whatsapp
Havva Dilek
Köşe Yazarı
Havva Dilek
 

Kadınları toplumsal yaşamın dışında kimse özgürleştiremez

Döverek Öldürerek Aşağılayarak Yalnızlaştırarak Ötekileştirerek Kadınları(anneleri) kutsarız... Kadınlıklarını kutlarız… Kadın olmak zordur bu coğrafya da. Anne olmak  zor! Ölüm kör bir kurşunla gelir. Ölüm bağıra çağıra gelir. Yetmez çekilen acı, üstüne toplumsal ananeler örtülür. Yetmez üstüne “kara toprak” örtülür. Kadınlar üretim araçlarının gelişmesine paralel olarak  ev ekonomisinden koparak( evde ki basit üretimin  maliyeti yükseldikçe) toplumsal üretime zorunlu olarak dahil olmaya başlar.Ki bu süreç oldukça yakın bir döneme rastlar. Bulunduğumuz coğrafya da  ise çok daha yakın bir sürece tekabül eder. Ne zaman ki kadın toplumsal üretime, çalışma yaşamına  dahil olur; bu bir yandan kadını özgürleştirirken, diğer yandan ev içerisinde ki işlere (teknik gelişim iş yükünü büyük oranda hafifletse bile ; çamaşır ,bulaşık makineleri, ev aletleri, kreş  vs ) bir de çalışma yaşamının getirdiği zorluklar eklenince  kadının omuzlarında ki yük  artar. Hele ki kapitalist üretim biçiminde kadının kendisinin de metalaştırılması olgusu, üzerine binen yükü bir kat daha artırır ve işte durum bu noktada karışmaya başlar. Kadın çalışma yaşamıyla basit ev işlerinden kurtuldum derken bütün bunların sorumluluğunu toplumsal anlamda hala üzerinde(yasa olarak da) bulunması belli bir kırılmayı koşullar. Kendi ev ekonomisi içerisinde “mutlu “ olan kadın artık mutsuz, sorun olarak  görmediği şeyleri artık sorun olarak algılamaya başlar ki  doğaldır. Kısacası üretim tarzı üretim ilişkilerini şekillendirir ve kadın cinsi de tıpkı erkek cinsi gibi bu çarkta öğütülür. Özetle kadını ezen, sömüren  erkek cinsi değil, içinde yaşadığı eril sistemin kendisidir. Bu bağlamda erkek cinsi kadına kıyasla çok daha fazla ezilmiş, sömürülmüştür. Üretim  tarzını değiştirmeden, o üretim tarzının oluşturduğu üretim ilişkileri üstten parçalamaya kalkmak bir vadide  bağırıp, kulağının  kendi sesini dinlemesi gibi bir şeydir. Bu gün geldiğimiz nokta açısından üretimin toplumsallaşması ve kadının da en az erkekler kadar bu toplumsal üretime dahil olması bu alanda ki yasaların da değişmesini gerektirmektedir. Bu bağlamda çalışma yaşamının yasalarının değiştirilmesi için mücadele etmek bir zorunluluktur. O yüzden hepimizin  yapması gereken, sorumluluğumuz olan  en önemli şey toplum tarafından geliştirilmiş üretim araçlarının gelişiminin engellenmesine, tahrip edilmesine(savaşlar bu tahribatın en fazla yapıldığı alanlardır, halkların varlıkları hoyratça harcanır) karşı durmaktır. Kitap, bitap dökülür üstüme Ayak bileklerimde hal hal … De ırgat De beyzade De burjuva De gel ! Geldimse Bir testi kır Bir yüz görümlüğü Bir bez bayrak as. Kasığının suyunda kirim Arınsın tenimden. Eye kemiğinden ayrıksı ten ha Tin gahlarında “havva” (g)izi kalır. Lilith’ye savrulur kaçak isyan. Kirpiklerimin sürmesi Süzülür yastığına, Eleklenir teleklerinden kapkara. Destanlarından, Şiirlerden içre kentlerin tenhasında Adım aşk “zehirli sarmaşık “ tır yaprağında Ara ki bulansın döşün. Tadı dilinin ucunda tiryak Dem heyhat ! Adım ki Yüzyıllık adım “erkek gibi kadın “ Yüzlerce yıllık adının ardılı adsız. Adım Manhattan New York’ta işçidir Dokuma tezgâhlarına dökülen terimin aynasında. Ki sütten artık Anason kokar Bebelerimin ağlak dudakları Çalışmak zamanında. Okunmadı, Yazılmadı daha… Babadan miras  Soyunur pembesinden Vardiya sabahları Adının yokluğundan kadın. Umut yarın olmasın. Umut yaşamın kendisi olsun.
Ekleme Tarihi: 04 Mart 2017 - Cumartesi

Kadınları toplumsal yaşamın dışında kimse özgürleştiremez

Döverek

Öldürerek

Aşağılayarak

Yalnızlaştırarak

Ötekileştirerek

Kadınları(anneleri) kutsarız...

