whatsapp

Seydişehir’in eski plâjları

NOSTALJİ 30.04.2020 - 01:24, Güncelleme: 09.09.2021 - 14:46
 

Seydişehir’in eski plâjları

Haydin. Domdom çuf a! 60 yıl evvel
Ali Kazankaya-Araştırmacı-Yazar           Genellikle 1960 yıllarının öncesi ve 1970 yıllarına kadar Seydişehir’de yaşamış olanlar Bağlama, Çiftçi Çayı, Deve Boğan, Karakulak Kanalı ayrıca Bağ arası ( Göçme Bağları)  ve Haydin. Domdom çuf a ! Kelimelerini okuyunca ne dediğimi hemen anlayacaklardır. O günleri yaşamış olanların hatıralarını tazelemek ve o günleri görmeyip yaşamamış olanlara da anlatmaya çalışacağım. Bağ arası( Göçme Bağları):Seydişehir’in kuruluşundan önce de çevresinde miadını doldurmuş yaşam kentlerinde aynı amaçla kullandıkları biliniyor zira yedi sekiz yüz yaşlarında pelit ağaçlarının varlığı bundandır. Bağ arasına Seydişehir halkı köylerin yaylaya göçtüğü gibi baharın ucu ile göçmeye başlar. Hemen hemen tüm Seydişehir halkının Bağ arasın da  Irmak Bağları, Çardak Bağları, Göz Pınar, Ana bağlar, Yeni Bağlar, Bük, Pınarbaşı Bağları adıyla anılan Göçme Bağları diye anılırken bir de bunların haricinde Ilıca Bağları ve İli Suluk bağları vardır. Yukarıda saydığım yerlerdeki bağlar genellikle iki dönüm den fazla büyük olmaz olanda çok nadirdi. Bu bağlar da mutlaka küçük tek katlı bazıları iki katlı içten merdivenle çıkmalı taş veya kerpiç yapı üstü ağaç örtü ( Gökçehüyük Köyü’nde o zaman üretilen oluklu kiremit) döşenmiş içinde genellikle iki üç basamakla çıkılan seksen doksan santim yüksekliğinde altına fazla veya ihtiyaç olan eşyaların konulduğu kerevet denilen yatılıp oturulan yer duvarda oyma denilen yere sahan tencere konur çivi çakılıp asılmış kaşıklık tuzluk bunlar genellikle kurutulmuş su kabaklarından yapılma malzemeler dir. Ocaklık bazılarının içeride bazılarının yanda dışarıda olurdu duvarın dış bitişiğinde yalnız inek ve eşeklerin bağlandığı ağıl bulunurdu. Ayrıca çayırlık tabir edilen Bağ evlerinin önünde yanında küçük de olsa yeşil alanlar çevresi çiçeklendirilirdi bu yeşil alanın bir tarafında gündüz gölge ve serin olsun diye pelit ağacı veya söğüt ağacı hemen dibine tahtalardan çakılmış kiminin kerevet kiminin de sedir dediği tahtadan çakılmış üzerine minder konulup oturulan yer bulunur az ilerde genellikle beyaz dut ağacı ve her bağda su kuyusu mutlaka bulunurdu akşam gün batmadan bağa Hergele geldi tabiri kullanılan inekler yayılmadan hiç bağ evleri şaşırmadan doğru bağa dönerler akşam sütleri sağılır odun ateşi ile kara tencerede pişirilir ( Kapan Selesi) bağ evinin bir köşesinde altına çay çakılı serilmiş tencere kapağı şeklinde sorkun denilen söğüt dallarından örülmüş bir metre kare civarında30-40 santim yüksekliğinde büyükçe bir sele fazla yemekler süt ve yoğurtlar bu kapan selesinin altına konur bu gün bile bilim insanları yemekler bozulmadan kaldığı ispatlamıştır. Akşam dükkanını kapatan leblebici ayakkabıcı kalaycı nalbant berber, fırıncı bakkal,koşumcu.semerci ,demirci,zahireci ustalar,ameleler ve cambaz ( canlı hayvan alıp satanlar)işleri ile uğraşanlar   bağa gelirken de bazıları çarşı ekmeği bazıları da Küpe Dağı’ndan  çuvallarla getirilen  donmuş kar satılırdı. Seyyid Harun