Kitap, bitap dökülür üstüme
Ayak bileklerimde hal hal.
De ırgat
De beyzade
De burjuva
De gel!
Geldimse
Bir testi kır
Bir yüz görümlüğü.
Bir bez bayrak as,
Kasığının suyunda
Arınsın kirim tenimden.
Eye kemiğinden ayrıksı ten'ha
Tin'gahlarında “havva” (g)izi kalır,
Lilith’ye savrulur kaçak isyan.
Kirpiklerimin sürmesi
Süzülür yastığına,
Eleklenir teleklerinden kapkara.
Destanlarından,
Şiirlerden içre kentlerin tenhasında
Adım aşk
“zehirli sarmaşık “ tır yaprağında,
Ara ki bulansın döşün.
Tadı dilinin ucunda tiryak
Dem heyhat!
Adım ki
Yüzyıllık adım
“erkek gibi kadın “
Yüzlerce yıllık adının ardılı adsız.
Adım, Manhattan New York’ta işçidir
Dokuma tezgâhlarına dökülen terimin aynasında.
Ki sütten artık
Anason kokar,
Bebelerimin ağlak dudakları
Çalışmak zamanında.
Babadan miras
Soyunur pembesinden
Vardiya sabahları,
Adının yokluğundan kadın...
Ne zaman ki kadın toplumsal üretime, çalışma yaşamına dâhil olur; bu bir yandan kadını özgürleştirirken, diğer yandan ev içerisinde ki işlere (teknik gelişim iş yükünü büyük oranda hafifletse bile; çamaşır, bulaşık makineleri, ev aletleri, kreş vs. ) bir de çalışma yaşamının getirdiği zorluklar eklenince kadının omuzlarında ki yük artar.
Hele ki kapitalist üretim biçiminde kadının kendisinin de metalaştırılması olgusu, üzerine binen yükü bir kat daha artırır ve işte durum bu noktada karışmaya başlar.
Kadın çalışma yaşamıyla basit ev işlerinden kurtuldum derken bütün bunların sorumluluğunu toplumsal anlamda hala üzerinde(yasa olarak da) bulunması belli bir kırılmayı koşullar.
Kendi ev ekonomisi içerisinde “mutlu “ olan kadın artık mutsuz, sorun olarak görmediği şeyleri artık sorun olarak algılamaya başlar ki doğaldır. Kısacası üretim tarzı üretim ilişkilerini şekillendirir ve kadın cinsi de tıpkı erkek cinsi gibi bu çarkta öğütülür.
Özetle kadını ezen, sömüren erkek cinsi değil, içinde yaşadığı eril sistemin kendisidir.
Bu bağlamda erkek cinsi kadına kıyasla çok daha fazla ezilmiş, sömürülmüştür.
Üretim tarzını değiştirmeden, o üretim tarzının oluşturduğu üretim ilişkileri üstten parçalamaya kalkmak bir vadide bağırıp, kulağının kendi sesini dinlemesi gibi bir şeydir.
Bu gün geldiğimiz nokta açısından üretimin toplumsallaşması ve kadının da en az erkekler kadar bu toplumsal üretime dâhil olması bu alanda ki yasaların da değişmesini gerektirmektedir.
Bu bağlamda çalışma yaşamının yasalarının değiştirilmesi için mücadele etmek bir zorunluluktur.
O yüzden hepimizin yapması gereken, sorumluluğumuz olan en önemli şey toplum tarafından geliştirilmiş üretim araçlarının gelişiminin engellenmesine, tahrip edilmesine(savaşlar bu tahribatın en fazla yapıldığı alanlardır, halkların varlıkları hoyratça harcanır) karşı durmaktır.
8 Mart dünya emekçi kadınlar Günü’nü kutlamıyoruz.
Her gün mücadele her gün mücadele!
Ayak bileklerimde hal hal. De ırgat