İhtiyaç olduğu zamanlar ‘birlik’ sözcüğü vurgulu vurgulu söylenir. Dernek seçimleri, genel seçimler, oda seçimleri, yerel seçimler...
Her konuşmada, her konferansta, her mitingde, her cümlede, her mikrofonda, ‘birlik’. En samimi olmayanından, samimiyetine kadar 'Siz birlik olun da, bölünmeyin' dercesine.
Ya da dikkat dağıtmak için, sanal düşmanlar yaratırken. Önce birleştir, sonra ayrıştır.
Ayrıştırılan kimliklerden herhangi biri olmakla geçiyor hayatlarımız. Sokakta yürürken; ben şunlardanım, buna oy verdim, benim kimliğim şu, tercihim bu diye bağırmıyoruz. Kimsenin de umurunda değil. Biraz garip gelmiyor mu? Hayatınızın merkezine koyduğunuz, sizi siz yapan değerleri dönem dönem hatırlamak...
Peki, bu 'merkezdeki' değerler ara sıra hatırlanıyorsa, diğer zamanlarda kararlarımızı neye göre veriyoruz?
O değerler aslında hiçbir zaman geri çekilmiyor, hep oradalar. Ortada üçüncü bir ses yokken hep birlikte yaşayabiliyoruz. Yani üçüncü 'Şeytan’ın, başkalarının sizin etki alanına girdiği iddiasıyla yolunuza çıkması anında başlıyor sorunlar. ''''Bunlaaarrr bizden değiiilllll.'''' kulağınızda canlandı değil mi?
Bir gün bile susmuyor ki... Sizi tanımayan birinin, 'diğerini tanımlaması mümkün olmadığından, aslında bu 'kimlik siyaseti', herkesi 'kimliksizleştirerek ayırma siyasetine dönmüş oluyor.
Birlik insanların aynı amaç için bir araya gelmesidir' klişesinden çıkıp, 'Ayrıştırılma çabası’ haline gelmiş.