Demokrasi kültürünü kuran tavrı şöyle düşünebiliriz. Demokrasi kültüründe ilkeler olmalıdır. Bu ilkelere itiraz etme ve onları reddetme hakkı da olmalı. Hiç kimse bir insanı güçlü ve hesap sorulamaz kılan bir ilkeyi kabul etmek zorunda değil. Onları dinlemek de gerekli. Sebepleri duymak, insanların bir davranışı haklılaştıran ilkeyi reddetmek için makul sebepleri olup olmadığını gözetmek… İşte demokrasi kültürünü yaratan şey bu. Toplumsal kutuplaşma adı verilen şeyi de işte böyle bir zeminde konuşabiliriz. Düşünce özgürlüğünün kısıtlanması, keyfi gözaltı, yolsuzluk, kurumların şeffaflık ve hesap verebilirlik olmadan işleyişi, hepsi sineye çekilebilir. Başkalarının gördüğü zararı hepimizin iyiliğinin koşulu gibi sunan bir sistem ahlaken yozlaşmış değil midir? Başkalarına uygulanan şiddete gözlerini kapatmak, birilerini düşmanlaştırarak duyulmamalarını, dinlenmemelerini haklılaştırmak, demokrasi kültürünü yaşatmadığımızın çok açık bir kanıtıdır.
Demokrasi kültüründe basının özgür olması gerekir. Özgür basın yoksa bir toplumun içerisindeki çeşitli gruplar birbirini duyamaz hale gelir. Böylece çeşitli itirazları ve gerekçeleri de doğru ve yanlışa karar verme süreçlerine dâhil edememiş oluruz. Özgür basının demokrasinin gereği olmasının sebebi, demokrasi kültürünün bu çoğulcu, birlikte düşünüp taşınmaya dayalı karakteridir. Her hangi bir olayın sebebini dinlemeden başkalarına saldırmak, küfretmek, onları linç etmek demokrasi kültürünü oluşturamadığımız bir nedendir. Diğer bir ifadeyle demokrasiyi bir hayat biçimi haline getiremediğimizin en büyük göstergesidir. Demokrasi, seçimlerde oy kullanarak bizi kimin yöneteceğine karar vermekten ibaret değil. Demokrasi çoğunluğun hâkimiyeti de değildir. Çoğunlukla hemfikir olmayanların haklarının korunmasını içeren bir sistemdir.