Dünya’nın birçok büyük ülkelerine batığımız zaman hemen hemen her köşesinde otoriter sağ popülist hatta faşist eğilimler güç kazanıyor. Tüm bu gelişmeler bizim anladığımız anlamda sosyalin karşıtı gelişmeler. Ama biliyoruz ki tüm bu olumsuz gelişmelere karşın yine dünyanın her tarafında her köşesinde olduğu gibi Türkiye’de de yoğun mücadeleler veriliyor. Dayanışmalar kuruluyor fikirler üzerine tartışmalar yürütülüyor, birçok yerde oldukça umut verici müşterekler oluşuyor. Bu manada Türkiye’de en büyük sorun adalet olgusudur.
Daha yaşanır bir Türkiye İçin sorunların çözülmesi gerekir. Maalesef Türkiye epey zamandır sadece siyasetle yatıp kalkıyor. Bunun iyi ve kötü tarafları var. İyi tarafı herkes ülkenin gidişatını dert ediyor, kafa yoruyor ama diğer yandan Türkiye’de uzunca bir zamandır insanlar işlerine odaklanamıyor. Hayatlarındaki gündelik, psikolojik, kişisel dertleriyle ilgilenemiyor. Türkiye, özellikle son on yıl içerisinde ciddi bir kronik kriz dönemine girdi. Barınma, sağlık, eğitim, çevre, toplumsal güven, mutluluk gibi kriterlere bakın gidişat iyi değil.
Türkiye’de toplumun bütün kesimleriyle ortaklaşa konsorsiyum oluşmadı. Öyle olduğu için çok basit sorunları bile çözemeyen bir sistem yaratıldı. Bütün sorunları gelecek kuşaklara devrederek ilerliyoruz. Bırakın Türkiye’yi, Seydişehir’de bile merkezi ve yerel hükümet ile bir araya gelemiyor. Sorunlarımızı kurallar çerçevesinde çözen adil bir biçimde herkese uygulayan bir sistemi ortaya koymak gerekiyor. Bunları çözen bir iktidara yeni bir yönetime ihtiyacı var. Bunun formülü adaleti baş tacı yapmaktır. Sorunların çözümü kurallar toplumu olmaktan geçiyor vesselam.