kaçıncı keredir soruyorum şu soruyu kendime , ben kadın mıyım ?
evet ben kadın mıyım ?
neyi ne ölçüde yaparsak , yapıyorsak kadın oluyoruz ? diye de soru değiştirilebilir.
durduk yere sormuyorum elbette.
mutlaka bu soruyu sorduran , tetikleyen şeyler var ki soruyoruz.
ve sadece ben değil bir grup arkadaşımızla birlikte bu soruyu soruyor ve cevaplar bulmaya çalışıyoruz.
daha dün akşam bir dostum “sen erkek gibi yürüyorsun ?” dedi. ve ben neden? diye sorduğumda kollarını iki yana keskin bir şekilde açarak yürüyorsun, diye cevap verdi.
doğruydu aslında da , bu benim erkek gibi olduğumu mu tanıtlardı ?
geçenler de yine bir grup arkadaşımızla aramızda ki ana gündem şöyleydi .
bizler yani ilişkilerinde açmazlara çözüm bulmaya çalışan , çabalayan kadınlar; bizler erkeklerin sorumluluklarını(içinde yaşadığımız toplumun , topluluğun biçtiği roller, görevler) öyle üzerimize alıyoruz ki, erkeğe yapacak bir şey bırakmıyoruz.
bu durum neticesinde de üzerimize binen sorumluluğu kendi ellerimizle mi artıyoruz ?
ve sonuç olarak bizim dışımızda ki kadınlar daha az şeyle kafasını yorarken , daha az şeyle mutlu olurken bizler mutsuz oluyoruz … mu ?
ya da mutsuz bir toplumda bizler kendi gerçekliği içinde yaşarken, çözüm bulmaya çabalarken , diğer bir kesim kendini mutlu etmenin yolunu var olan yasal roller içinde mi buluyor… ?
türk dil kurumu kadını ; erişkin dişi insan, hatun, hatun kişi, zen.
analık , ev yönetimi bakımından gerekli erdemleri , becerileri olan olarak tanımlıyor.
bu tanımlamanın içine toplumsal olarak , öyle ya da böyle girmemenin olanağı yok.
sen girmesen var olan yargı iteliyor seni içine.
öte yandan , yan tanımlamaları da unutmadık elbette.
kirli ; ay başı halinde olan kadın..
müsait ;flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen kadın..
ve tabi ki “yarım”..
hayatımıza bir şekilde giren yargıları , doğru ve yanlışları , sevap ve günahları, başka hayatlara ait fazlalıkları , kendi hayatımıza dair kalabalıkları savurup atabilir miyiz ?
şimdi bir de şu soruyu soralım :
kadın olmaya çalışmak mı ?
kadın kalmaya çalışmak mı ?
bir yandan “kadın gibi olma” yaklaşımlarına maruz kalırken, diğer yandan “bide kadın ol be yahu!” diye tabak , çatal , bıçak ne varsa fırlatılmıyor mu kafamıza…?
bişey olmamız isteniyor bizden .hem çok küçük bişey, hem de çok büyük bişey.
ama o bişey ne … ?
yakın çevremde ki çoğu arkadaşım , dostum bilir ki , kadın – erkek tartışması gündeme geldiğinde , genel anlamda erkek’ten yana taraf olurum.
insanlık tarihi boyunca çalışma yaşamına , toplumsal faydalılık anlamında erkek, kadından çok önce katıldığı için erkek cinsinin üzerindeki yük ve baskı oldukça fazladır da ondan.hali hazırda yasalarla da sabittir bu. bu “yük” , bir taraftan olumsuz olarak diğer cins üzerinde baskı şeklinde dışa vururken, diğer taraftan kendini güçsüzleştiriyor, çürütüyor.
kısaca çoğu kadının aradığı “güçlü erkek” öldü…
ya da hiç olmadı.
ki “güç “ tanımı mülkiyet , para dışında hava da kalır. eğer ısrarla güç aranıyorsa “paralı, variyetli” birisi aranıyor demektir.
arayan mevlasını da , belasını da…
biz sorumuza dönersek.
kadın olmaya mı çalışacağız yoksa kadın kalmaya mı çalışacağız ?
tam da bu sorunun yaşandığı dönemin içinden geçiyoruz son yüzyılda .o yüzden bunun sancılarını günlük yaşantılarımızda yoğun olarak yaşıyoruz.
insan olacağız ! seslerini duymak güzeldir.
elbette cinsiyet farklılıklarımızın farkında olarak .