Hepimizi bezdiren korona virüs salgını, kış mevsimine girerken adeta fırtına gibi eserek hızla yayılmaya başladı.
Avrupa ”da Amerika ”da hasta sayısı ve ölümlerde her geçen gün artış kaydediliyor. Mesela; İtalya ”da sağlık sisteminin çökme ihtimalinden söz ediliyor. Açıkçası bizde de durumun pek iç açıcı olduğu söylenemez. Nihayet kısıtlamalar da başladı.
Hastane önlerinde uzun test kuyrukları oluşmaya başlamış.
Bu yüzden hastane önündeki kalabalık bir süre sonra bulaşıcı merkezi haline gelmesinden kaygılanıyorum.
Kasım ayı başından beri salgındaki yayılma hızı hakikaten endişe verici boyutlarda. Üstelik bir de bütün bunlara eşlik eden ekonomideki kırılganlıklar ve bunu takip eden fiyat artışlarındaki anormal tırmanış…
Genel anlamda yaşam standardının giderek düşmesinden ziyade; asıl düşündürücü ve üzücü olan, sosyal bakımdan en alttakilerin, yani dar gelirli kesimin tahammül sınırlarını zorlayarak, alamadıkları temel ihtiyaç maddelerinde ucuz olanını tercih yapmak noktasına gelmiş olması.
Tabii, bir de git gide zorlaşan hayatın toplumun ruh sağlığı üzerinde yaratmış olduğu etkiler de göz ardı edilemez.
Ruh hali derken depresyondan söz ediyorum. Bildiğiniz gibi, uzmanlar önümüzdeki yıllarda kalp hastalıklarından sonra ruh sağlığının da yaygınlaşacağını anlatıyorlar.
Her ne ise; bu yıl, salgınla, depremle, sarsıla, sarsıla, kederlendik. Öylesine acılarla yoğrulduk ki, artık neredeyse felaketleri bile kanıksar hale geldik.
Önümüzdeki kış aylarında kısıtlamaların giderek artması, hatta haftalar süren tam karantinaya kapanma ihtimali de kuvvetli görünüyor. Elbette sosyal vakitler çok önemli. Yöneticiler, insanların ruh halinin bozulmadan bu konuya el atmaları gerekir. Yasaklardan ziyade toplumu rahatlatıcı kararlar almalıdır.