whatsapp
Mehmet Kiraz
Köşe Yazarı
Mehmet Kiraz
 

Batı emperyalizmi Türkiye’de ne ister

Emperyalistlerin Türkiye'de çıkarları noktasından baktığımızda nasıl bir siyasi atmosfer ister sorusu 1945 yıllarından günümüze cevaplar aramış, her siyasi yapı kendi penceresinden bu soruyu kendisine özgü siyasi bir propaganda malzemesi olarak kitlerine sunmuştur. Türkiye'de ister sınıfsal temelde, ister ırksal temelde, ister dinsel temeldeki partiler tarihsel temellerine baktığımızda anti-emperyalist, anti-kapitalist söylem ve sloganlarla siyaset sahnesine girmiş, Bu partiler ‘den kitlesel bir ivme yakalamış olanlar çıkış ilkelerinden 180 derece farklı bir söylemle ya kapitalizme yada batıya eklemlenmiş bunu da kendi kitlelerine küresel dünyanın gerekleri diyerek oportünist ve revizyonist siyaseti ilke edinmişlerdir. Türkiye’de kimin dizginleri elinde tutmasını ister? Artık seçimlere de dört aydan az bir süre kaldığına göre bu soru daha da anlamlı. Bir yandan yabancıların Türkiye’nin geleceğine ilişkin etkide bulunma ihtimalleri açıkça bir sorun olarak görülebilir. Ülkenin kaderine bizim karar veriyor olmamız doğru olan durum. Ancak bu, Türkiye gibi küresel siyaset açısında önem taşıyan bir aktöre ilişkin başkalarının beklentisi olmadığı anlamına gelmez. 1923-1938 Atatürk dönemindeki süreç hariç Türk siyasi tarihini objektif analiz edersek sosyal demokratından sağcı-liberal partilere kadar kendini var eden partilerin hep siyasi eylem merkezi batı eksenli olmuştur. Bunun nedenlerindeki ana ölçüt liberal ekonomik yaşam, ticari ilişkilerdeki çıkarlar, iki kutuplu dünyadaki sosyalist blok korkusu ve Türkiye'nin yaşadığı ekonomik girdaplardır. Yukarda saydığımız başat sorunlar her zaman ülkemiz için birer açmaz oluşturmuş, batı emperyalizmi bunu orta-doğudaki siyasal, askeri dengelerde kendi lehinde kullanmıştır. İçerde buna karşı yükselen sınıf temelli itirazlara karşı darbelerle, katliamlarla refleks göstermiştir. 1990'lardan sonra Sosyalist bloğun dağılmasından sonra batı sömürü ve siyasi gücünü perçinlemek adına orta-doğuda yeni siyasal hamlelere yönelmiş, siyasal rakip gördüğü yapılarla farklı ilişkiler kurmaya başlamış, orta-Doğu’nun domina taşı olan din temelli olguları kendi siyasal çıkarlarına kanalize etmeye başlamıştır. Afganistan'da Sovyetlere karşı bugünün teröristlerini mücahit, mısır, filistin'de ise sosyalist yapılara karşı ihvancıların gelişimini hızlandırmıştır. Türkiye gibi sosyalist muhalefetin dönem dönem ivme kazandığı dönemlerde en faşizan darbelere destek veren batı 24 Ocak kararlarından sonra en vahşi kapital ilişkileri geliştirerek 60 yıllık Cumhuriyetin tüm mal varlığını talan etmeye başlamışlardır. Bu dönemde tek kutuplu dünya, kutsal din liberalizm söylemleriyle 20 yıllık talan politikaları ülkeyi felaketin içine sürüklemiş, her sağcı liberal iktidara yine alternatif liberal partileri medya ve para ile kitlelere yeni bir siyasi hareket olarak sunmuş Türkiye'de sağcı, yağmacı düzenin devamını sağlamıştır. 