Sabahın saçlarını tuttu.
Tuttu…
Bıraktı…
Tutundu bebek güneşin eteklerine.
Taşların yardımıyla,
alacalı ineklerin önünde
düştü toprağa.
Gün, gecenin rahminden ayrıldı.
…………..
Döverek,
Öldürerek,
Aşağılayarak,
Yalnızlaştırarak,
Ötekileştirerek,
Kadınları(anneleri) kutsarız...
Kadınlıklarını kutlarız…
Kadın olmak zordur bu coğrafya da.
Anne olmak çok daha zor !
Ölüm kör bir kurşunla gelir …
Ölüm bağıra çağıra gelir …
Yetmez çekilen acı.
Çektiğiniz az bulunur üstüne toplumsal ananeler örtülür…
Yetmez üstüne “kara toprak” örtülür.
……………
Dedi çocuk:
Bir kadın tanıdım
O'nu tanıdığım da henüz doğmamıştım;
iki bölük örülmüş upuzun saçlar,
diline değil de gönlüne saklanmış masallar
anlatırdı.
Daha sütü kesilmeden kaybettiği
Nursel'ini,
Gürsel'ini anlatırdı,
anlatmakla yetinmez
tırnaklarıyla yaptığı oyuncak misali mezarlarını
gösterirdi
çocuklarına.
………………
Dedi çocuk:
Evde ekmek yoktu
bakkal amcada çoktu.
Biliyoruz sabaha kalacak
belki köpeklerin önüne atılacak,
belki de yeni ekmek olmak için
una katılacak(tı).
İki odalı kondunun dibinde
iki kız çocuğu
biri lambayı söndürür,
diğeri tencerenin önünde
içi bulgur.
Bulgur bulgur dökülen yaşları
gördü
aynalı kaşık,
karanlığa dünden alışık.
Şehir büyük,
onlar ki okuyacak
iki küçük çocuk.
Ertesi gün ve her hafta sonu
pamuk çapalayıp
ışıkları açarak
ekmek yediğimizi
annem duymadı.
Duysa uçardı.
Kanatlarına karanlığı takıp
kilometreleri düz ayak yapıp
kuş olup
konardı kondumuza.
Gözyaşından ekmek doğrardı
soframıza,
kana kana doyardık bizde.
…………………..
Dedi çocuk :
Geçtim ırmakların üzerinden,kanadı ayaklarım.Akıttım yaralarımı, acısı hafiflesin diye ırmakların içine. Akar şimdi Fırat’ta, Dicle’de, Asi’de, ülkemin bütün ırmakları acıtarak kendine.
Neyleyim baharda açan çiçekleri,
Neyleyim dile düşen bülbülleri,
Neyleyim güne koşan geceleri,
Neyleyim anneler soldururken benzini.
Neyleyim …
Neyleyim ırmaklar acıtırken kendini.
……………….
Ve Dedi Çocuk :
Anne bak,
şehir yaptım palyaçodan
ama gece.
Şu kız çocuğu var ya
hani şu şehrin içinde oturan,
gündüz
mavisi
çalmış yıldızlardan !