Veli Camiinin önünde testere ile kesilip satılan kardan alınıp bağa getirilir ayrana atılıp kırk delikli ateşte pişmiş tereyağlı bulgur pilavı taze soğan salatalık gece Yusufcuk Kuşu ve böcek sesleri ile yemekler yenilirdi. Bağ arasında çalı çırpı çok olduğu için genellikle herkes biri birine yardımlaşarak Kış Ekmeği eylerler( Kışlık yufka ekmeği açmak) herkes kışlık kurularını turşuluklarını burada yetiştirir ve burada hazırlarlar şehir evine götürürlerdi etlik kış yiyeceği için koç koyun davar dana burada kesilip kavurmalar ve hatta sucuklar doldurulur şimdi pek yapılmayan o zamanlar çok yapılan Bumbar adı verilen içi bulgurla doldurulan hayvanın özel sakatat dan dikilip kaynatılan doldurulan yemek türü idi Herkesin bağında bir veya iki küme fındık ağacı( aynı yerde sekiz on adet 2-3 metre boyun da bir arada olan fındık ağacına küme denir)  bardak erik, hekim erik, külah erik,  kara, sarıerik, ekşi elma, tatlı elma, sultan armut, ayva barılardaki Göğemler, Böğürtlenler cabası.                                                                                                 Bu bağlara hıyar ( Salatalık ).Domates, Biber, Patlıcan, Pırasa, Lahana, Patates, her çizi başlarına bolca Mekke(Mısır),aralara Güneaşık ,(Ayçiçeği) belli sayıda çiziye Fasulye belli bir zaman sonra fasulyeler sarılsın diye her kökün dibine iki metre civarında ağaç dallarından kesilmiş (ellik )tabir edilen sırıklar dikilir sonbaharda tekrar kullanılmak üzere toplanır her çizi başlarına kabak ekilir. Kabak yaprakları geniş saplarının içi boş ince boş boru şeklinde olduğundan genelde Mekke( Mısır )ateşte kızartırken ateşe bununla üflenirdi ateşi güçlendirir mısırlar daha güzel kızarır. Bu bağların sulama işleri nasıl olmaktadır: O zaman Çitçi Çayı denilen (Ak Akçay) Küpe Dağı’ndan gelen suları daha bol ve temizdi hiçbir evsel atık karışmazdı suyu içilirdi bizler küçüklüğümüzde bu çayda iğneden kendi yaptığımız oltalarla çok balık tutardık. Büyük ağabeylerimiz ise derin yerlerdeki köklere dalarak elleri ile balık tutarlardı bazen de su yılanlarını tutup dışarıya atılır dı.Bu çay o kadar temizdi ki tatlı su ıstakozları bulunduğu gibi çaya uzanmış Karakavak ve söğüt ağaçlarının arlarında Kunduz’lar yuva yaparlardı görürdük.  Çay üstünde şimdi beton olan Bağlama Köprüsü eskiden tahta köprüydü bu köprünün hemen iki yüz met yukarısı asırlarca Seydişehir kurulmadan önceden beri büyük latalarla tahtalarla çayın burasını bölmüşler bağlara su vermişler bizim küçüklüğümüzde aynı yer yıllarca gördüğüm Belediye ve halkın yardımlarıyla kalın lata ve tahtalarla bölerek arkasına suyun basıncı ile yıkılmasın diye arkasına payandalar yaparak sağlamlaştırılıp suyun şişmesini sağlarlardı su o kadar şişerdi ki bu günkü Demirciler Sanayi karşı Boyacı oğlu köprüsüne kadar su yükselirdi Buraya Bağlama denir aşağı yukarı iki veya iki buçuk metre derinliğinde ortalama seksen yüz metre uzunluğunda tertemiz suyu ile bu gün ki standart yüzme havuzlarından plajlardan temiz ağaçlar arasında suyu daha hijyen ve berrak işte Seydişehir’in birinci plajı          Bağlama nın aşağısı sol altı çok güzel temiz ve kumsaldı buraya duvar çekilip