Açlığın verdiği halsizlik, susuzluğun damakta bıraktığı acılık… İftarda düğün bayram yemekle, suyla buluşma. Adeta donatılmış sofralarda bardak bardak su ve doymanın mideye verdiği gerginlikle damarlarına dolan enerji. Geldi geliyor derken neredeyse gitti gidiyor. Bugün ramazanın kaçıncı günü ki.
Ezanla birlikte, beş dakikada bütün masanın tadı damağımızda. Masadan usulca kalkıp koltuğa hafif yatar pozisyon alma zamanı. Yeme işi bitti sanmayın sırada daha tatlı var. Gözümüz televizyonda. Bir yardım derneğinin görüntüleri var ekranda. Görüntüler yardım yapılan yerlerden. Yutkunup yutkunmama arasındayım. Yerde bir çocuk, yağ dokusu neredeyse hiç yok. Bütün kemikleri gözün seçebileceği netlikte. Göz pınarında sinekler, onlarca sinek. Bu ekrandaki görüntüler ve biz. Evet, biz ne yapıyoruz? Biz obezite ile mücadele için kampanya başlatıyoruz. Biz ne yapıyoruz? Âdemoğlu yeterli ve dengeli beslensin, hareket etsin ve böylece sağlıklı bir toplum olsun diye uğraş veriyoruz. Neden mi? Çünkü bizim ülkemizde de fazla kiloluluk ve obezite dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi aldı başını gidiyor. Çünkü bizim aldığımız kaloride harcadığımızdan fazla. Çünkü hayatımızda birçok şeyde yaptığımız gibi yemede de müsriflik yapıyoruz. Sözün bittiği yerlerden birisi bu an. Bir yanda açlıktan ölen insanlar açlıktan ölmesinler diye verilen mücadele, diğer tarafta şişmanlıktan insanlar ölmesin diye şişmanlıkla verilen mücadele. “Bu ne yaman çelişki anne” demek geliyor içimden.
İyi ki ramazan var… Silkinip kendimize gelelim.