2000'li yıllarda hem orta-Doğu’da hem de Türkiye'de krizin derinleşmesi, sınıfsal talepler Batıya eklemlenmiş sermaye ve askeri çevreleri rahatsız etmeye başlamış, siyaseti doğru okuyamayan sosyal-demokrat geçinen ama özünde batıya eklemlenmiş partiler dönemsel siyaset çıkarları gereği ya çok merkezi yâda sağcı söylemlerle kitlelere umut olamamıştır. Orta-doğu ve Türkiye coğrafyasındaki sloganik radikal İslamcı söylemler batı tarafından büyütüldükçe taraftar bulmaya ciddi kitlelere ulaşmışlar ve bazı ülkelerde iktidara talip olabilecek güçlere ulaşmışlardır. Bunu iyi kontrol eden ve okuyan batı bu siyasal İslamcı hareketleri iç dinamiklerinden bölmüş veya siyasi hadıma yönelmiştir. Bunda’ da çok başarılı olmuş Türkiye'de Refah partisini Mısır'da ihvancıları radikallikten liberal evreye savurarak istediği siyasi yapılanmaların zeminini hazırlamıştır. Türkiye'de yeni bir vizyon, yeni bir sosyal devlet yerelde demokrasi gibi sloganları sözde iktidara gelebilmek için kullanan AKP sermaye ve batı tarafından iktidara getirilmiştir. Aslında bunu temelinde yatan batı çıkarlarının zedelenmeyeceği sağcı bir iktidarla yola devam etmekten başka bir şey değildir. Cumhuriyet gazetesi yazarı Orhan Bursalı bugün “Erdoğan, Zaferi mi, Yoksa...” başlık yazısında Erdoğan'ın Batı tarafından parlatılarak Arap dünyasına lider yapılmaya çalışıldığını yazdı. Bursalı, şunları yazdı: “Başbakan’ı nasıl yansıtıyor Batı basını? Müslüman dünyanın yeni sesi... Mısırlılara için yeni Arap kahramanı... Halk kahramanı gibi... Ortadoğu’nun prensi gibi... Erdoğan Arap ülkelerini İsrail karşıtı söylemiyle fethediyor... Türkiye Arap Bahar’ının kalbinde lider rolüne soyundu...” Erdoğanı nasıl yansıtıyor Batı basını? Müslüman dünyanın yeni sesi... Mısırlılara için yeni Arap kahramanı... Halk kahramanı gibi... Ortadoğu’nun prensi gibi... Erdoğan Arap ülkelerini İsrail karşıtı söylemiyle fethediyor... Türkiye Arap Bahar’ının kalbinde lider rolüne soyundu.. Bunlar olayın bir yönü... Bu açıdan, Erdoğan, Batı’nın istediği rolü üstleniyor denebilir: Batı sistemiyle bütünleşme, seçimler, liberal demokrasi, pazarların engelsiz açılması... İslam’ın köktenciliğinin yumuşaması... Erdoğan burada etkili olabilir. Hele “Laiklik dinsizlik değildir, devlet laik olabilir” Biçimindeki, Batı’nın da hoşuna gidecek siyasal rejim önerileri de buna hizmet edecektir. Bu gün gelinen noktada Arap baharının özünde bahar olmadığını, Orta-doğu ve Türkiye'de hesapların bir kaç yıllık hesaplar olmadığını, doğru zannettiğimiz şeylerin 10 yıl sonra nasıl bir felaket olduğunu görüp şaşıyoruz. Türkiye’deki 20 yıllık iktidar sürecini ekonomik veriler üzerinden, mülteciler üzerinden analiz ettiğimizde aslında kimin batıcı, Amerikancı olduğunu daha iyi anlayabiliyoruz. Türkiye ihracatının yüzde 50 batı ülkelerine, ithalatının yüzde 75 batı ülkelerinden olduğunu görebiliyoruz. Gayri resmi kayıtlara göre 10 milyon mülteci bu ülkede babasının hayrına tutulmuyor. Sizce batı ve Amerika 70 yıldır at oynattığı ve son 20 yılda ekonomik çıkarları 10 kat arttığı bir ülkede Sol Sosyalist bir iktidarı ister mi? Karar sizin.
Ekleme Tarihi: 25 Ocak 2023 - Çarşamba

Batı emperyalizmi Türkiye’de ne ister

Emperyalistlerin Türkiye'de çıkarları noktasından baktığımızda nasıl bir siyasi atmosfer ister sorusu 1945 yıllarından günümüze cevaplar aramış, her siyasi yapı kendi penceresinden bu soruyu kendisine özgü siyasi bir propaganda malzemesi olarak kitlerine sunmuştur.