doldurulduğundan kaybolmuştur) burada gençler kuma yatar ve güneşlenirler di İşte Seydişehir’in o zaman Çimilen Bağlama’sı şimdinin ise plajı idi. Yıllarca tahtalarla bölünen bağlama sonradan Belediye tarafından taş betonla bölünüp demir kapak yapıldı aşağıda resimde kalıntıları görülmektedir. Seydişehir’ in o zaman ki deyimi ile Bağlama’ya Çimme ye (yüzmeye ) gidelim derler Gençler ise genellikle aşağıdaki deyimi kullanırlardı. “.Dom dom çufa gidelim “Seydişehir’de bu deyim yıllarca kullanıldı. Bunun manası Bağlam da çayda çimilirken denizdeki gibi kulaç atılmaz eller kepçe yapılarak kollar su altından yanlara çekilirken ayaklarında çapraz suya vurulması ile çıkan ses den dolayıdır. Burada büyük ler derin yerler de yüzerken yüzmeyi az bilenler ise o zamanlar su kabakları çok tu delik olmayan iki su kabağının iki ucuna ip bağlanıp koltuk altlarından geçirince suya batmadığın dan can simidi gibi yüzülür dü o zamanlar mayo diye bir şey yok herkes anam babam işi ak donla beyaz iç don la yüzerlerdi dışarıya gidip gelenler zaman zaman mayo kullanırlardı. Küçükler de Bağlamanın altında cibbil den (az derin)   derin olmayan yerlerde çimerlerdi. Bağlama’nın hemen yanında hendek denilen arklardan sular aşağı bağlara inerken ayrıca Bağ arasına hendeklerin küçükleri  bir kaç kola ayrılır ancak Belediyenin mevsimlik görevlendirdiği  (Mirav) adı verilen su bekçileri herkesin bağının büyüklüğüne göre kapakları kapatarak açarak kaç saatlik hu hakkı varsa çalar satını ayarlar saatı gelince saat çalar ve hemen kapağı kapatır.Sonra Belediye Zabıtası salma salarak bağ sahiplerinden hissesine kaç para düşüyorsa toplayarak( Mirav) denilen Su bekçisine emeği bedelini öderlerdi. Seydişehir’in ikinci plajı ise Karabulak Kanalı bu kanalın suyu Beyşehir gölünden Konya ovasını akan su olup yayılarak aktığı için o zamanla sular çok temiz çevredeki kumlar da temiz olurdu kanalın belirli yerlerinde serpme ağ ile düzenle oltayla balık tutulur tatlı su midyeleri bulunur çevre halkı(Hokka ağız) derler su çok temizdi Seydişehir’den kanala (çimmeye)yüzmeye kimi bisikleti ile kimi motoru ile belli zamanlar da burunlu küçük otobüs olup şoför Karabulağa!  Karabulağa! Diye bağırıp müşteri götürür getirirdi. Karabulak’ta 1960 yılında resimlerini çektiğim Merhum Arasta Çarşında ayakkabı tamircisi Homa’lı (Aşağı Esence)Mehmet Ali Sever ve sağdaki Yüncüler ’in Eyüp Yüncü ve kanalda çimenler ve kanala müşteri götürüp getiren Burunlu otobüs resimde arkada görülmekte eski bağlama ve bu günkü hali ve çevresi ve eski Bağ evleri ( 17 bölgenin resimleri )ektedir. Eski Bağlama ’da çimen, Bağ arasında gezen, Bağ evinde yaşamış Seydişehir’de küçüklüğü bu çevrelerde geçmiş biri olarak Bağlama ‘da çimen Bağağarasında gezen,  Bağ evinde yaşamış Seydişehir’ de doğup küçüklüğü bu çevreler de geçmiş halen bu çevrede yaşayan Ben Ali Kazankaya bu yörede yaşadıklarımı gördüklerimi yeni kuşaklara anlatarak gelecek kuşaklara Seydişehir’de ki o zaman ki kültürü anlatmayı kendime bir borç bildim.   Bazılarınızı geçmişe götürebilmiş sem ne mutlu bana. Geçmişi unutturmamak geleceğe aktarmaktır amacım.       
Haydin. Domdom çuf a! 60 yıl evvel