Kadınlıklarını kutlarız…

Kadın olmak zordur bu coğrafya da.

Anne olmak  zor!

Ölüm kör bir kurşunla gelir.

Ölüm bağıra çağıra gelir.

Yetmez çekilen acı, üstüne toplumsal ananeler örtülür.

Yetmez üstüne “kara toprak” örtülür.

Kadınlar üretim araçlarının gelişmesine paralel olarak  ev ekonomisinden koparak( evde ki basit üretimin  maliyeti yükseldikçe) toplumsal üretime zorunlu olarak dahil olmaya başlar.Ki bu süreç oldukça yakın bir döneme rastlar.

Bulunduğumuz coğrafya da  ise çok daha yakın bir sürece tekabül eder.

Ne zaman ki kadın toplumsal üretime, çalışma yaşamına  dahil olur; bu bir yandan kadını özgürleştirirken, diğer yandan ev içerisinde ki işlere (teknik gelişim iş yükünü büyük oranda hafifletse bile ; çamaşır ,bulaşık makineleri, ev aletleri, kreş  vs ) bir de çalışma yaşamının getirdiği zorluklar eklenince  kadının omuzlarında ki yük  artar.

Hele ki kapitalist üretim biçiminde kadının kendisinin de metalaştırılması olgusu, üzerine binen yükü bir kat daha artırır ve işte durum bu noktada karışmaya başlar.

Kadın çalışma yaşamıyla basit ev işlerinden kurtuldum derken bütün bunların sorumluluğunu toplumsal anlamda hala üzerinde(yasa olarak da) bulunması belli bir kırılmayı koşullar.

Kendi ev ekonomisi içerisinde “mutlu “ olan kadın artık mutsuz, sorun olarak  görmediği şeyleri artık sorun olarak algılamaya başlar ki  doğaldır. Kısacası üretim tarzı üretim ilişkilerini şekillendirir ve kadın cinsi de tıpkı erkek cinsi gibi bu çarkta öğütülür.

Özetle kadını ezen, sömüren  erkek cinsi değil, içinde yaşadığı eril sistemin kendisidir.

Bu bağlamda erkek cinsi kadına kıyasla çok daha fazla ezilmiş, sömürülmüştür.

Üretim  tarzını değiştirmeden, o üretim tarzının oluşturduğu üretim ilişkileri üstten parçalamaya kalkmak bir vadide  bağırıp, kulağının  kendi sesini dinlemesi gibi bir şeydir.

Bu gün geldiğimiz nokta açısından üretimin toplumsallaşması ve kadının da en az erkekler kadar bu toplumsal üretime dahil olması bu alanda ki yasaların da değişmesini gerektirmektedir.

Bu bağlamda çalışma yaşamının yasalarının değiştirilmesi için mücadele etmek bir zorunluluktur.

O yüzden hepimizin  yapması gereken, sorumluluğumuz olan  en önemli şey toplum tarafından geliştirilmiş üretim araçlarının gelişiminin engellenmesine, tahrip edilmesine(savaşlar bu tahribatın en fazla yapıldığı alanlardır, halkların varlıkları hoyratça harcanır) karşı durmaktır.

Kitap, bitap dökülür üstüme
Ayak bileklerimde hal hal …
De ırgat

De beyzade
De burjuva

De gel !
Geldimse
Bir testi kır
Bir yüz görümlüğü
Bir bez bayrak as.
Kasığının suyunda kirim
Arınsın tenimden.
Eye kemiğinden ayrıksı ten ha
Tin gahlarında “havva” (g)izi kalır.
Lilith’ye savrulur kaçak isyan.
Kirpiklerimin sürmesi
Süzülür yastığına,
Eleklenir teleklerinden kapkara.
Destanlarından,
Şiirlerden içre kentlerin tenhasında
Adım aşk
“zehirli sarmaşık “ tır yaprağında
Ara ki bulansın döşün.
Tadı dilinin ucunda tiryak
Dem heyhat !
Adım ki
Yüzyıllık adım
“erkek gibi kadın “
Yüzlerce yıllık adının ardılı adsız.
Adım
Manhattan New York’ta işçidir
Dokuma tezgâhlarına dökülen terimin aynasında.
Ki sütten artık
Anason kokar
Bebelerimin ağlak dudakları
Çalışmak zamanında.
Okunmadı,
Yazılmadı daha…
Babadan miras 
Soyunur pembesinden
Vardiya sabahları
Adının yokluğundan kadın.

Umut yarın olmasın.

Umut yaşamın kendisi olsun.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.