whatsapp
Havva Dilek
Köşe Yazarı
Havva Dilek
 

2017…

Benimle Gelecekler Bir Adım Öne Çıksın. Yeni gün’de sabaha gülümseyen bir yüzle uyanmak istedim, isterdim. İstemeye de devam edeceğim, hiç kuşku yok. “Şairler hüzünlü insanlardır” denir hep. Şair olduğumdan falan değil, ki öyle bir niyetim de yok hani, sanki hüznün bizatihi kendisi şair midir nedir?  Hep bir hüzün var içimde, ya da ben hüznün içinde. Giremiyorum içeri çıkamıyorum içinden misali. 2017’ye hüzün de gelmek istiyor. Sen kal! Diyorum. Hayır! Olmaz diyor. İlla ben de geleceğim diye, dört yaşında bir çocuk gibi mızmızlanıp duruyor. İkna edemiyorum bir türlü. Şimdilik; ben diretiyorum, o diretiyor… Yüzmeyi bilmediğim bir denizde boğuldum. Dibe vurduk, en dibe. ‘En’ kelimesini hiç sevmem aslında.  Dostlar ,  ‘bazen bütün kapılarını kapatıyorsun’ diyor. Boğulurken insanın kapı kollarını bulamadıklarını bilmediklerinden sanırım. Onca su yuttum, kılcal damarlarım yandı, kalbim kavruldu. Hayattayım inanılır şey değil. O halimin yüzüne bakmadım uzun zaman, konuşmadım onunla. Suratsız bir ben bana bile çok geldi çoğu zaman, lakin aynayı yüzüme tutmaktan bıkmadı, usanmadı. Tıpkı benim gibi, Yörük inadı tuttu anlaşılan. Boğulan birini denizde bırakmaya kalbim razı değil, kaçarı yok onu da götüreceğim 2017’ye. Sekiz yaşında ki oğlum yeni şeyler öğreniyor. Denizanaları,  kalbi, beyni olmayan deniz canlılarıymış, diyor. Geçtiğimiz yıl bolca ve ondan önce ki yıllar boyunca denizanalarıyla, babalarıyla hep birlikte yaşadık, yaşıyoruz oğlum diyemedim. Gerçekçi olmak gerek, onlar da 2016 ‘da kalacak gibi görünmüyor şimdilik. Şimdilik, dedim bak altını çizerek… Serçe kalpli anne yüzlerini, uçurtma bakışlı çocuk gülüşlerini fotoğraf karelerine astık ellerimiz titreyerek. Gözleri hiç gitmeyecek gözlerimin önünden biliyorum. Bu çığlıkla hesaplaşmak gerek, götürüp götürmeme meselesine indirgeyemem. Ki indirgenecek şey değil. Bir dostum şöyle demişti ,’insan beyni katlanamayacağı acılarla karşılaşınca, onları beynin alt kısımlarına iter. Aksi halde bu acılarla uzun zaman yaşamasına imkân yok ‘. Sanırım bu yıl bunu çok yaptı, omuzlarımızın üstünde ki, saçlı derinin içinde duran şey. Belki de beni ben, bizi biz yapan bu şeylerdir ama bunlarla aynı ortamda uzun süre kalamayacağım, bunu peşin peşin söylemeliyim 2017’ye. Bazen şehirleri karıştırıyorum. Keçecileri Antalya’ya, Yüksek alanı Konya’ya yazıyorum mesela. Işıklı kentlerin sallanan arka cepleri yerli yerinde duruyor hala. Ateşe düştüklerinde önce kuyruklarını, sonra etiketlerini yakanları, olabilirse tamamen kapsam dışı bırakmak istiyorum. Hayat belki de, “her detayı kaleme alma yoksa bu kadarla kalmaz üzerine kan sıçratırım “ diyor demesine de, her bombalama, patlama sonrası daha fazla kan sızdırıyor egemenlerin sözleri, camdan vitrinlerinden. Daha bir sürü şey vardı yazacağım, yazmak istemiyorum. Darbe girişimi ve sonrası ve ohal kalsın. Ha birde, bir biletten gelecek bekleyenler, umanlar… Size her yer Paris! 2017… Senden hiç bir beklentim yok. Beklenti insanı üzer, kör eder, sağır eder, uçuruma iter. Yapmak istediğim, yapmak gereken ne varsa o yaşanacak. İçimde ki çocuk, kelebek kanatlarım ve martılar benimle gelecekler. Hepsi bu.
Ekleme Tarihi: 22 Aralık 2016 - Perşembe

2017…

Benimle Gelecekler Bir Adım Öne Çıksın.

