Komüncü bir yaşamları olan ve anarşizan yaşam tarzlarıyla tahrir defterlerine göre Anadolu’da kalenderiler ve haydariler...
Moğol istilasının önünden kaçarak Anadolu’ya gelen dervişler arasında Şeyh Cemaleddin Sâvî ve Şeyh Kudbeddin Haydar tarafından kurulan Kalenderî ve Haydarî tarikatlarına mensup pek çok dervişin de bulunduğu bilinmektedir. Bu dervişlerden popüler olanları hakkında bazı araştırmalar yapılmış olmasına rağmen,
onların Anadolu’da dağıldıkları sahaları gösteren herhangi bir çalışma mevcut değildir. XV. ve XVI. yüzyıllarda düzenlenen tahrir defterlerinde, Selçuklular döneminden itibaren Kalenderî ve Haydarî dervişleri tarafından kurulan kalenderhâne ve haydarîhânelerin tespiti bir nevi bu tarikat üyelerinin de tespiti anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, çalışmada Ankara, Aksaray, Ayasuluk, Bayburt, Beyşehir, Birgi, Bursa, Erzincan, Erzurum, Hısn-ı Keyf, Kastamonu,
Kayseri, Kırşehir, Konya, Larende, Niksar, Milas, Tokat ve Zile kazalarında tespit edilen kalenderhâne ve haydarîhâne zaviyelerinin kuruluş süreçleri, muafiyetleri, vakıfları, giderleri ve ayrıca Bektaşî ve Mevlevîler gibi diğer bazı tarikatlar ile ilişkileri üzerinde durulmuştur.
Anadolu’nun İslamlaşmasında pek çok tarikat mensubunun etkili
olduğu bilinmektedir. Malazgirt savaşından hemen sonra Anadolu’ya doğru başlayan derviş göçleri Moğol istilası sırasında ve sonrasında artarak devam etmiştir. Anadolu’ya gelen dervişler arasında çoğunluk Kalenderîler ile onun başlıca şubesi Haydariyye tarikatına mensup Haydarîler idi. Bununla birlikte, kaynakların yetersizliği yüzünden, Anadolu’ya gelen dervişlerden pek çoğunun hangi tarikata mensup olduğunu tespit etmek oldukça zor, hatta
çoğu zaman imkansızdır. Özellikle kırsal bölgelerde Türkmenler arasında faaliyet gösteren dervişler için bu durum daha da belirgindir. Hacı Bektaş ve Dede Karkın gibi etkisi günümüzde bile devam eden kişiler hakkında dahi, çağdaş kaynaklarda üç beş satırlık bilginin dışında bir şeye rastlanmaz. Öte yandan, Osmanlı Devleti döneminde tutulan vesikalarda da onların hangi
tarikatlara mensup olduklarına dair bilgiler oldukça mahduttur. Fakat, özellikle tahrir defterlerinin dikkatli bir şekilde incelenmesi, bu dervişlerin hangi tarikatlara mensup oldukları hususunda pek çok ipucuna ulaşmayı mümkün kılar. XV. ve XVI. yüzyıllara ait bu kayıtlar, sadece bahsedilen döneme değil, aynı zamanda Selçuklular ve beylikler dönemine de ışık tutacak bilgiler barındırmaktadır. Bu bağlamda, bu çalışma muhtemelen Moğol istilasının önünden kaçarak Anadolu’ya gelen ve Selçuklular döneminden itibaren zaviyeler kurarak mürit yetiştiren ve aynı zamanda Selçuklu hükümdarları gibi Anadolu beylikleri ve ilk Osmanlı padişahları ve
hanedan üyeleri tarafından desteklenen Kalenderî ve Haydarîleri tespit etmek amacını taşımaktadır. Bununla birlikte çalışmada Seyid Gazi, Sultan Şucaeddin, Hacı Bektaş Veli, Uryan Baba, Abdal Musa, Barak Baba gibi daha önce pek çok araştırmaya konu olmuş Kalenderîler ile bunlar tarafından kurulan zaviyeler üzerinde durulmamıştır.
Anadolu’nun muhtelif yerlerinde rastlanan Kalenderî ve Haydarîlerden bahsetmeden evvel, bu tarikatların ortaya çıkış süreçleri ile fikrî alt yapıları üzerinde durulması gerekmektedir. Kalenderî tarikatı Şeyh Cemaleddin Sâvî tarafından kurulmuştur. O, XIII. yüzyılın başlarında Şam’da Şeyh Osman-ı Rûmî’nin zaviyesinde bir süre ikamet ettikten sonra Celal-i Dergezînî ile tanışmış ve onun etkisiyle dünyadan el etek çekerek mezarlıkta yatıp kalkmaya başlamıştır. Onun Dimyat’ta yaklaşık 1232-1233 yılında vefat
etmesiyle Kalenderî tekkesi, halifeleri tarafından idare edilmiştir.
