whatsapp
Enver Haykır
Köşe Yazarı
Enver Haykır
 

O meclisi çocuklarımıza gösterelim

Geçen yıllarda 23 Nisan bayramlarında 1.Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, Ankara Ulus Meydanında bulunan tek katlı mütevazı taş binasını gezip gördüm. Herkesin özellikle çocuklarımızın görmesini istiyorum. O atmosferi yaşamak bambaşka bir duygu. Türkiye Cumhuriyetini bizlere emanet ettiği o insanların oturduğu sıralara oturun. Bakın sağına soluna o duvarlar o sıralar size neleri hatırlatacak.  O büyüklerimiz Bir imparatorluğun küllerinden, çağdaş bir devletin nasıl yaratıldığını o taş binada nasıl çalıştıklarını bizlere konuşma salarda küçük binanın heybetli görünümüyle bizlere bir şeyler söylemeye çalışıyor. Her 23 Nisanda Ülkenin makûs talihini kırmak için o günün koşullarında, o yoklukta mücadele veren atalarımızın çırpınışlarını yaşar, onlarla bütünleşirim. O an bir şeyler kopar içimden, ağlarım. Anadolu’nun dört bir tarafından gelmiş, yokluklar içersinde var olmaya çalışan, uçurumun kenarındaki bir milletin o günlerdeki 120 temsilcisi 120 yurtsever. 120 özverili, 120 inançlı insan. Ve Ankara’ya bin bir güçlükle ulaşan bu insanların, yatacak yerleri bile  yoktu. O günlerin vekillerinin; bugünün vekilleri gibi, değil kat kat elbisesi; bir milletvekiline yakışır, doğru dürüst giysileri de yoktu.  Ankara’nın o dayanılmaz ayazında, kaldıkları hanlardan, titreye titreye gidip geliyorlar Meclise. Meclis sıraları, okullardan toplanan sıralardan oluşuyor. Meclisin çay ocağı yok, lokantası yok...  Ankara’da evi olanlar, evden getirdikleri azığı, taşradan gelen vekillerle bölüşüyor.  Çayı kendileri demliyor, kendileri servis yapıyor...  Kuru üzümle çay içiyorlar, çünkü şeker de yok...  Almadan, veriyorlar... Çünkü maaş da yok. Savaşın başlamasına yakın 100 lira olan maaşlarının 1/5 ini, Tekâlif-i Milliye Emri gereği, devlete geri veriyorlar.  Başkanın kullandığı otomobilden gayri, motorlu araç yok. O da çoğu zaman çalışmıyor zaten. Ama inançlılar, azimliler...  Yüklendikleri kutsal görevin bilincindeler... Kendi midelerini, kendi ceplerini, kendi rahatlarını, kendi çocuklarını, kendi geleceklerini değil; halkının geleceğini, halkının huzurunu düşünüyor, Yüce Meclis, çağdaş bir Türkiye yaratmak için, sabahın ilk ışıklarına kadar çalışıyor... Okuduğum bir kitaptan alıntı yapıyorum; Tarih 2 Ocak 1924... Diyarbakır Milletvekili Feyzi Bey, Kütahya Milletvekili Recep Bey, Urfa Milletvekili Ali Bey ve Malatya Milletvekili Mehmet Bey, Meclis Başkanlığı’na önerge veriyor...  Önergelerinde, “Dört yıldır gaz lambasının ışığı altında çalışan Meclis’imizin, bundan sonra elektrik ile aydınlatılmasını arz ve teklif ederiz.” diyorlar. Meclis Başkanı, öneriyi, genel kurulun görüşlerine sunuyor.  Ankara Milletvekili Ahmet Süreyya Bey söz istiyor. Diyor ki; “... Halk yokluk ve sefalet içindeyken masraf yapmayalım. Dört yıldır elektriksiz çalışıyoruz, biraz daha çalışıverelim. Yüce meclisi, lüks lambasıyla aydınlatmaya devam edelim...” Önerge sahipleri, anında geri çekiyor önerilerini... Çağdaş ve Laik Türkiye Cumhuriyeti; işte bu koşullarda, bu fedakârlıklarla, bu mütevazı taş binada, bu inançlı insanlar tarafından kuruluyor... Bunları bilmemiz, çocuklarımıza, torunlarımıza anlatmamız ve hiç unutmamamız, unutturmamamız lazım. Çocuklarımıza orayı mutlaka gösterilmesi için çaba sarf etmeliyiz. Geçen dönem Belediye Başkanı Sn. Abdulkadir Çat beni öğrencilerle 2 kez gönderdi. Kendisine bu duyarlılığından dolayı bir kez daha teşekkür ediyorum. Bir 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını daha yaşadık. Çocuklarımıza oraları gösterelim ki her zamanki çocuksu temiz ruhuyla bugünkülere benzemesinler. Ne mutlu Türk’üm, ne mutlu yurtseverim diyene… Ne mutlu aklını kullanabilene... Ne mutlu düşünebilene… Ne mutlu bilimden sapmayana…
Ekleme Tarihi: 25 Nisan 2016 - Pazartesi

