Sevgili dostlarım Ülkemizde son 200 yıldır değişim ve dönüşüm sürecini incelerken aslında Cumhuriyet köklerinin 3. Selime kadar dayandığını, Osmanlının da kendi sistemsel doğmalarından çok memnun olmadığını görürüz. Her siyasal mahallenin tarihçileri kendi tarihlerini yazarken bilinçli veya bilinçsiz her zaman yaşadığı coğrafyada tarihin kendisiyle başladığını yâda kendinden önceki ve sonraki tarihi verileri salt kronolojik hikâyemsi tarihi verilerle geçiştirmektedir.
Türkiye'de en büyük açmazların temelinde ‘de bu yatmaktadır. Türkiye'de tarihçilerin ya geçmiş temelden kaynaklı yâda milliyetçi damardan beslenen eğitim temelleri yüzünde Osmanlı’yı da, İslam’da, Ermeni meselesini de, Kürt meselesini de edeplice, objektif, samimi çözüm odaklı konuşamadık konuşamayacağız da...
Günümüz tarih yazıcıları hem kendi can güvenlikleri, hem ticari ve ekonomik kaygıları yüzünden Türkiye'nin sinir uçlarına dokunan konularda ya pas geçmişler, yada toptancı bir bakışla inkarı savunmak zorunda kalmışlardır. Bu inkar politikaları ve sessizlik aslında sonraki nesilleri zor duruma bırakacak şekilde ertelenmiştir.
Dünya'daki tüm ulusal kurtuluş savaşları Anti-emperyalisttir. Bu su götürmez ortak bir kabul görüdür. Ama her anti-emperyalist haraket Anti-kapitalist veya ilerici, aydınlanmacı veya devrimci değildir. Dünyanın en büyük emperyalist ülkesi ABD bile İngiliz sömürü emperyalizmine karşı 12 eyaletle başlayıp sonra 19 eyaletin ortak mücadele hattıyla 4 Temmuz 1776 yılında kuruldu. Bu 19 eyaletin toptan ortak duruşu İngiliz Emperyalizmine karşı olmaları değil güney eyaletlerinde hala köleciliğin var olması ve İngiltere'de bu dönemde köleciliğin yasaklanmasından kaynaklı güney eyaletlerinin köleciliğin İngiliz imparatorluğu tarafından kaldırılacağı ve güneyli büyük toprak sahiplerinin ücretsiz iş gücünün elinden alınacağı kaygısıyla çoğu güney eyaletleri kuzey eyaletleriyle isyana kalktılar. Sonunda Amerika Birleşik devletleri kuruldu sonraki dönemlerde sağcı güneylilerle kölecilik karşıtı kuzeyliler savaşından sonra güneyliler kaybedince kölelik Amerika'da tamamen yasaklandı..
Yaşadığımız coğrafyanın son yüz elli yıllarına baktığımızda aslında buna benzer şeyleri rahat görebilmekteyiz. Osmanlının son 150 yıllık sürecinde batılılaşma aslında bir zaruriyet olduğu padişahlar tarafından bile kavransada geleneksel Din-Devlet-Ordu sarmalını aşamadıkları için çok ağır bedeller ödemişlerdir. Halbuki bu dönemde ciddi reformlar eğitimden sanata, edebiyattan teknolojiye
yenilikler peşi sıra yapılmasına rağmen sınıfsal ve toplumsal değişimleri başaramadığı için hem fiziki hemde psikolojik kayıpları beraberinde getirmiştir. Buna karşı itirazlar Osmanlıda ya azınlıklarda yada ordu içinde yetişmiş aydın çevrelerde ortaya çıkmış, Müslüman tebadaki başkaldırılar tamamen ekonomik talepler dışına çıkamamıştır.
Osmanlı'da sermaye gücünü elinde bulunduran saray çevresi, Yahudi ve galata bankerleri, yerel aşiret liderleri, toprak ağaları Osmanlının son dönemine kadar badişaha biat edip bağlı kalmıştır. Osmanlıda sermaye kesimi her zaman kendi çıkarında siyaset izlemiş var olan geleneksel saray siyasitene bağlı kalmıştır.
