whatsapp

Mustafa Bademcinin paranın türküsü kitabından alıntı

KÜLTÜR - SANAT (SG) - Seydişehir Gündem | 05.07.2024 - 00:27, Güncelleme: 05.07.2024 - 00:27
 

Mustafa Bademcinin paranın türküsü kitabından alıntı

Üniversite’de araştırma görevlisi kadrosundaydım o zaman.
Doktoramı henüz tamamlamamıştım. Bir tarihi eser kaçakçısının işyerinde ve evinde arama yapıldı. Eski eser niteliği taşımayan, sırf alıcıları yanıltmaya dönük yapıldığı anlaşılan, mermer heykelciklere rastlanmıştı. Burada gördüğünüz mantar kabartması, lale soğanı kabartması ve püsküllü saz parçası o heykelciklerden seçilmiştir. Eski eser kaçakçıları, bu uydurma şeyleri üçüncü kişilere eski esermiş gibi göstererek satıyordu. Şüpheliler, sözüm ona bu tarihi eserleri, Efeler Bayırı’nda bulduklarını söylüyordu. Ben de söylenilenler doğru olabilir mi düşüncesiyle çantamı sırtladım. Doğru Efeler Bayırı’na! Kısa bir araştırma sonucu öğrendim ki gerçekle ilgisi bulunmayan sözde tarihi eserler, orada bir koyun ağılında yapılıyordu. Gerisi uzun ve acıklı bir öykü... Bu alanda çalışmış olmanın verdiği cesaretle, olayın üstüne gitmek istedim. İnsanları aldatarak, uydurma şeyleri eski eser diyerek satan kişileri çok merak ediyordum. Sorumluları bulmak tanımak istiyordum. Bu yüzden günlerce buralarda dolaştım durdum. Bir gün yine umutla, araştırıp soruştururken, rastlantı sonucu bir eski eser kaçakçısıyla tanışmayı başarmıştım. Kendisi Osmanlı çeşmelerini araştırıyordu. Kimileri çok iyi bilir. Osmanlı’da vakıf anlayışı çok gelişmiştir. Kışın soğuğundan yaban hayvanlarının korunması, onlara yuva yapılması, yem verilmesi için bile vakıflar kurulmuştur. Osmanlı’da çeşme yaptıranlar kimi vakit, çeşmenin aynasındaki taşın altına, ileride bu çeşmenin bakımının yapılabilmesi için, bir miktar altın koyuyordu. İşte bu kişi sürekli, bu sözünü ettiğim Osmanlı çeşmelerini araştırıyor, buldu mu da çeşmenin ayna taşını söküp dağıtarak taşın altında, altın arıyordu. Şimdi nerede bir çeşmeye rastlasam, bu anlatı aklıma düşer. Üzülmemek elde değil. Yaptırdığı çeşmenin bakım ve onarımı için, ayna taşına altın koyan insan da çeşmeyi darmadağın ederek altını çalan insan da bizim insanımızdı. Gerisini varın siz düşünün. Bu son derece garip ve acı veren gerçek; o gündür bu gündür, beni düşündürüp durmuştur. İşte o yüzden derim: Eğitim! Eğitim! Eğitim! Elbette çağdaş eğitim! Elbette kendi ulusal dilimizde yapılan çağdaş eğitim... Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi sevginin de saygının da hoş görünün de kaynağının; bilimin de teknolojinin de özgür düşüncenin de temel dayanağının, çağdaş eğitim olduğunu bıkıp usanmadan haykırmak gerek. Eğitimli insan, uygar insandır. Yurdunu, ulusunu, kültürünü canı pahasına, kanı pahasına savunan insandır.
Üniversite’de araştırma görevlisi kadrosundaydım o zaman.

Doktoramı henüz tamamlamamıştım. Bir tarihi eser kaçakçısının işyerinde ve evinde arama yapıldı. Eski eser niteliği taşımayan, sırf alıcıları yanıltmaya dönük yapıldığı anlaşılan, mermer heykelciklere rastlanmıştı. Burada gördüğünüz mantar kabartması, lale soğanı kabartması ve püsküllü saz parçası o heykelciklerden seçilmiştir. Eski eser kaçakçıları, bu uydurma şeyleri üçüncü kişilere eski esermiş gibi göstererek satıyordu. Şüpheliler, sözüm ona bu tarihi eserleri, Efeler Bayırı’nda bulduklarını söylüyordu.

Ben de söylenilenler doğru olabilir mi düşüncesiyle çantamı sırtladım. Doğru Efeler Bayırı’na! Kısa bir araştırma sonucu öğrendim ki gerçekle ilgisi bulunmayan sözde tarihi eserler, orada bir koyun ağılında yapılıyordu. Gerisi uzun ve acıklı bir öykü...

Bu alanda çalışmış olmanın verdiği cesaretle, olayın üstüne gitmek istedim. İnsanları aldatarak, uydurma şeyleri eski eser diyerek satan kişileri çok merak ediyordum. Sorumluları bulmak tanımak istiyordum. Bu yüzden günlerce buralarda dolaştım durdum.

Bir gün yine umutla, araştırıp soruştururken, rastlantı sonucu bir eski eser kaçakçısıyla tanışmayı başarmıştım. Kendisi Osmanlı çeşmelerini araştırıyordu.

Kimileri çok iyi bilir. Osmanlı’da vakıf anlayışı çok gelişmiştir. Kışın soğuğundan yaban hayvanlarının korunması, onlara yuva yapılması, yem verilmesi için bile vakıflar kurulmuştur. Osmanlı’da çeşme yaptıranlar kimi vakit, çeşmenin aynasındaki taşın altına, ileride bu çeşmenin bakımının yapılabilmesi için, bir miktar altın koyuyordu. İşte bu kişi sürekli, bu sözünü ettiğim Osmanlı çeşmelerini araştırıyor, buldu mu da çeşmenin ayna taşını söküp dağıtarak taşın altında, altın arıyordu.

Şimdi nerede bir çeşmeye rastlasam, bu anlatı aklıma düşer. Üzülmemek elde değil. Yaptırdığı çeşmenin bakım ve onarımı için, ayna taşına altın koyan insan da çeşmeyi darmadağın ederek altını çalan insan da bizim insanımızdı. Gerisini varın siz düşünün.

Bu son derece garip ve acı veren gerçek; o gündür bu gündür, beni düşündürüp durmuştur.

İşte o yüzden derim: Eğitim! Eğitim! Eğitim! Elbette çağdaş eğitim! Elbette kendi ulusal dilimizde yapılan çağdaş eğitim...

Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi sevginin de saygının da hoş görünün de kaynağının; bilimin de teknolojinin de özgür düşüncenin de temel dayanağının, çağdaş eğitim olduğunu bıkıp usanmadan haykırmak gerek. Eğitimli insan, uygar insandır. Yurdunu, ulusunu, kültürünü canı pahasına, kanı pahasına savunan insandır.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.