Ali Kazankaya-Araştırmacı-Yazar          

Genellikle 1960 yıllarının öncesi ve 1970 yıllarına kadar Seydişehir’de yaşamış olanlar Bağlama, Çiftçi Çayı, Deve Boğan, Karakulak Kanalı ayrıca Bağ arası ( Göçme Bağları)  ve Haydin. Domdom çuf a ! Kelimelerini okuyunca ne dediğimi hemen anlayacaklardır.

O günleri yaşamış olanların hatıralarını tazelemek ve o günleri görmeyip yaşamamış olanlara da anlatmaya çalışacağım.

Bağ arası( Göçme Bağları):Seydişehir’in kuruluşundan önce de çevresinde miadını doldurmuş yaşam kentlerinde aynı amaçla kullandıkları biliniyor zira yedi sekiz yüz yaşlarında pelit ağaçlarının varlığı bundandır. Bağ arasına Seydişehir halkı köylerin yaylaya göçtüğü gibi baharın ucu ile göçmeye başlar.

Hemen hemen tüm Seydişehir halkının Bağ arasın da  Irmak Bağları, Çardak Bağları, Göz Pınar, Ana bağlar, Yeni Bağlar, Bük, Pınarbaşı Bağları adıyla anılan Göçme Bağları diye anılırken bir de bunların haricinde Ilıca Bağları ve İli Suluk bağları vardır.

Yukarıda saydığım yerlerdeki bağlar genellikle iki dönüm den fazla büyük olmaz olanda çok nadirdi. Bu bağlar da mutlaka küçük tek katlı bazıları iki katlı içten merdivenle çıkmalı taş veya kerpiç yapı üstü ağaç örtü ( Gökçehüyük Köyü’nde o zaman üretilen oluklu kiremit) döşenmiş içinde genellikle iki üç basamakla çıkılan seksen doksan santim yüksekliğinde altına fazla veya ihtiyaç olan eşyaların konulduğu kerevet denilen yatılıp oturulan yer duvarda oyma denilen yere sahan tencere konur çivi çakılıp asılmış kaşıklık tuzluk bunlar genellikle kurutulmuş su kabaklarından yapılma malzemeler dir. Ocaklık bazılarının içeride bazılarının yanda dışarıda olurdu duvarın dış bitişiğinde yalnız inek ve eşeklerin bağlandığı ağıl bulunurdu. Ayrıca çayırlık tabir edilen Bağ evlerinin önünde yanında küçük de olsa yeşil alanlar çevresi çiçeklendirilirdi bu yeşil alanın bir tarafında gündüz gölge ve serin olsun diye pelit ağacı veya söğüt ağacı hemen dibine tahtalardan çakılmış kiminin kerevet kiminin de sedir dediği tahtadan çakılmış üzerine minder konulup oturulan yer bulunur az ilerde genellikle beyaz dut ağacı ve her bağda su kuyusu mutlaka bulunurdu akşam gün batmadan bağa Hergele geldi tabiri kullanılan inekler yayılmadan hiç bağ evleri şaşırmadan doğru bağa dönerler akşam sütleri sağılır odun ateşi ile kara tencerede pişirilir ( Kapan Selesi) bağ evinin bir köşesinde altına çay çakılı serilmiş tencere kapağı şeklinde sorkun denilen söğüt dallarından örülmüş bir metre kare civarında30-40 santim yüksekliğinde büyükçe bir sele fazla yemekler süt ve yoğurtlar bu kapan selesinin altına konur bu gün bile bilim insanları yemekler bozulmadan kaldığı ispatlamıştır.

Akşam dükkanını kapatan leblebici ayakkabıcı kalaycı nalbant berber, fırıncı bakkal,koşumcu.semerci ,demirci,zahireci ustalar,ameleler ve cambaz ( canlı hayvan alıp satanlar)işleri ile uğraşanlar   bağa gelirken de bazıları çarşı ekmeği bazıları da Küpe Dağı’ndan  çuvallarla getirilen  donmuş kar satılırdı. Seyyid Harun Veli Camiinin önünde testere ile kesilip satılan kardan alınıp bağa getirilir ayrana atılıp kırk delikli ateşte pişmiş tereyağlı bulgur pilavı taze soğan salatalık gece Yusufcuk Kuşu ve böcek sesleri ile yemekler yenilirdi.

