Önce bir ülkenin virüsüne sevindirik olduk, sonra başka ülkelerin.
Önce bir ülkenin acısına kayıtsız kaldık, sonra başka ülkelerin.
Önce bir ülkenin açlığına burun kıvırdık, sonra başka ülkelerin.
Önce kendi ülkesinin insanının yaşaması için başka bir ülkenin insanının ölümüne bayrak salladık, sonra başka insanların.
Önce annelerin gözyaşına kör olduk, çaresizliğine başımızı çevirdik, sonra başka annelerin.
İnsanlar da ve çeşitli hayvan türlerinde hastalığa yol açabilen ve birçok türü bulunan virüslere "Coronavirus" denilmektedir.
1960 yılından beri bilinmekle birlikte, 2002 yılından itibaren görülmeye başlayan yeni Coronavirüs türleri ise soğuk algınlığından farklı, adeta grip benzeri daha ağır seyirli solunum yolu enfeksiyonu ile kendini göstermeye başlamıştır. Bunlardan ilki SARS-CoV (Severe Acute Respiratory Syndrome Coronavirüs), (Ağır Akut Solunum Yetmezliği Sendromu) Coronavirüs enfeksiyonudur. Şubat 2003’de Çin’in Guangdong bölgesinde ilk önce yarasalardan palmiye misk kedisine ve buradan da insanlara bulaştığı düşünülen hastalık 8 ayda ve olguların çoğu Çin’den olmak üzere 5 kıtadan 33 ülkede 8000 kişiyi etkisi altına almış ve yaklaşık 800 kişi bu hastalıktan hayatını kaybetmiştir. 2004 yılından sonra SARS’a bağlı yeni bir olgu bildirimi olmamıştır.
Bir diğer yeni Coronavirüs enfeksiyonu da MERS-CoV (Middle East Respiratory Syndrome korona virus) enfeksiyonudur. İlk defa 2012 yılında Suudi Arabistan’dan başlamıştır. Deveden insana bulaştığı tahmin edilen ve Haziran 2018’e kadar devam eden bu farklı MERS-CoV salgını da 5 kıtada ve 27 farklı ülkede 2229 vakada saptanmıştır. Bu vakalardan 791’i kaybedilmiştir.
27 Aralık 2019 tarihinde Wuhan'daki bir hastaneye ağır pnömoni tanısıyla üç hasta yatırılmıştır. İlk vaka, Wuhan'daki hayvan pazarında balık satıcısı olan 49 yaşında bir kadındır. Bu vakada hastalık, 23 Aralık 2019 tarihinde ateş, öksürük ve göğüste sıkışma gibi belirtiler vermiştir. Dört gün sonra ateşi düşmüş, öksürük ve nefes darlığı ise artmıştır ve Toraks BT'de pnömoni ile uyumlu bulgular görülmüştür. İkinci hasta, hayvan pazarından sıklıkla alışveriş yapan 61 yaşında bir erkektir. Bu vakada, ateş ve öksürük 20 Aralık 2019 tarihinde başlamıştır. Hasta bir hafta sonra solunum sıkıntısı ile hastaneye başvurmuş, hastanede ilk iki gün içinde giderek kötüleşmiş ve entübe edilerek mekanik ventilatöre bağlanmıştır.
İlk hastalardan alınan örnekler bilinen birçok patojen için test edilmiş ve yarasa SARS-CoV virüsüne yüzde 85 oranında benzerlik gösteren yeni bir Coronavirus (2019-nCoV) tanımlanmıştır.
Virüsün damlacık ve yakın temas ile bulaştığı tespit edilmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 11 Şubat'ta koronavirüs kaynaklı hastalığa Covid-19 adını vermiş, daha sonra küresel salgın anlamına gelen "pandemi" olarak ilan edilmiştir.
Dünya genelinde, şu an vaka sayısı 2 milyonu aşmış durumda ve hayatını kaybedenlerin sayısı 133 bin civarında olduğu belirtiliyor.
Ülkemizde ise, 11 Mart 2019 tarihinde ilk vakanın tespit edilmesinden bu yana 16 Nisan itibari ile 74 bin 193 vaka ve 1643 kişi hayatını kaybetmiştir.
Ve halan bu hastalığın bir tedavisi ve aşısı bulunmuş değildir.
Hastalığın bulaşını önlemek için teması azaltmak, izalasyon, özellikle el hijyeni ve maske kullanımı önemlidir.
Ülkemizde ilk vakanın görülmesinden bu yana bilinçli ve duyarlı kesim alınması gereken önlemlere uyar iken, bir kesimin halan durumun ciddiyetinin farkında olmadığını da gözlemlemekteyiz.
Belki diyorum, vatan diye kendi mezarını kazan, ulus diye çığırtganlaşan aklınızın kıyısının ucunda bile olsa, üzerinde yaşadığımız dünyanın tek bir ülke olduğu düşüncesi otursa, sınırların olmadığı ve yeryüzünde ki tüm insanların bu ülkenin içinde yaşadıklarını, yaşadığımızı düşünsek, düşünebilseydik.
Belki o zaman, sokağımız, mahallemiz, meydanlarımız ölülerimizin isimleriyle dolup taşmazdı.
Ölülerimizin arasında yaşamaya, nefes almaya çalışmazdık o zaman.
Belki…
Belki…
Belki sana bulaşacak seni öldürmeyecek, ama senin bulaştırdığın bir başkasını öldürecek.
Ve belki hepimiz enfekte olacağız, ancak herkese eşit olmayan bir virüs ile karşı karşıyayız.
Pandemi ile mücadelenin en ön saflarında çalışan sağlık emekçisi arkadaşlarımızın pek çoğu bu hastalığa yakalanıyor, hayatını kaybediyorlar. Çoğu evinden, ailesinden, çocuğundan uzaktalar. Onları korumak adına sarılamıyorlar, dokunamıyorlar…
Özetle, bir salgını önlemenin ilk şartı onu sınırlandırmaktır. Belli sınırlar içerisine hapsetmektir. Sınırlandırabildiğin oranda başarı sağlarsın.
Yani yenilmez değil, önlenemez değil.
Ya bu salgını tüm dünya olarak hep birlikte yeneceğiz, ya da hepimiz öleceğiz. Asıl gerçeklik ise bu. |