Belirli günlerde hatırlıyoruz birbirimizi.
En büyük hasreti söndürmek için bahaneler üretiyoruz.
Kısıtlıyoruz kendimizi bizi biz yapan insanlardan.
Sadece o belirlediğimiz günlerde hatırlıyoruz.
Ayrıca o günlere süslü püslü isimler koyuyoruz.
Üzerimizde emekleri olan o eşsiz insanları bir güne sığdırmayı başarıyoruz.
O bir sürü hatıralarla, anılarla dolu anlamları bir güne sığdırarak kötü gün dostu olamıyoruz.
En kötüsü de annemize onu ne kadar çok sevdiğimizi sadece anneler günü söylememizdir.
Oysaki onun her daim aklında iken...
Zaman o kadar hızlı akıp gidiyor ki kimi zaman yüreğimizi pişmanlık kaplıyor kimi zaman aldırış etmiyoruz halimizden.
Şikâyetimiz bile yok araya hasret koyup unuttuğumuz değerlerden.
İnsanlığı böyle unutup mazide bırakıyoruz fakat en kötü tarafı ise vatanımızı da sadece belirli günlerde yâd edip anlamlı kılmaya çalışıyoruz.
En acısıysa sadece o belirlediğimiz günlerde anıyoruz.
Bu üzerinde durduğumuz toprakların tarih serüvenini, bu vatan için verilen mücadeleyi yapılan törenlerde anmakla yetiniyoruz. Diğer zamanlarda ise haberdar bile olmuyoruz.
Oysaki toprak basit bir toprak parçası değildir çünkü dünyanın herhangi bir yerindeki toprak parçası bir vatan sayılamaz.
Bu yüce vatanımızın bizde yaşattığı o anlamları, içimizde barındırdığı duygu fırtınasını yaşatamaz; çünkü vatan, bir kimsenin doğup büyüdüğü, bir milletin üzerinde yaşadığı, barındığı, gerekirse uğruna canını vereceği yerdir. İnsanın öyle kolay düşürmemesi gerekir dilinden.
Bilmeliyiz ki hayatımızda yer alan o eşsiz anlamlara sahip olan insanlar sadece belirli günlerde hatırlanmaması gerekir lakin kendi benliğimizi bulduğumuz bu toprakları da ancak bir bütün oluşturarak, üzerimizdeki sevgileri, emekleri unutmayarak sahip çıkmış oluruz.