, Seyyid Harun tarafından kurulacak şehrin dağa bitişik kurulmasını ve Müslüman olmayan toplulukların İslam’a davet edilmesini tavsiye eder. Bir müddet  sonra Didiği Sultan, Seyyid Harun’un kızına talip olur ama Halife Sultan’ın bedeni rahatsızlığı nedeniyle bu talep sonuçsuz kalır. Didiği Sultan, Seyyid Harun ile akrabalık tesis edemediğinden dolayı durumdan rahatsız olur ve geri döner, kısa bir zaman sonra da Seyyid Harun vefat eder.

Menakıbname’de ise Seyyid Harun’un vefatına dair “Ol arada var idi meğer bir er/Seyit Harun derlerdi ona meğer/Didiği Sultan’a kasten ok atar/Karşı varır Sultan okunu tutar/Didiği Sultan eydür kim ki bize ok ata/Attığı ok gene kendüye bata/Rumuz ile oku geri dönderir/Seyit Harun okun zahminden ölür” Bu ifadelerden anladığımız Seyyid Harun’un Didiği Sultan’ı ortadan kaldırmaya çalıştığı ve ona gönderdiği zehirli okun, kendisine döndüğü ve onun zehriyle öldüğüdür. Elbette tasavvuf ehlince bu tarz anlatımlar zahir mana dışında batın mana, mazmun ve muhtevalara açık ifadelerdir. Didiği Sultan Seyyid Harun’un cenaze törenine gittiğinde Seyyid Harun’un kızı (Bize göre Halife Sultan Seyyid Harun’un oğludur. Ancak hünsalık gibi bedeni bir engeli vardır) Halife Sultan, Didiği Sultan’a bunu neden yaptığını sormaktadır. O da bunu Seyyid Harun’un kendisinin yaptığını söylemektedir. “Seyit Harun’un bir kızı var idi/Sahibi keramet idi bir dohtar idi/Sultan’a eydür katil Dediği yine geldi/ Benim babamı neyledin ve ne kıldın/Sultan eydür müntekimdir ol baki/Baban kendi kendüye urdu oku” Bu cenazede Didiği Sultan’ın önce burnu kanamış, bir süre sonra da eline bulaştırdığı kanı başına sürmüş ve Kızılbaşlı olmuş. Bu işaret Didiği Sultan’ın kızıl börkünün beş terekli olduğunu da bildirmektedir. “Sultan ol kanı başına sürdü/ Kisvesi kızıl olmağa kızıl oldu/ Bir elin parmağı bilirsin kaçtır/Ol sebepten kisvesi tereki beştir/Beş parmağın başına sürdüğü için/Her bir günün namazı beş vakit olduğu için”

Tarihçi Arslan devam ederek “Makalat ve Menakıbnameler Tarihin müracat ettiği kaynaklardandır. Ancak her zaman tenkite muhtaç eserlerdir. Seydişehir kentinin kurucusu Seyyid Harun Velî ile ilgili bilgi veren ilk kaynak 1554 te onun dokuzuncu göbek soyundan gelen Abdülkerim Bin Şeyh Musa tarafından yazılmış Makalat-ı Seyyid Harun’dur. İkinci eser ise Didiği Sultan Menakıbnamesi’dir. Menakıbnameye göre Seyyid Harun ile Didiği Sultan arasında sonradan oluşan bir kırgınlık ve buna bağlı olarak ta zehirli bir okla Seyyid Harun’un vefatından Didiği Sultan’ın sorumlu tutulması gibi hususlar geçmektedir ki son derece üzerinde durulması ,düşünülmesi gereken kısımlardandır. Bu iki eser içerik yönüyle mukayese edildiğinde yukarıda ifade ettiğimiz farklı durumlara yer verildiğini görmekteyiz. Artık “Makalat-ı Seyyid Harun” ile “Didiği Sultan Menakıbnamesi”nin alanın uzmanlarınca yeniden tetkik ve tenkit edilmesinin vakti gelmiştir” dedi.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.