Dünya sallanıyor, yeryüzünün zavallıları bizler dünyanın beşiğinde sallanıp duruyoruz habire.
Virüslü bi dünya da, sanki lanetli bir virüsün karantinasındayız şimdi hepimiz.
Ölüme ne kadar yakınız, yaşama ne kadar?
Umursamaz tanrılar lanetli birer yol haritası gibi sırıtıyor aynaya, ahlar gecenin gözyaşlarını toplayabilir mi sanıyoruz avuçlarınıza ?_
Sanmam. Yarının nasıl bir dünya olacağı hakkında ki belirsizliğin yarattığı ağırlıkla günü tamamlamaya çalışıyoruz çoğumuz. Yaşadığımız belirsizlik umutsuzluğa, yorgunluğa, tükenmişliğe götürüyor gün be gün doğal olarak.
Bu gün itibari ile dünya da, 17 milyon 216 bin kişi korona virüse yakalanmış, 667 binin üzerinde kişi ise hayatını kaybetmiş. Belki de bu rakamlardan çok daha fazlası, çünkü bildiklerimiz bize aktarılan kısmı ile sınırlı maalesef.
Pek çok insan, dünya da her yıl zaten bu kadar insan ölüyor, sanırım bu virüs abartılıyor yaklaşıma yaklaştırılmaya çalışılıyor. Evet, bir yönüyle bu doğru iken, içinde yaşadığımız yüzyıl da bir salgının kontrol altına alınamıyor olmasını sorgulamıyoruz. Bundan kaç yüzyıl önce meydana gelmiş salgınların seyri ile aynı seyri yaşamamız normal değil, olamaz da. Öncelikle bu yöneten iktidarların utancı ise de asıl utanç bu çağın insanının, yani bizim.
Gelişen tekniğin, gelişen tıbbın bu gün bir salgının karşısında “çaresiz” kalmasını bana kimse açıklayamaz, size de açıklayamasın, açıklattırmayın.
Salgının ortaya çıktığı ilk andan itibaren kapitalist sistem doğası gereği salgını kendine doğru ivmesini hiç gecikmeden yakaladı. Maske, eldiven, kolonya, dezenfektan vb. üretimleri ve satışları son sürat başladı ve devam ediyor. Ardından maske kombinleri, kokulu dezenfektanlar, steril tatiller, virüs savar maskeler vs. ile bir üst merdivene çıkarak “normalleşme” adı altında virüsün etinden, sütünden faydalanmanın yollarını araladı. Gösterilen, görülen her kapıya koşmaya hazır bir hale getiriliyoruz hal böyle olunca da.
Virüs savar bir maske ile yaşamak istemiyorum ben mesela, çünkü “ben’i” koruyarak “Sen’i” yaşatmam mümkün değil.
Bizim tedaviden önce koruyucu sağlığa ihtiyacımız, sağlıklı bir neslin temel ihtiyacı bedenen ve ruhen sağlıklı bireyler olmaktır. Salgının biran önce kontrol alınması birinci taleptir o yüzden ki tüm devletler toplum sağlığını korumakla yükümlüdürler. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmediği durumlarda o devletin yaşayanlarının bunu talep etmesi kendilerinin sorumluluğudur. Öncelikle kendi yaşamı için, sonra çocukları için hiç kimse üzerine düşen sorumluluğu öteleme hakkına sahip değildir.
Sonra geç kalıyoruz rüzgâra
Buluta
Yağmura
Toprağa
Ve en çok da yollara, yolculuklara..._
Uzaklardan korkuyorum, gidemediğimiz yollardan, uyanamayacağımızı düşündüğüm gecelerden, sessiz uyandığım sabahlardan korkuyorum.
En çok da korkusuzluğunuzdan korkuyorum, “bana bir şey olmaz” korkusuzluğunuzdan, taşıdığı hastalığı bir başkasına bulaştırırım korkusuzluğundan korkuyorum. Her şeyi biliyorum sanıp, hiçbir şey bilmediğinin bir gram farkında olmayanlardan, bir çocuğun gözlerinden dökülen gözyaşlarından, daha yirmisine gelmeden ihtiyarlayan ruhlardan, inceliğini, samimiyetini kaybetmiş kalpleriyle birbirine sarılan kalplerden fazlasıyla korkuyorum.
Özetle,
Biran evvel sevdiklerime doya doya sarılmak, mesafeyi canımın istediğine koymak, ellerimi sadece kirlendiğinde yıkamak istiyorum,
Korkusuz, maskesiz bir dünya dileğiyle iyi bayramlar…