Arabistan Büyükelçiliğine giden gazetecinin ortadan kayıp olması ardından Bulgaristan’da yolsuzlukları araştıran diğer bir gazetecinin hunharca öldürüldüğünün haberlini alıyoruz.
34 yıldır gazetecilik yapan biri olarak dünyanın hemen hemen her tarafında bu mesleği yapanların ne kadar riskli bir iş ile uğraştığını da bir kez daha anlıyorum.
Çünkü ülkenin idarecilerinin kendilerini eleştiren ortaya koydukları politikaların yanlışlığına dikkat çeken ve toplum gözü, kulağı ve ağzı olan gazetecilerin haber ve yorumları ile geldikleri yerlerde gazetecilere düşman kesildiği bir dünya da yaşadığımızı biliyorum.
Arabistan Başkonsolosluğunda gazetecinin kayıp oluşu ile Bulgaristan’da ki Avrupa Fonlarını araştıran gazetecinin hunharca öldürülmesi gazeteciliğin içinde bulunduğu, karşı karşıya olduğu tehlikeleri ortaya koyuyor.
Gazetecilerin yazı ve haberleriyle hapse, sürgüne gönderen bir anlayışın devam ettiği dünyada demokrasinin 4. Kuvveti olarak lanse edilen ama her iktidarın birinci düşmanı halinde olan gazetecilerin görevlerini en iyi şekilde yerine getirme çabası maalesef zor.
Dünyada gazeteciliğin hele hele muhalif gazeteci olmanın bedelinin ne olduğunu siz değil son iki gazetecinin saf dışı edilmesi ile anlayabiliriz.
Kendilerinde olmayanın gazeteci değil, terörist, ajan olarak ilan edildiği bir dünyada gazetecilerin tutuklanmasını, öldürülmesini ve ayakta kalma mücadelesi verenleri açlıkla terbiye edilmesi korkunç bir duygu.
Çünkü
‘Basın Milletin Müşterek Sesidir, Basın Hürdü, Sansür Edilemez’ sözlerinin ‘Adalet Mülküin Temelidir’ sözü kadar değersiz kaldığı bir dönemde bu iki olayın perde arkasına baktığınıza da gazeteci düşmanı, basın özgürlüğünü ret eden bir anlayışın sadece biz de değil, tüm geri kalmış, sözde gelişen ülkelerde aynı acı bir durum olduğunu da görmüş olursunuz.
Son söz olarak gazetecileri serbest bırakın beyler.