Bağ arasında çalı çırpı çok olduğu için genellikle herkes biri birine yardımlaşarak Kış Ekmeği eylerler( Kışlık yufka ekmeği açmak) herkes kışlık kurularını turşuluklarını burada yetiştirir ve burada hazırlarlar şehir evine götürürlerdi etlik kış yiyeceği için koç koyun davar dana burada kesilip kavurmalar ve hatta sucuklar doldurulur şimdi pek yapılmayan o zamanlar çok yapılan Bumbar adı verilen içi bulgurla doldurulan hayvanın özel sakatat dan dikilip kaynatılan doldurulan yemek türü idi

Herkesin bağında bir veya iki küme fındık ağacı( aynı yerde sekiz on adet 2-3 metre boyun da bir arada olan fındık ağacına küme denir)  bardak erik, hekim erik, külah erik,  kara, sarıerik, ekşi elma, tatlı elma, sultan armut, ayva barılardaki Göğemler, Böğürtlenler cabası.       

                                                                                        

Bu bağlara hıyar ( Salatalık ).Domates, Biber, Patlıcan, Pırasa, Lahana, Patates, her çizi başlarına bolca Mekke(Mısır),aralara Güneaşık ,(Ayçiçeği) belli sayıda çiziye Fasulye belli bir zaman sonra fasulyeler sarılsın diye her kökün dibine iki metre civarında ağaç dallarından kesilmiş (ellik )tabir edilen sırıklar dikilir sonbaharda tekrar kullanılmak üzere toplanır her çizi başlarına kabak ekilir. Kabak yaprakları geniş saplarının içi boş ince boş boru şeklinde olduğundan genelde Mekke( Mısır )ateşte kızartırken ateşe bununla üflenirdi ateşi güçlendirir mısırlar daha güzel kızarır.

Bu bağların sulama işleri nasıl olmaktadır:

O zaman Çitçi Çayı denilen (Ak Akçay) Küpe Dağı’ndan gelen suları daha bol ve temizdi hiçbir evsel atık karışmazdı suyu içilirdi bizler küçüklüğümüzde bu çayda iğneden kendi yaptığımız oltalarla çok balık tutardık. Büyük ağabeylerimiz ise derin yerlerdeki köklere dalarak elleri ile balık tutarlardı bazen de su yılanlarını tutup dışarıya atılır dı.Bu çay o kadar temizdi ki tatlı su ıstakozları bulunduğu gibi çaya uzanmış Karakavak ve söğüt ağaçlarının arlarında Kunduz’lar yuva yaparlardı görürdük.

 Çay üstünde şimdi beton olan Bağlama Köprüsü eskiden tahta köprüydü bu köprünün hemen iki yüz met yukarısı asırlarca Seydişehir kurulmadan önceden beri büyük latalarla tahtalarla çayın burasını bölmüşler bağlara su vermişler bizim küçüklüğümüzde aynı yer yıllarca gördüğüm Belediye ve halkın yardımlarıyla kalın lata ve tahtalarla bölerek arkasına suyun basıncı ile yıkılmasın diye arkasına payandalar yaparak sağlamlaştırılıp suyun şişmesini sağlarlardı su o kadar şişerdi ki bu günkü Demirciler Sanayi karşı Boyacı oğlu köprüsüne kadar su yükselirdi Buraya Bağlama denir aşağı yukarı iki veya iki buçuk metre derinliğinde ortalama seksen yüz metre uzunluğunda tertemiz suyu ile bu gün ki standart yüzme havuzlarından plajlardan temiz ağaçlar arasında suyu daha hijyen ve berrak işte Seydişehir’in birinci plajı

        

Bağlama nın aşağısı sol altı çok güzel temiz ve kumsaldı buraya duvar çekilip doldurulduğundan kaybolmuştur) burada gençler kuma yatar ve güneşlenirler di İşte Seydişehir’in o zaman Çimilen Bağlama’sı şimdinin ise plajı idi. Yıllarca tahtalarla bölünen bağlama sonradan Belediye tarafından taş betonla bölünüp demir kapak yapıldı aşağıda resimde kalıntıları görülmektedir.