Türkiye'de ister sınıfsal temelde, ister ırksal temelde, ister dinsel temeldeki partiler tarihsel temellerine baktığımızda anti-emperyalist, anti-kapitalist söylem ve sloganlarla siyaset sahnesine girmiş, Bu partiler ‘den kitlesel bir ivme yakalamış olanlar çıkış ilkelerinden 180 derece farklı bir söylemle ya kapitalizme yada batıya eklemlenmiş bunu da kendi kitlelerine küresel dünyanın gerekleri diyerek oportünist ve revizyonist siyaseti ilke edinmişlerdir.

Türkiye’de kimin dizginleri elinde tutmasını ister? Artık seçimlere de dört aydan az bir süre kaldığına göre bu soru daha da anlamlı. Bir yandan yabancıların Türkiye’nin geleceğine ilişkin etkide bulunma ihtimalleri açıkça bir sorun olarak görülebilir. Ülkenin kaderine bizim karar veriyor olmamız doğru olan durum. Ancak bu, Türkiye gibi küresel siyaset açısında önem taşıyan bir aktöre ilişkin başkalarının beklentisi olmadığı anlamına gelmez.

1923-1938 Atatürk dönemindeki süreç hariç Türk siyasi tarihini objektif analiz edersek sosyal demokratından sağcı-liberal partilere kadar kendini var eden partilerin hep siyasi eylem merkezi batı eksenli olmuştur. Bunun nedenlerindeki ana ölçüt liberal ekonomik yaşam, ticari ilişkilerdeki çıkarlar, iki kutuplu dünyadaki sosyalist blok korkusu ve Türkiye'nin yaşadığı ekonomik girdaplardır.

Yukarda saydığımız başat sorunlar her zaman ülkemiz için birer açmaz oluşturmuş, batı emperyalizmi bunu orta-doğudaki siyasal, askeri dengelerde kendi lehinde kullanmıştır. İçerde buna karşı yükselen sınıf temelli itirazlara karşı darbelerle, katliamlarla refleks göstermiştir.

1990'lardan sonra Sosyalist bloğun dağılmasından sonra batı sömürü ve siyasi gücünü perçinlemek adına orta-doğuda yeni siyasal hamlelere yönelmiş, siyasal rakip gördüğü yapılarla farklı ilişkiler kurmaya başlamış, orta-Doğu’nun domina taşı olan din temelli olguları kendi siyasal çıkarlarına kanalize etmeye başlamıştır. Afganistan'da Sovyetlere karşı bugünün teröristlerini mücahit, mısır, filistin'de ise sosyalist yapılara karşı ihvancıların gelişimini hızlandırmıştır.

Türkiye gibi sosyalist muhalefetin dönem dönem ivme kazandığı dönemlerde en faşizan darbelere destek veren batı 24 Ocak kararlarından sonra en vahşi kapital ilişkileri geliştirerek 60 yıllık Cumhuriyetin tüm mal varlığını talan etmeye başlamışlardır. Bu dönemde tek kutuplu dünya, kutsal din liberalizm söylemleriyle 20 yıllık talan politikaları ülkeyi felaketin içine sürüklemiş, her sağcı liberal iktidara yine alternatif liberal partileri medya ve para ile kitlelere yeni bir siyasi hareket olarak sunmuş Türkiye'de sağcı, yağmacı düzenin devamını sağlamıştır.

