Diyelim ki doktorunuz size, “sosyal medya diyeti” reçetesi yazdı.
Reçete de ise şöyle yazıyor;
Bir hafta süre ile sosyal medya hesabınıza girmeyeceksiniz
Bir ay süreyle internet üzerinden hiçbir şekilde alış veriş yapılmayacak
Bir hafta süre ile bilgisayar, tablet, telefon (akıllı, akılsız) kullanılmayacak
Aslında kitap okumak hiçbir işe yaramaz, resim yapmakta, şiir yazmakta.
Yazılarınızı kaydettiğiniz bellek kartında ki bellek kimin belleğidir?
Kullandığınız telefonlar şiir değil midir mesela? Yahut lcd ekran bir televizyon resim sayılmaz mı?
İnsanlar okumuyor diyorsunuz ya, hiçbir çağda olmadığından daha çok okuyor aslında. Kızdığı bir arkadaşına laf sokmak için okuyor. En kolay yemek tarifini bulmak için okuyor. Gaz sancısının nedeni sormak için okuyor. Çocuğunun dökülen saçı için okuyor, en iyi lazer nerde nasıl yapılır diye okuyor. Saksı da yaprağını solduran çiçeği için, kaşını düşüren kedisi için okuyor… Okuduğuyla kalmıyor üstelik yazıyor aynı zamanda.
Yorum yazıyor, laf sokuyor yazıyor, dert yazıyor, derman yazıyor, ferman yazıyor. Vb.
Yazarlar kızmayınız lütfen.
Doğum günleriniz, evlilik yıldönümleriniz, hikâyeleriniz, anılarınız ve anlık paylaşımlarınız,
İmza günleri, sosyal etkinlikler, vizyona giren filmler, yeni çıkan kitaplar, gazeteler vb. ile facebook, twitter.
Sosyal ağlar sizin sokağınızdan geçmiyor mu? Asfalt dökmediler mi yollarına? Parke taşlarını boyamayı mı unuttular yoksa?
İş ile ilgili bilgilerin paylaşıldığı, okul ile ilgili duyuruların yapıldığı, eski arkadaşlar ile haberleşme grupları vb. WhatsApp…
Sahi neye tutunacak, nereye kaçacaktık?
Müziğin vazgeçilmezi Youtube, arkalarınızı gözetleme kulesi Snapchat.
Ben bazen deniyorum, siliyorum mesela hepsini sonra ordan duyuru yapıldı, buradan bir şey mi kaçtı deyip hooop geri dönüyorum.
Ya alışveriş yaptığınız internet mağazaları, olmazsa olmazların arasına girmedi hayatımıza son yıllarda? Bulamadığımız bir kitap, daha ucuza bulduğunuz şeyler. Hatta kendi ülkende olmayan ürünleri başka ülkelerden getirtmenin yolu. Yahut aracı şirketlerle temin edebileceğiniz bazı malzemeleri internet dışında erişmenin başka imkânının olmaması.
Gece yarısı acıktığınız da yemeğinizin kapınıza kadar gelmesi.
İçtiğiniz kahvenin fincanı kapatıp bir fotoğraf gönderimi ile falcı bacının yanınızda ki sandalye de oturuyor olması.
Çok sevdiğiniz birinin özel gününde yanına gidemediğiniz de bir tık ile ulaştırdığınız bir buket çiçek.
Başka bir ilde okuyan çocuğunuza üşümesin diye aldığınız kazağı adresi değiştirdiğiniz anda elinde olması.
Bir de bunun tabi “satanlar” kısmı var unutmadan.
Yani pazar…
Haydi, şimdi köyümüze geri dönelim.
Dönemezsiniz..!
Aa tabi ya doktorunuzun size yazdığı reçeteyi unuttuk değil mi?
Eğer ki köyünüze geri dönebilirseniz o reçeteyi uygulayabilirsiniz. Öte yandan köyünüzde olsaydınız ne o doktoru görürdünüz ne de öyle bir reçete yazılırdı size.
Dedim ya dönemezsiniz.
Son söz olarak, sorun sosyal ağlar, sanal sistem değil.
Asıl sorun, Erişimin Eşitsizliği!
Bir tarafta tüm bunlara erişebilenlerle diğer tarafta karnını doyuracak ekmeğe erişemeyenler.
Bir tarafta köpeğine envai çeşit mamaya erişebilenlerle, diğer tarafta çocuğuna içireceği süte erişemeyenlerin aynı dünya da yaşıyor olması asıl sorun.
Hepsi bu.