Türkiye’de kadın olmak ve bu sözün pratiğe dökülmesi ne yazık ki hala tam olarak gerçekleşmiş değil. Kadına şiddet, ayrımcılık ve eşitsizlik gibi sorunlar, toplumumuzun hala yarasıdır.
Kadının yeri hem dinimizde hem de medeni kanunumuzda büyük öneme sahip iken maalesef Atatürk’ün verdiği haklar sahipsiz kalmıştır. Bu sahiplenme toplumsal bir zorunluluk iken kadın kendi benliğinden sürekli uzaklaşmış veya uzaklaştırılmıştır. Halbuki! Kadınların toplumun her alanında eşit ve aktif bir şekilde yer alması toplumun gelişmesine katkılar sağlar. Kadınların güçlendirilmesi, ekonomik büyümeyi destekler, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini azaltır ve daha adil bir dünya inşa eder. Son yıllarda bazı ilerlemeler kaydedilse de hala birçok sorunla karşı karşıya. Kadınlara yönelik şiddet, erken evlilik, eğitimde eşitsizlik, iş hayatında cinsiyet ayrımcılığı gibi konular, kadınların hayatlarını olumsuz etkilemektedir. Kadınların siyasi hayatta temsil edilmesi yetersiz düzeydedir. Geleneksel bir anlayış hakimdir. Erkek egemen bir kültürde yetişen bireyler, kadınları ikinci sınıf vatandaşlar olarak görmeye eğilimlidir. Eğitimdeki eksiklikler, bazı gerici siyasi partilerin söylemleri de bu durumu etkilemektedir.
Özellikle iktidarlar kadına yönelik şiddetle mücadele yasasını güçlendirmeli ve etkin bir şekilde uygulamalıdır.
Siyasi partiler bu konuda somut adımlar atmalı kadın haklarını destekleyen politikalar üretmelidir. Sivil toplum kuruluşları, kadınların güçlendirilmesi ve farkındalık yaratılması konusunda çalışmalıdır. Unutmayalım kadınlar toplumun temelidir.