2000'li yıllarda hem orta-Doğu’da hem de Türkiye'de krizin derinleşmesi, sınıfsal talepler Batıya eklemlenmiş sermaye ve askeri çevreleri rahatsız etmeye başlamış, siyaseti doğru okuyamayan sosyal-demokrat geçinen ama özünde batıya eklemlenmiş partiler dönemsel siyaset çıkarları gereği ya çok merkezi yâda sağcı söylemlerle kitlelere umut olamamıştır. Orta-doğu ve Türkiye coğrafyasındaki sloganik radikal İslamcı söylemler batı tarafından büyütüldükçe taraftar bulmaya ciddi kitlelere ulaşmışlar ve bazı ülkelerde iktidara talip olabilecek güçlere ulaşmışlardır. Bunu iyi kontrol eden ve okuyan batı bu siyasal İslamcı hareketleri iç dinamiklerinden bölmüş veya siyasi hadıma yönelmiştir. Bunda’ da çok başarılı olmuş Türkiye'de Refah partisini Mısır'da ihvancıları radikallikten liberal evreye savurarak istediği siyasi yapılanmaların zeminini hazırlamıştır. Türkiye'de yeni bir vizyon, yeni bir sosyal devlet yerelde demokrasi gibi sloganları sözde iktidara gelebilmek için kullanan AKP sermaye ve batı tarafından iktidara getirilmiştir. Aslında bunu temelinde yatan batı çıkarlarının zedelenmeyeceği sağcı bir iktidarla yola devam etmekten başka bir şey değildir.

Cumhuriyet gazetesi yazarı Orhan Bursalı bugün “Erdoğan, Zaferi mi, Yoksa...” başlık yazısında Erdoğan'ın Batı tarafından parlatılarak Arap dünyasına lider yapılmaya çalışıldığını yazdı. Bursalı, şunları yazdı: “Başbakan’ı nasıl yansıtıyor Batı basını?

Müslüman dünyanın yeni sesi... Mısırlılara için yeni Arap kahramanı... Halk kahramanı gibi... Ortadoğu’nun prensi gibi... Erdoğan Arap ülkelerini İsrail karşıtı söylemiyle fethediyor... Türkiye Arap Bahar’ının kalbinde lider rolüne soyundu...”

Erdoğanı nasıl yansıtıyor Batı basını?

Müslüman dünyanın yeni sesi... Mısırlılara için yeni Arap kahramanı... Halk kahramanı gibi... Ortadoğu’nun prensi gibi... Erdoğan Arap ülkelerini İsrail karşıtı söylemiyle fethediyor... Türkiye Arap Bahar’ının kalbinde lider rolüne soyundu..

Bunlar olayın bir yönü... Bu açıdan, Erdoğan, Batı’nın istediği rolü üstleniyor denebilir: Batı sistemiyle bütünleşme, seçimler, liberal demokrasi, pazarların engelsiz açılması... İslam’ın köktenciliğinin yumuşaması... Erdoğan burada etkili olabilir. Hele “Laiklik dinsizlik değildir, devlet laik olabilir” Biçimindeki, Batı’nın da hoşuna gidecek siyasal rejim önerileri de buna hizmet edecektir.

Bu gün gelinen noktada Arap baharının özünde bahar olmadığını, Orta-doğu ve Türkiye'de hesapların bir kaç yıllık hesaplar olmadığını, doğru zannettiğimiz şeylerin 10 yıl sonra nasıl bir felaket olduğunu görüp şaşıyoruz. Türkiye’deki 20 yıllık iktidar sürecini ekonomik veriler üzerinden, mülteciler üzerinden analiz ettiğimizde aslında kimin batıcı, Amerikancı olduğunu daha iyi anlayabiliyoruz. Türkiye ihracatının yüzde 50 batı ülkelerine, ithalatının yüzde 75 batı ülkelerinden olduğunu görebiliyoruz. Gayri resmi kayıtlara göre 10 milyon mülteci bu ülkede babasının hayrına tutulmuyor.

Sizce batı ve Amerika 70 yıldır at oynattığı ve son 20 yılda ekonomik çıkarları 10 kat arttığı bir ülkede Sol Sosyalist bir iktidarı ister mi?

Karar sizin.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.