O meclisi çocuklarımıza gösterelim

Geçen yıllarda 23 Nisan bayramlarında 1.Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, Ankara Ulus Meydanında bulunan tek katlı mütevazı taş binasını gezip gördüm.
Herkesin özellikle çocuklarımızın görmesini istiyorum.
O atmosferi yaşamak bambaşka bir duygu.
Türkiye Cumhuriyetini bizlere emanet ettiği o insanların oturduğu sıralara oturun. Bakın sağına soluna o duvarlar o sıralar size neleri hatırlatacak. 
O büyüklerimiz Bir imparatorluğun küllerinden, çağdaş bir devletin nasıl yaratıldığını o taş binada nasıl çalıştıklarını bizlere konuşma salarda küçük binanın heybetli görünümüyle bizlere bir şeyler söylemeye çalışıyor.
Her 23 Nisanda Ülkenin makûs talihini kırmak için o günün koşullarında, o yoklukta mücadele veren atalarımızın çırpınışlarını yaşar, onlarla bütünleşirim.
O an bir şeyler kopar içimden, ağlarım.
Anadolu’nun dört bir tarafından gelmiş, yokluklar içersinde var olmaya çalışan, uçurumun kenarındaki bir milletin o günlerdeki 120 temsilcisi 120 yurtsever.
120 özverili, 120 inançlı insan.
Ve Ankara’ya bin bir güçlükle ulaşan bu insanların, yatacak yerleri bile  yoktu.
O günlerin vekillerinin; bugünün vekilleri gibi, değil kat kat elbisesi; bir milletvekiline yakışır, doğru dürüst giysileri de yoktu. 
Ankara’nın o dayanılmaz ayazında, kaldıkları hanlardan, titreye titreye gidip geliyorlar Meclise.
Meclis sıraları, okullardan toplanan sıralardan oluşuyor.
Meclisin çay ocağı yok, lokantası yok... 
Ankara’da evi olanlar, evden getirdikleri azığı, taşradan gelen vekillerle bölüşüyor. 
Çayı kendileri demliyor, kendileri servis yapıyor... 
Kuru üzümle çay içiyorlar, çünkü şeker de yok... 
Almadan, veriyorlar...
Çünkü maaş da yok.
Savaşın başlamasına yakın 100 lira olan maaşlarının 1/5 ini, Tekâlif-i Milliye Emri gereği, devlete geri veriyorlar. 
Başkanın kullandığı otomobilden gayri, motorlu araç yok. O da çoğu zaman çalışmıyor zaten.
Ama inançlılar, azimliler... 
Yüklendikleri kutsal görevin bilincindeler...
Kendi midelerini, kendi ceplerini, kendi rahatlarını, kendi çocuklarını, kendi geleceklerini değil; halkının geleceğini, halkının huzurunu düşünüyor, Yüce Meclis, çağdaş bir Türkiye yaratmak için, sabahın ilk ışıklarına kadar çalışıyor...

Okuduğum bir kitaptan alıntı yapıyorum;
Tarih 2 Ocak 1924...
Diyarbakır Milletvekili Feyzi Bey, Kütahya Milletvekili Recep Bey, Urfa Milletvekili Ali Bey ve Malatya Milletvekili Mehmet Bey, Meclis Başkanlığı’na önerge veriyor... 
Önergelerinde, “Dört yıldır gaz lambasının ışığı altında çalışan Meclis’imizin, bundan sonra elektrik ile aydınlatılmasını arz ve teklif ederiz.” diyorlar.
Meclis Başkanı, öneriyi, genel kurulun görüşlerine sunuyor. 
Ankara Milletvekili Ahmet Süreyya Bey söz istiyor.
Diyor ki; “... Halk yokluk ve sefalet içindeyken masraf yapmayalım. Dört yıldır elektriksiz çalışıyoruz, biraz daha çalışıverelim. Yüce meclisi, lüks lambasıyla aydınlatmaya devam edelim...”
Önerge sahipleri, anında geri çekiyor önerilerini...
Çağdaş ve Laik Türkiye Cumhuriyeti; işte bu koşullarda, bu fedakârlıklarla, bu mütevazı taş binada, bu inançlı insanlar tarafından kuruluyor...
Bunları bilmemiz, çocuklarımıza, torunlarımıza anlatmamız ve hiç unutmamamız, unutturmamamız lazım.
Çocuklarımıza orayı mutlaka gösterilmesi için çaba sarf etmeliyiz. Geçen dönem Belediye Başkanı Sn. Abdulkadir Çat beni öğrencilerle 2 kez gönderdi. Kendisine bu duyarlılığından dolayı bir kez daha teşekkür ediyorum.

Bir 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını daha yaşadık. Çocuklarımıza oraları gösterelim ki her zamanki çocuksu temiz ruhuyla bugünkülere benzemesinler.
Ne mutlu Türk’üm, ne mutlu yurtseverim diyene…
Ne mutlu aklını kullanabilene...
Ne mutlu düşünebilene…
Ne mutlu bilimden sapmayana…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.