Seydişehir’ in o zaman ki deyimi ile Bağlama’ya Çimme ye (yüzmeye ) gidelim derler Gençler ise genellikle aşağıdaki deyimi kullanırlardı. “.Dom dom çufa gidelim “Seydişehir’de bu deyim yıllarca kullanıldı. Bunun manası Bağlam da çayda çimilirken denizdeki gibi kulaç atılmaz eller kepçe yapılarak kollar su altından yanlara çekilirken ayaklarında çapraz suya vurulması ile çıkan ses den dolayıdır.

Burada büyük ler derin yerler de yüzerken yüzmeyi az bilenler ise o zamanlar su kabakları çok tu delik olmayan iki su kabağının iki ucuna ip bağlanıp koltuk altlarından geçirince suya batmadığın dan can simidi gibi yüzülür dü o zamanlar mayo diye bir şey yok herkes anam babam işi ak donla beyaz iç don la yüzerlerdi dışarıya gidip gelenler zaman zaman mayo kullanırlardı. Küçükler de Bağlamanın altında cibbil den (az derin)   derin olmayan yerlerde çimerlerdi.

Bağlama’nın hemen yanında hendek denilen arklardan sular aşağı bağlara inerken ayrıca Bağ arasına hendeklerin küçükleri  bir kaç kola ayrılır ancak Belediyenin mevsimlik görevlendirdiği  (Mirav) adı verilen su bekçileri herkesin bağının büyüklüğüne göre kapakları kapatarak açarak kaç saatlik hu hakkı varsa çalar satını ayarlar saatı gelince saat çalar ve hemen kapağı kapatır.Sonra Belediye Zabıtası salma salarak bağ sahiplerinden hissesine kaç para düşüyorsa toplayarak( Mirav) denilen Su bekçisine emeği bedelini öderlerdi.

Seydişehir’in ikinci plajı ise Karabulak Kanalı bu kanalın suyu Beyşehir gölünden Konya ovasını akan su olup yayılarak aktığı için o zamanla sular çok temiz çevredeki kumlar da temiz olurdu kanalın belirli yerlerinde serpme ağ ile düzenle oltayla balık tutulur tatlı su midyeleri bulunur çevre halkı(Hokka ağız) derler su çok temizdi Seydişehir’den kanala (çimmeye)yüzmeye kimi bisikleti ile kimi motoru ile belli zamanlar da burunlu küçük otobüs olup şoför Karabulağa!  Karabulağa! Diye bağırıp müşteri götürür getirirdi. Karabulak’ta 1960 yılında resimlerini çektiğim Merhum Arasta Çarşında ayakkabı tamircisi Homa’lı (Aşağı Esence)Mehmet Ali Sever ve sağdaki Yüncüler ’in Eyüp Yüncü ve kanalda çimenler ve kanala müşteri götürüp getiren Burunlu otobüs resimde arkada görülmekte eski bağlama ve bu günkü hali ve çevresi ve eski Bağ evleri ( 17 bölgenin resimleri )ektedir.

Eski Bağlama ’da çimen, Bağ arasında gezen, Bağ evinde yaşamış Seydişehir’de küçüklüğü bu çevrelerde geçmiş biri olarak Bağlama ‘da çimen Bağağarasında gezen,  Bağ evinde yaşamış Seydişehir’ de doğup küçüklüğü bu çevreler de geçmiş halen bu çevrede yaşayan Ben Ali Kazankaya bu yörede yaşadıklarımı gördüklerimi yeni kuşaklara anlatarak gelecek kuşaklara Seydişehir’de ki o zaman ki kültürü anlatmayı kendime bir borç bildim.  

Bazılarınızı geçmişe götürebilmiş sem ne mutlu bana. Geçmişi unutturmamak geleceğe aktarmaktır amacım.

      

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.