2000’li yıllar, Seydişehir’in tarihinde, Eti Alüminyumun özelleştirilmesine karşı verilen mücadele yılları olarak geçer.
Seydişehir halkı, o yıllarda birbirine kenetlenip özellikle yabancılara satılmaması yıllar süren kararlı bir mücadele sergilemişti.
1994’te Turgut Özal’la başlayan ve özelleştirme süreci, sonuçta, AKP iktidarı ile yerli-yerine oturdu. Alüminyum 2005 yılında satıldı.
Ekonomisi büyük oranda fabrikaya bağlı ilçe halkı öfkeli ve kırgındı; ama Alüminyumun yabancılara değil, özel bir kuruluşa satılmasıydı. Onlar için teselli olmuştu.
Seydişehir, tam 16 yıldır özel sektör.
Gelgelelim, ilçe halkı fabrikaya hala bir kamu kuruluşu gözüyle bakıyorlar. Seydişehir-Alüminyum ilişkilerinin zaman zaman gerilimli bir sürece girmesinin nedeni de bu.
Kaldı ki fabrika, müstakil bir işletme de değil: Değişik sektörlerde şirketleri olan Cengiz holding topluğunun bir parçası.
Ama ilçede Alüminyum algısı, belirttiğimiz gibi, altın hissesi hâlâ devletin elinde olan müstakil bir kamu kuruluşu algısı!
Bu yanlışın kafalarda düzeltilmesi gerekiyor öncelikle.
Alüminyuma hatalı bakış, son olarak, işçi alımı konusunda da kendisini gösterdi. Bir takım paranoyal iddiaların ortaya saçılmasına neden oldu.
Şunu sık sık unutuyoruz:
Alüminyumun yatırım, istihdam, ara alımlar, sosyal faaliyetler vb. konulardaki politikalarını sorgulamaya ve dahası dikte etmeye şirketin içyapısına karışmaya kimsenin hakkı yoktur.
Kent adına ondan çeşitli talepte bulunabiliriz, demokratik kurallar çerçevesinde, örneğin eleştirerek baskı bile yapabiliriz; ama ona bir şeyi dikte edemeyiz; paranoyal teorilere alet edemeyiz.
Özel sektördür!
Bunu iyice kavradığımız zaman, Alüminyuma bakış açımız da değişecek ve ilişkiler daha düzgün ve rasyonel bir platforma taşınacaktır.