Anadolu'nun ve İstanbul'un işgalinden sonra tüm ekonomik çıkarları sekteye uğrayan işbirlikçi, tefeci sermaye, toprak ağaları ve aşiretler kerhen Ulusal kurtuluş savaşının yanında olmak zorunda hissetmiş ve Kuvvayy-i Milliye hareketine katılmak zorunda kalmıştır. Bunların emarelerini Sivas, Erzurum, Amasya kongrelerine katılan yerel unsurlardaki katılımcı profillerinde görebilmekteyiz. İstanbul Bankerleri ve bazı yahudi bankerleri'de Osmanlının fiziken bittiğini hissetmiş olmalıki dönem dönem Ankara hükümetine yakın durmaya çalışmıştır.
Burada şunu açık net belirtmek isterimki Kuvayy-i Milliye hareketinin öncü ve kurmay heyeti devrimci, yurtsever, Anti-emperyalist unsurlarken içindeki unsurlarda yerel toprak sahiplerinden aşiretlere, Tarikat şeyhlerinden ağalara, İttihatçı olup Ermeni meselesine kadar sicili bozuk subaylara kadar çok homojen bir yapıyı içinde barındırmıştır. Mustafa Kemal bu dönemde bunları ötelemenin anti-emperyalist savaşa bir kazanım getirmeyeceğini bildiği için uzun dönem bu unsurları kullanmıştır. Çerkez Ethem'den, Kürt aşiretlerine, yerel toprak ağalarından Bankerlere sürecin içinde konsalide etmiştir.
Ulusal Kurtuluş savaşının kazanılmasından ve Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal Atatürk'ün ilk yapması gereken şey iktisadi bir terbiye ve yol haritası olmuş, Ulusal mücadelenin içindeki sermaye ve büyük toprak sahiplerinin ilerideki ekonomik taleplerine set olmak adına ivedi bir şekilde İzmir İktisat Kongresini toplamış karma ekonomik model üzerinden Cumhuriyet idaresinin ekonomik temellerini atmıştır.
Buraya kadar Mustafa Kemalin yapmış olduğu mücadele hattının ne kadar yerinde ve doğru olduğunu bu politikaların 1940'ların başına kadar eksik veya hataları olsa'da güzel işlediği ve Türkiye'de en büyük büyüme oranlarının yakalandığına tanıklık etmekteyiz. Mustafa Kemalin vefatı ve 2. paylaşım savaşının Avrupa'da patlak vermesi dünyadaki ve Türkiye'deki dengeleri değiştirmiş, Amerikan Emperyalizminin devreye girmesi, Almanların savaşı kaybedip 2 kutuplu yeni bir dünya dizaynı Türkiye'de ciddi bir sıkışma yaratmış yine Ülkeyi kuran unsurlar eliyle tekelci sermaye, toprak ağası, burjuva partisi Demokrat partiyi kurdurmuş ve bu parti eliyle 70 yıllık Amerikancı sağcı partilere ülkenin kaderi terk edilmiştir.
Bu gün gelinen noktada Cumhuriyet değerlerine bağlı olduğunu idda eden unsurlar kerhen çıkarları için ulusal kurtuluş savaşına destek veren ağalık, aşiret, tarikat, sermaye unsurlarıyla hesaplaşamamış çıkarları için sağcı iktidarlar gibi bunlarla dönem dönem ittifaklara girişmiş ama hiç bir zaman Mustafa Kemal Atatürk'ün devrimleri ve İzmir İktisat kongresi normlarını anlayamamıştır.
Umarızki yeni 2. yüz yılımızda bunları çözer Cumhuriyetin gerçek müttefikleri aydınlar, köylüler, Aleviler, Kürtler, Gençlik, kent fakirleri, kadınlar ile tekrar yeni bir yüzyılda Cumhuriyetimizi önce içimizdeki beslemelere ve dışımızdaki düşmanlara inat yaşatırız.