whatsapp
Havva Dilek
Köşe Yazarı
Havva Dilek
 

Korkuyorum Korkularınızdan!

Öyle tuhaf bir dünya da yaşıyoruz ki; çocukların eğitimi için kızılcık sopası, büyüklerin eğitimi için dipçik, toplumun eğitimi için asker postalı gibi temel nesnelerin kullanıldığı tarihsel bir süreçten geldik bu günlere. Bu gün okullarda kızılcık sopası göremezsiniz, sanırım o bütün eski çocuklar çocuklarını eğitmişler. Kızılcık sopası evrimini, disiplin kurulu/okuldan atılma cezası vb. olarak devam ettiriyor olsa bile eğitilmişler. Dipçik ve darbe ise dönem dönem görev için çağrılıyorlar, demek ki henüz tam anlamıyla eğitilememiş bir kısım büyükler ve toplum hâlâ varlığını koruyor. Kullanıla gelen nesnelerin genel anlamına baktığımızda, görünen tek gerçeklik korkudur. Duyguların tanrısı o, korku! "Aç adam kahvaltıda korku yer. Sessizlik korkusu sokakları sarsar. Korku tehdit eder. Eğer âşık olursanız, aids olursunuz. Sigara içerseniz kanser olursunuz. Nefes alırsanız zehirlenirsiniz. İçki içerseniz, kaza yaparsınız, yemek yerseniz kolesterolünüz yükselir. Konuşursanız işsiz kalırsınız. Yürürseniz saldırıya uğrarsınız. Düşünürseniz acı çekersiniz. Şüphe ederseniz acı çekersiniz. Hissederseniz yalnız kalırsınız." Diye ekliyor Eduardo Galeano. Korku içgüdüseldir, en kaba tabirle ilkeldir oysa. Aç kalmaktan, işsiz kalmaktan, evlenmekten, boşanmaktan, sevmekten, sevilmemekten, âşık olmaktan, âşık olunmaktan, terk etmekten, terk edilmekten, mutlu olmaktan, mutsuz olmaktan vs. daha aklımıza gelebilecek pek çok şeyden korkarız. Ne kadar eskirse eskisin giymekten vazgeçemediğimiz o kırmızı elbisemiz gibi korku hep bizimledir çünkü. Psikoloji de Pavlouv'un  "klasik koşullanma" deneyini bilmeyeniniz yoktur. Hepimiz, pavlovun köpekleriyiz. Evimizin içerisinde koyduğumuz bir eşyayı, ev de bizden başka yaşayanlar olsa bile, hep aynı yerde ararız,  hep aynı yere oturur, tuvalete aynı şekilde s*çarız, diş macununu aynı yerinden sıkarız, yemeğimizi aynı saatlerde aynı alışkanlıklarla yeriz. Sabahları aynaya hep aynı şekilde bakarız, elinizi yüzümüzü aynı sıcaklıkta ki su ile yıkarız. Yürürken hep aynı yolu kullanırız, iş yerinizde yeri değişen sandalyenizi fark etmediğiniz anda kıçınız yeri boylar. Geceleri uyumak için hep aynı kalınlıkta yastığa başımızı koyarız. Bu ve buna benzer daha bir sürü şey için aynı davranışları sergiler, diğerlerinden ne kadar farklı olduğumuzu söyleriz. Değişmekten ve değiştirmekten öyle çok korkarız ki; Farklı olduğumuzu söylememiz bile çoğunlukla aynı tekrardan ibarettir. Arkadaşlarımızın arkasından konuşuruz ama hep arkadaşlarımızın arkasından konuşmamak üstüne nutuk çekeriz. Yalan söylememek üstüne dakikalarca konuşur her gün onlarca yalan söyleriz. Samimiyetten dem vururuz fakat o samimiyeti kendimizde aramaktan korkarız. Klişe sözler hepimizin başucu kitabıdır lakin hangi cümlenin hayatımıza ne kadar denk düştüğü kimin umurunda? Açık sözlü olmanın gerekliliğinin belgeselini çekebiliriz ama gerçekliğinin ne önemi var değil mi? Ne kadar ilerdeysek bir o kadar geriyiz. Özetle daha yürüyecek öyle uzun yolumuz var ki insan olmaya. Ne yazık ki, bu çağın zavallılarız hepimiz. Hepsi bu.
Ekleme Tarihi: 20 Haziran 2024 - Perşembe

Korkuyorum Korkularınızdan!

