Anneler günü sandığa gideceğimiz seçim gününe denk geldi. Her ne kadar seçim telaşı da olsa anne bambaşka bir sevgidir. Ben bu yazımda kendi çocukluğumun çilekeş analarından bahsedeceğim. Her ne kadar Cumhuriyet döneminde ülkemizin kurucusu Atatürk kadınlarımıza büyük haklar tanısa da feodal ilişkilerin hala sürdüğü kırsal alanlarda tanınan hakları, örf adetler gereği biraz kısıtlıydı. Genellikle anaya pek söz hakkı verilmezdi. Onlarda toplum kuralına uyardı. Şehirlerdeki gibi kırsalda yaşayan analar çarşıya yalnız gidemezdi. Hastane, postane, bankayı veya bir kamu kuruluşunu pek bilmezlerdi. Dükkânlara gitmesi ayıp sayılırdı. Haklarını bilmeden bu dünyadan göçüp gidenler oldu. Sosyal hayat, yaşamları, davranışları hep erkekler belirlerdi. Çalışma hayatı onlar için tarla, bağ bahçe, yemek, çamaşır yıkama, çocuğa bakma gibi işlerdi. Makûs talihleri bir türlü değişmiyordu. Saygı sevgi boyun eğme olarak algılıyorlardı. Her şeye koşarlardı. Akşam dayak yememek için kendilerini hep feda ederlerdi. Onlar birer makine gibi çalışırdı. Ah gün görmemiş analarımız ne çektiniz siz öyle. Hayatın yükünü taşırlardı. Yüzlerindeki her çizgi ayrı bir hüznü anlatırdı. Her zorluğa katlanırlardı yine de içine atar susarlardı. Anneler her işin sorumluluğu altında ezildiği kimsenin umurunda olmazdı. Hayat onlar için adil değildi.
Günümüzdeki anneler, geçmişe göre daha şanslılar. Yarınlara daha umutlu bakıyorlar. Haklarını zorda olsa öğrenip eşleriyle birlikte ortak bir yaşamın birliğini oluşturuyorlar. Eğitimleri ve iş hayatları ise onları daha da özgürleştiriyor. Çünkü Atatürk’ün kendilerine tanıdığı haklarıyla güçleniyorlar. Annelerimiz yarınlara daha umutlu baksınlar.
Şimdiden tüm analarımızın (annelerimizin) günlerini kutlarım.