whatsapp
Havva Dilek
Köşe Yazarı
Havva Dilek
 

Uyku uyanır sonra, Sen uyanmadın mı?

İnsan bazen fırına gidip dumanı üstünde ekmek almak için uyanıyor sabahları. Yüzünü yıkamak için, gecenin kirini akıtmak için ruhundan, aynadaki yüze bakmak için uyanıyor sonra, aynadan bakanın karşısındaki yüzle konuşmak için uyanıyor. Sabahları kendi yüzüyle daha mı az konuşurdu insan, hep geceye mi saklardı yüzündeki o hesaplaşmasını, belki de, kim bilir.. İnsanın bazen çaydanlığın altını gazı bitmiş eski bir çakmakla yakmak için uyandığı da olur sabahları, kulplu bir bardağa iki adet poşet çay sallamak için de.  Kötülüğü o bardakta sallandırmak için uyandığı da olur, iyiliği sıcak suda demlemek için de. Sıcak suda kaç saatte uyanırdı ki insan ve yahut demlemeye kalksak kaç saat sonra içerdik ki tahmini olarak insanı mesela? Yağmurun sesini duymak için uyandığı da olur insanın, yağmurun uyandırdığı da. Mesela beni bu sabah camı yumruklayan yağmur taneleri uyandırdı saatin beşine doğru ittire kaktıra. Benden önce uyanmış olmalı bulutlar, hiç uyumamıştırlar belki de kim bilir. Evvel ki sabahlarda seni sevmek için uyandığımı yazmış bir de sabahın kara tahtasına rüzgâr. Sabahın kara tahtasına yazılanlar tahta silinse bile silinmezmiş meğer kazınırmış sabahın haritasına mesela. Uzun uzun yüzüne baktım sonra sabah. Uyandım diye baktım, günaydın diye baktım, iyi misindir diye baktım, özledim diye baktım. Yağmur fena ıslanır mıyım diye baktım. Kışın birinci sınıf öğrencisi Aralık'ın utangaç utangaç gidişine baktım sonra. Birinin yüzüne uzun uzun bakınca anılara çarpıyor insanın elleri mutlaka. Ellerin yerli yerinde mı diye baktım sonra hiç bakmadığım kadar. İnsan çantasında mutlaka bir silgi taşımalıymış sonra, karşısına korku falan çıkarsa silmek için. Kaygının uzayan tırnaklarını kesmek için bir de makas tabi. Uçurumun kıyısını da bulundurmalıymış çantasında sonra ayrıca. Benim çantamda uçurumun kıyısı ve de makas hiç eksik olmaz mesela. İyi mi bu, bilmiyorum. Sevgi için çok bir şey taşımasına gerek var mıydı insanın, onu da bilmiyorum. Hiç düşünmedim mesela bu kısmını. İki simit, iki bardak çay bir de uçsuz bucaksız mavi olsa, sevgiye yetebilirmiş gibi gelmez mi sana da mesela. Denize karşı oturunca insan sevmeden yapamazmış gibi hissederim nedense. Oysa bazıları maviye karşı işliyorlar en affedilmez suçlarını. Kin denizi kirletir oysa öfke mavinin sesini susturur. Başkalarını bilmem ama kendimden bilirim denizin sevgiyi büyüttüğünü. Maviye karşı oturunca, yanında sessizliğine ortak bir de dost omzu oldu mu ruhunu dinginleştirir deniz, hele de aylardan Akdeniz ise çiçekli bahçeye döner kalbinin kapısının önü. İyi bir çiçek severim ve bunu en iyi deniz bilir. Hepsi bu.
Ekleme Tarihi: 28 Aralık 2021 - Salı

Uyku uyanır sonra, Sen uyanmadın mı?

İnsan bazen fırına gidip dumanı üstünde ekmek almak için uyanıyor sabahları.

Yüzünü yıkamak için, gecenin kirini akıtmak için ruhundan, aynadaki yüze bakmak için uyanıyor sonra, aynadan bakanın karşısındaki yüzle konuşmak için uyanıyor.

Sabahları kendi yüzüyle daha mı az konuşurdu insan, hep geceye mi saklardı yüzündeki o hesaplaşmasını, belki de, kim bilir..

İnsanın bazen çaydanlığın altını gazı bitmiş eski bir çakmakla yakmak için uyandığı da olur sabahları, kulplu bir bardağa iki adet poşet çay sallamak için de. 

Kötülüğü o bardakta sallandırmak için uyandığı da olur, iyiliği sıcak suda demlemek için de.

Sıcak suda kaç saatte uyanırdı ki insan ve yahut demlemeye kalksak kaç saat sonra içerdik ki tahmini olarak insanı mesela?

Yağmurun sesini duymak için uyandığı da olur insanın, yağmurun uyandırdığı da.

Mesela beni bu sabah camı yumruklayan yağmur taneleri uyandırdı saatin beşine doğru ittire kaktıra. Benden önce uyanmış olmalı bulutlar, hiç uyumamıştırlar belki de kim bilir. Evvel ki sabahlarda seni sevmek için uyandığımı yazmış bir de sabahın kara tahtasına rüzgâr.

Sabahın kara tahtasına yazılanlar tahta silinse bile silinmezmiş meğer kazınırmış sabahın haritasına mesela.

Uzun uzun yüzüne baktım sonra sabah. Uyandım diye baktım, günaydın diye baktım, iyi misindir diye baktım, özledim diye baktım. Yağmur fena ıslanır mıyım diye baktım. Kışın birinci sınıf öğrencisi Aralık'ın utangaç utangaç gidişine baktım sonra.

Birinin yüzüne uzun uzun bakınca anılara çarpıyor insanın elleri mutlaka.

Ellerin yerli yerinde mı diye baktım sonra hiç bakmadığım kadar.

İnsan çantasında mutlaka bir silgi taşımalıymış sonra, karşısına korku falan çıkarsa silmek için. Kaygının uzayan tırnaklarını kesmek için bir de makas tabi. Uçurumun kıyısını da bulundurmalıymış çantasında sonra ayrıca.

Benim çantamda uçurumun kıyısı ve de makas hiç eksik olmaz mesela. İyi mi bu, bilmiyorum.

Sevgi için çok bir şey taşımasına gerek var mıydı insanın, onu da bilmiyorum. Hiç düşünmedim mesela bu kısmını.

İki simit, iki bardak çay bir de uçsuz bucaksız mavi olsa, sevgiye yetebilirmiş gibi gelmez mi sana da mesela.

Denize karşı oturunca insan sevmeden yapamazmış gibi hissederim nedense.

Oysa bazıları maviye karşı işliyorlar en affedilmez suçlarını. Kin denizi kirletir oysa öfke mavinin sesini susturur. Başkalarını bilmem ama kendimden bilirim denizin sevgiyi büyüttüğünü.

Maviye karşı oturunca, yanında sessizliğine ortak bir de dost omzu oldu mu ruhunu dinginleştirir deniz, hele de aylardan Akdeniz ise çiçekli bahçeye döner kalbinin kapısının önü.

İyi bir çiçek severim ve bunu en iyi deniz bilir.

Hepsi bu.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.