Öyle tuhaf bir dünya da yaşıyoruz ki; çocukların eğitimi için kızılcık sopası, büyüklerin eğitimi için dipçik, toplumun eğitimi için asker postalı gibi temel nesnelerin kullanıldığı tarihsel bir süreçten geldik bu günlere.

Bu gün okullarda kızılcık sopası göremezsiniz, sanırım o bütün eski çocuklar çocuklarını eğitmişler. Kızılcık sopası evrimini, disiplin kurulu/okuldan atılma cezası vb. olarak devam ettiriyor olsa bile eğitilmişler.

Dipçik ve darbe ise dönem dönem görev için çağrılıyorlar, demek ki henüz tam anlamıyla eğitilememiş bir kısım büyükler ve toplum hâlâ varlığını koruyor.

Kullanıla gelen nesnelerin genel anlamına baktığımızda, görünen tek gerçeklik korkudur.

Duyguların tanrısı o, korku!

"Aç adam kahvaltıda korku yer. Sessizlik korkusu sokakları sarsar. Korku tehdit eder. Eğer âşık olursanız, aids olursunuz. Sigara içerseniz kanser olursunuz.

Nefes alırsanız zehirlenirsiniz. İçki içerseniz, kaza yaparsınız, yemek yerseniz kolesterolünüz yükselir. Konuşursanız işsiz kalırsınız. Yürürseniz saldırıya uğrarsınız. Düşünürseniz acı çekersiniz. Şüphe ederseniz acı çekersiniz. Hissederseniz yalnız kalırsınız." Diye ekliyor Eduardo Galeano.

Korku içgüdüseldir, en kaba tabirle ilkeldir oysa.

Aç kalmaktan, işsiz kalmaktan, evlenmekten, boşanmaktan, sevmekten, sevilmemekten, âşık olmaktan, âşık olunmaktan, terk etmekten, terk edilmekten, mutlu olmaktan, mutsuz olmaktan vs. daha aklımıza gelebilecek pek çok şeyden korkarız.

Ne kadar eskirse eskisin giymekten vazgeçemediğimiz o kırmızı elbisemiz gibi korku hep bizimledir çünkü.

Psikoloji de Pavlouv'un  "klasik koşullanma" deneyini bilmeyeniniz yoktur.

Hepimiz, pavlovun köpekleriyiz.

Evimizin içerisinde koyduğumuz bir eşyayı, ev de bizden başka yaşayanlar olsa bile, hep aynı yerde ararız,  hep aynı yere oturur, tuvalete aynı şekilde s*çarız, diş macununu aynı yerinden sıkarız, yemeğimizi aynı saatlerde aynı alışkanlıklarla yeriz.

Sabahları aynaya hep aynı şekilde bakarız, elinizi yüzümüzü aynı sıcaklıkta ki su ile yıkarız.

Yürürken hep aynı yolu kullanırız, iş yerinizde yeri değişen sandalyenizi fark etmediğiniz anda kıçınız yeri boylar.

Geceleri uyumak için hep aynı kalınlıkta yastığa başımızı koyarız.

Bu ve buna benzer daha bir sürü şey için aynı davranışları sergiler, diğerlerinden ne kadar farklı olduğumuzu söyleriz.

Değişmekten ve değiştirmekten öyle çok korkarız ki;

Farklı olduğumuzu söylememiz bile çoğunlukla aynı tekrardan ibarettir.

Arkadaşlarımızın arkasından konuşuruz ama hep arkadaşlarımızın arkasından konuşmamak üstüne nutuk çekeriz.

Yalan söylememek üstüne dakikalarca konuşur her gün onlarca yalan söyleriz.

Samimiyetten dem vururuz fakat o samimiyeti kendimizde aramaktan korkarız.

Klişe sözler hepimizin başucu kitabıdır lakin hangi cümlenin hayatımıza ne kadar denk düştüğü kimin umurunda?

Açık sözlü olmanın gerekliliğinin belgeselini çekebiliriz ama gerçekliğinin ne önemi var değil mi?

Ne kadar ilerdeysek bir o kadar geriyiz.

Özetle daha yürüyecek öyle uzun yolumuz var ki insan olmaya.

Ne yazık ki, bu çağın zavallılarız hepimiz.

Hepsi bu.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.