Yaşamımızı sürdürürken, bu acele olan yolculuk nereye? Hayat hızını kaybetmeden, akıp giderken akıntıya kapılıp bilinmeze yol aldığımızı, maalesef bu hızlı tempoya rağmen yol kat edemediğimizi de anlıyoruz.
Sabrımız, sevgimiz, zamanımız, hoşgörümüz her şey gibi yavaş yavaş tükeniyor. Uzaya çıkacak teknoloji bulundu fakat komşuya gidecek irade neredeyse kalmadı.
Dünyanın bir ucundaki gelişmelerden haberimiz var fakat sorunlardan bir haberiz. İnsanlık olarak da hızla ilerliyoruz. Bugün gelinen teknoloji inanılmaz boyutlara ulaştı. Hayata daha hızlı yol alma çabalarının sonucu olarak birçok ulaşımla ilgili büyük adımlar atılmasına rağmen ziyaretler azaldı.
Her şey bir telefon uzaklığında olmasına rağmen akrabalık ilişkileri zayıfladı. Geçmiş ile şimdiki zaman arasında uçurumlar kadar farklar olmasına rağmen, “bizim zamanımızda” sözü manidar bir şekilde sıkça telaffuz edilir oldu.
O zaman gelinen noktada değerlerimizi yitirerek koşmanın, insanlığa mutluluk getirmediği anlaşılır oldu.
Bitme noktasına gelen komşuluk ilişkileri, aranmayan aile büyükleri, günde yarım saatlik sohbeti çok görülen çocuklar, zamanı durdurmamız gereken o ruhun ilacı vakti kendimizden acımasızca esirgediğimiz sürece kat edilen yolun sonu huzura mutluluğa çıkmayacak.
Peki, insanı bunca koşuşturma yormuyor mu? Evet, hayata verilen kısa molalar ile insan ancak yolu tamamlayabilir, arada durmak, yolu bitiremeyeceği anlamına gelmez, tam tersi kaldığı yerden daha sağlam adımlarla yol alacağı anlamına gelir.