“Aşk anımsanmaz, yaşanır…
tıpkı şiirler gibi…”
Tıpkı yaşam gibi.
Daha çok emekle aklımı ortalama seviyede tutmaya çalıştığım zamanlar, bazen insanın sınırları öyle çok zorlanır ki, gece gece olmaktan çıkar, patlayan ışık tanecikleri karanlığın gözlerini kaplar.
Ruhuma ve kalbime dokunan bir asinin ruhu ve kalbidir.
Ayaklar yüzünü, ellerin yerini unutur,
Unutturur.
Kirpiklerinde salıncaklar kurulur, kurulu düzen sallanır durur habire.
Aklımda ki mevsim
İçimde ağıtlar söyleyen çocuğun suskusu.
Denizin okyanus
Kumların dağarcığında ki hayat
Fahişenin oratoryosu.
Zihnimde tutuşan
Dalgaların raksında dağlı bir ateş,
Islaklığım
Minerva’nın elinden
Sevgilinin göğsüne düşürülen bir hançer.
Yasa, hükmün de paramparça…
Tutkunun teline vurulan mühür
Tenin seline vuslat vaktinde
Kumdan, çakıldan ve kayadan biçilen bir Akdeniz düşü
Havalanır kanatlarıyla…
Bildiğim bütün renklere söyledim,
Kökboyalarınızı, soylarınızı unutun.
Renklerinizden yol açın gök maviye..!
Martıların bakışlarından koparttığım kırmızı bir isyanın
Kalbiyle
Güne selam dursun her sabah.
Ki umutlansın suya düşen yüzümün gölgesi.
Pompei de ölüler azat olsun taştan elbiselerinden
Ve arınsın küllerinden
Ve sessizliğinden.
Ölümlüler çığlık çığlığa kanın suyunu damıtarak
Her dilde
Her dinde
Ve her renkte
Uyansın yeryüzü mabedinden, kalbiyle.
Rüya mı ?
Düşüme gidiyorum şimdi.
Sessiz olun.