Yeni gün’de sabaha gülümseyen bir yüzle uyanmak istedim, isterdim. İstemeye de devam edeceğim, hiç kuşku yok.

“Şairler hüzünlü insanlardır” denir hep. Şair olduğumdan falan değil, ki öyle bir niyetim de yok hani, sanki hüznün bizatihi kendisi şair midir nedir?  Hep bir hüzün var içimde, ya da ben hüznün içinde. Giremiyorum içeri çıkamıyorum içinden misali.

2017’ye hüzün de gelmek istiyor. Sen kal! Diyorum. Hayır! Olmaz diyor. İlla ben de geleceğim diye, dört yaşında bir çocuk gibi mızmızlanıp duruyor. İkna edemiyorum bir türlü. Şimdilik; ben diretiyorum, o diretiyor…

Yüzmeyi bilmediğim bir denizde boğuldum. Dibe vurduk, en dibe. ‘En’ kelimesini hiç sevmem aslında.  Dostlar ,  ‘bazen bütün kapılarını kapatıyorsun’ diyor. Boğulurken insanın kapı kollarını bulamadıklarını bilmediklerinden sanırım. Onca su yuttum, kılcal damarlarım yandı, kalbim kavruldu. Hayattayım inanılır şey değil.

O halimin yüzüne bakmadım uzun zaman, konuşmadım onunla. Suratsız bir ben bana bile çok geldi çoğu zaman, lakin aynayı yüzüme tutmaktan bıkmadı, usanmadı. Tıpkı benim gibi, Yörük inadı tuttu anlaşılan.

Boğulan birini denizde bırakmaya kalbim razı değil, kaçarı yok onu da götüreceğim 2017’ye.

Sekiz yaşında ki oğlum yeni şeyler öğreniyor. Denizanaları,  kalbi, beyni olmayan deniz canlılarıymış, diyor. Geçtiğimiz yıl bolca ve ondan önce ki yıllar boyunca denizanalarıyla, babalarıyla hep birlikte yaşadık, yaşıyoruz oğlum diyemedim.

Gerçekçi olmak gerek, onlar da 2016 ‘da kalacak gibi görünmüyor şimdilik. Şimdilik, dedim bak altını çizerek…

Serçe kalpli anne yüzlerini, uçurtma bakışlı çocuk gülüşlerini fotoğraf karelerine astık ellerimiz titreyerek. Gözleri hiç gitmeyecek gözlerimin önünden biliyorum. Bu çığlıkla hesaplaşmak gerek, götürüp götürmeme meselesine indirgeyemem. Ki indirgenecek şey değil.

Bir dostum şöyle demişti ,’insan beyni katlanamayacağı acılarla karşılaşınca, onları beynin alt kısımlarına iter. Aksi halde bu acılarla uzun zaman yaşamasına imkân yok ‘. Sanırım bu yıl bunu çok yaptı, omuzlarımızın üstünde ki, saçlı derinin içinde duran şey.

Belki de beni ben, bizi biz yapan bu şeylerdir ama bunlarla aynı ortamda uzun süre kalamayacağım, bunu peşin peşin söylemeliyim 2017’ye.

Bazen şehirleri karıştırıyorum. Keçecileri Antalya’ya, Yüksek alanı Konya’ya yazıyorum mesela. Işıklı kentlerin sallanan arka cepleri yerli yerinde duruyor hala.

Ateşe düştüklerinde önce kuyruklarını, sonra etiketlerini yakanları, olabilirse tamamen kapsam dışı bırakmak istiyorum.

Hayat belki de, “her detayı kaleme alma yoksa bu kadarla kalmaz üzerine kan sıçratırım “ diyor demesine de, her bombalama, patlama sonrası daha fazla kan sızdırıyor egemenlerin sözleri, camdan vitrinlerinden.

Daha bir sürü şey vardı yazacağım, yazmak istemiyorum.

Darbe girişimi ve sonrası ve ohal kalsın.

Ha birde, bir biletten gelecek bekleyenler, umanlar… Size her yer Paris!

2017…

Senden hiç bir beklentim yok. Beklenti insanı üzer, kör eder, sağır eder, uçuruma iter.

Yapmak istediğim, yapmak gereken ne varsa o yaşanacak.

İçimde ki çocuk, kelebek kanatlarım ve martılar benimle gelecekler.

Hepsi bu.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.