Kurtuluş Savaşı bitmiş, Mudanya'da Ateşkes Antlaşması imzalanmıştı. Türkler savaşın ivedilikle resmen sona erdirilmesini, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının tescillenmesini beklemekteydiler ve bu doğrultuda bir konferansın toplaması gündemdeydi. İngilizler, konferansın İzmir'de olmasına, Türk şehrinde yapılacak bir toplantıya Türklerin başkanlık yapmak isteyeceklerini düşünerek sıcak bakmıyorlardı. Böylece konferansın İsviçre'nin Lozan kentinde yapılmasına karar verildi.
Konferansta Türk tarafını İsmet Paşa başkanlığındaki bir heyet temsil ederken, İngiltere’yi Lord Curzon, Fransa'yı ise (temsil etmesi beklenen Türk dostu Franklin Bouillon İngilizlerin itirazı nedeniyle engellendiği için) Barrère ve Bompart ikilisi, İtalya'yı Garroni ve Montagna ikilisi ve Yunan tarafını Eleftherios Venizelos temsil etmekteydi. Sovyet Rusya bu konferansın dışında bırakılmış, o da Birleşmiş Milletler nezdinde girişimler yaparak ve Sovyet bloku içindeki bazı ülkelerin bu konferansta temsil edilmesi için epey ter dökmüştü.
Lord Curzon, o sırada hala İstanbul hükümetine hükmetmekte olduklarından İstanbul hükümetinin de Lozan'da temsil edilmesi için ısrar etmekteydi. M. Kemal bunu, " Türkiye'nin ancak, Büyük Millet Meclisi yönetimince temsil edileceğini" söyleyerek kararlı bir şekilde reddetmiş, bu temsiliyetin önüne geçmek için de 1 Kasım 1922'de çıkarılan bir kanunla saltanat kaldırılmıştı.
Bu süreçte İstanbul hükümetinin yaptığı manevra ve oyunlar başka bir yazının konusudur. 2 Kasım’da Büyük Millet Meclisi bu kez İsmet Paşa'ya, Türkiye'yi Lozan Konferansında temsil etme yetkisi vermiştir. Meclis aynı zamanda heyette olacak Hasan Bey (Saka), Dr. Rıza Nur'un da üyeliklerini onaylıyordu.
20 Kasım 1922'de başlayan konferansa Türkler, İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold'un deyimiyle "Bir elde Misak-ı Millî, bir elde kılıç" olduğu halde dahil oldular. Bu konferansta Türklerin en büyük şanssızlığı İngiltere'yi temsil eden Lord Curzon'du. Çünkü konferans boyunca Türk temsilcilerine sürekli baskılar yapmış, oyunlar oynamıştır. Bir İngiliz yazarına göre, Türklere "kendilerine kalan mirasın bir bölüğünü olsun kurtarabilmek için pişmanlık göstermesi gereken müsrif oğullar" gibi davranan Curzon, haşarı öğrencileri terbiye etmeye çalışan bir öğretmene benzetiliyordu. Türk heyeti Lozan'da ayrıca, Yunan ve Ermeni entrikalarının kıskacına da alınmış durumdaydılar.
Konferansta kurulmuş olan üç ana komisyondan biri, ülkesel ve askeri konuları; diğeri Türkiye'deki azınlıklar konusunu ve üçüncü komisyon da mali ve ekonomik konuları görüşecekti. Bu çerçevede ele alınan ana konular da şöyleydi:
-Trakya Sorunu
-Musul Sorunu
-Boğazlar Sorunu
-Azınlıklar Sorunu
-Kapitülasyonlar Sorunu
-İmtiyazlar Sorunu
-İktisadi ve Mali Konular
Lord Curzon, yaptığı dayatmalar karşısında çelik gibi duran İsmet Paşa'yı ikna etmek için, Amerikan temsilcisinden bile yardım istemişti. Curzon, sanki Türk devleti bir Kurtuluş Savaşı yapmamış, yurdunu bütün işgalcilerden temizlememiş gibi, olmayacak isteklerini sürdürmekteydi.Diğer taraftan şantaj yapmaktan da geri durmuyordu. Bu konuda müttefiklerini de ısrarla kendi yanına çekme mücadelesi içindeydi. Konferans, Türklerin elinden Türk yurdunu almak için direten İngiliz ve onun destekçileri ile kendi vatanlarını Misak-i Milli çerçevesinde korumak isteyen Türk delegelerinin büyük çekişmesine sahne olmuştur.
Ocak 1923'ün sonuna gelindiğinde konferans tıkanmış durumdaydı. Türk delegeleri, 4 Şubat 1923'te sundukları karşı tasarıda Sınırlar, Trakya, Azınlık ve Boğazlar'la ilgili koşulları; Karaağaç Meriç demiryolu, İmroz ve Bozcaada, Gelibolu garnizonu ve Anzakların mezarları konusunda Bağlaşıkların önerilerini kabul edip Musul sorunun bir yıl ertelenmesi ve bu konunun İngiltere-Türkiye arasında görüşülmesi kararına evet diyorlardı. Fakat Konferans özellikle Türk-Yunan savaş tazminatları, kapitülasyonlar ve çıkmaza giren daha birçok konu nedeniyle kesintiye uğramıştır. Türk heyetinin Ankara'ya dönmesinden sonra da sürdürülen diplomatik yazışmalar sonunda Konferans 23 Nisan 1923'te kaldığı yerden tekrar başladı. Aynı konuların tekrar ele alındığı konferans çalışmaları 17 Temmuz’da yapılan son toplantılarla, askıda kalmış bütün konularda anlaşmaya varılmasıyla sona erdi. Bu durumu Ankara'ya bildiren İsmet Paşa antlaşmayı imzalamak için yetki istedi. M. Kemal tarafından imzalama yetkisi verildikten sonra Lozan antlaşması denilen ve Türkiye'nin kendi ulusal sınırları içinde bağımsız ve egemen bir devlet olarak tescillendiği antlaşma, 24 Temmuz 1923'te imzalanmış oldu.
LOZAN ANTLAŞMASI, dünyanın her yerinde, Mustafa Kemal Türkiye’sinin en büyük diplomatik zaferi olarak karşılandı.
Kutlu olsun.
Kaynak: Dr. Salâhi R. Sonyel - Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika II