Hep bir şeylere yetişmeye çabalayıp duruyoruz.
Dünya dönmüyor da koşuyor sanki.
Daha gün doğmadan geceden kurduğumuz saate uyanmaya yetişiyoruz da, balkonda ki kuşlara yetişemiyoruz.
Elimizi yüzümü yıkamaya yetişiyoruz da aynadan bize bakan kişiye yetişemiyoruz.
Kahvenin altını yaptırmaya yetişiyoruz, yapmaya yetişemiyoruz.
Gözlerini aralayamayan çocuğu bakıcısına bırakmaya yetişiyoruz da, canı sıkılmış haline yetişemiyoruz.
Sonra geçme saati yaklaşan otobüsün durağına yetişiyoruz da bir “günaydın” demeye yetişemiyoruz bir türlü.
Fazladan bir durak yürümeyelim diye inme düğmesine parmağımızı zamanında basmaya yetişiyoruz da, arada sıkışan anneyle çocuğun önden inmesine yetişemiyoruz.
İşe başlama bip sesine yetişiyoruz da, kapının girişinde çarptığımız çiçekten özür dilemeye yetişemiyoruz.
Simitçiden simit almaya geç kalıveriyoruz ansızın.
“Türkler taş taşımakta çok iyiler !” twitine yetişirsin de, Kaz dağlarına(195 bin ağacın kesilmesine) yetişemezsin.
İşte hepsi bu.
Keşke taş atmakta iyi olsaydılar, demeden edemiyor insan.
İnsana, sevgiye, denize, ağaçlara geç kalmadığımız zamanlara…
İyi bayramlar!