Cemaleddin Sâvî ile başlayan Kalenderîyye ve Kalenderîlik akımını temsil eden dervişler dünyayı ve dünyevî değerleri umursamayan, içinde yaşadıkları toplumun inanç ve geleneklerine karşı çıkan, bunu kılık, kıyafet, tutum ve davranışlarıyla gündelik hayatlarına da yansıtan sufilerdi. Ocak, kalenderîliği toplumsal nizama karşı çıkarak dünyayı dikkate almaya değer görmeyen ve bunu hayatın her alanında açığa vuran bir akım olarak tanımlarken, Karamustafa ise, bu akıma yeni zühd adını vermekte ve akımın temel esasının toplumsal sapkınlık yoluyla gerçekleştirilen yeni bir zâhidlik
anlayışına dayandığını belirtmektedir. Melâmîlik anlayışında olduğu gibi, Kalenderîlik akımında da mal-mülk edinme çabaları reddedilmiş, topluma ekonomik açıdan katkı sağlamak yerine gönüllü yoksulluk tercih edilmiştir. Çalışmak ve ev-bark edinmek gibi toplum yapısına uymayı gerektirecek uygulamalar yerilmiş, gezgin ve başıboş şekilde yaşamak temel prensip haline getirilmiştir. Cinsel faaliyetler de kutsal olana bağlılık açısından bir engel olarak görüldüğü için evlenmemek tarikatın önemli bir prensibi olarak
kabul edilmiştir.
Kalenderîlerin görünüşleri toplumun bütünü tarafından yadırganan
tuhaflıklar içermekteydi. Bu tarz, muhtemelen Melâmîlik’te vurgulanan toplum tarafından dışlanma felsefesinin bir yansımasıydı. Tuhaf görünüş ile toplumda tiksinti yaratmak ve bu şekilde toplumdan dışlanmayı sağlamak amaçlanmıştı. Bu amaca uygun olarak, çıplak veya yarı çıplak dolaşırlardı Ayrıca bazıları kıldan dokunmuş ve cavlak adı verilen yün çuvallar giyerlerdi. Bundan dolayı Kalenderîlere cavlakiyye de denilirdi. Kalenderîler
saç, sakal, bıyık ve kaşların ustura ile kazındığı çahar darb denilen bir anlayışı benimsemişlerdi. Üzerlerinde dilenci çanağı ve derviş değneği yanında balta, deri torba, büyük tahta kaşıklar ve aşık kemikleri taşırlardı. Bütün bu özelliklerinden dolayı, Kalenderî dervişlerine karşı toplumun her kesiminden, özellikle ulema tarafından büyük bir tepki gösterilmiştir. Ulema onları şeriatın dışına çıkmakla itham etmiş, bu ithamdan dolayı zındıklık ve mülhitlikle suçlanmışlardı.
Haydarîlik ise Kutbeddin Haydar’ın piri olduğu tarikattır. Kutbeddin
Haydar, Horasan’da Zâve şehri çevresinde yaşamıştır. XIII. yüzyılın ilk
yarısında vefat edinceye kadar orada kalmış ve Zâve şehrinde defnedilmiştir. Haydarîlik, Kalenderîlik tarikatı ile aynı düşünce sistemine bağlıdır. Benimsediği düşünce biçimi, tarikat ayin ve erkânı, dervişlerin dış görünüşü gibi hususlarda Kalenderîlik’le hemen hemen aynı özellikleri göstermektedir. Kalenderî dervişlerinden farklı olarak Haydarîler, çehar darbın diğer gereklerini yapmakla birlikte, bıyıklarını tıraş etmezlerdi. Şeyh Kutbeddin elbise olarak keçe giyer ve yalınayak dolaşırdı. Birçok insan ondan etkilenerek böyle dolaşmaya başlamıştı. Kazvinî kendisinin keçe
giyen ve yalın ayak dolaşan çok güzel Türk köleleri gördüğünü ve onlara Haydar’ın ashabı dendiğini kaydetmektedir. Kutbeddin Haydar’ın kenevir yapraklarını vecde ulaştırıcı bir araç olarak kullandığı ifade edilmektedir. Hatta esrarın vecde getirici bir araç olarak ilk defa onun tarafından kullanıldığı öne sürülmüştür. Kutbeddin Haydar’ın müritleri de benzer halleri benimsemişlerdir. Zâve’deki zaviyesi etrafında toplanan müritleri, Kalenderîler gibi XIII. yüzyılın ortalarından itibaren Hindistan, Anadolu, Suriye ve Mısır’a yayılmaya başlamışlardır.
Her iki tarikat mensubu da tarikatların daha ilk ortaya çıktığı andan
itibaren kurdukları zaviyeler vasıtasıyla kendi fikirlerini yaymaya
başlamışlar, Hindistan ve İran gibi muhtelif yerlerde olduğu gibi Anadolu’da da faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Tahrir defterlerinde kalenderhâne ve haydarîhâne olarak geçen zaviyelerin bu tarikat mensupları tarafından kurulduğuna şüphe yoktur. Nitekim, İstanbul’da Kalenderîlerin bir arada kalması için pek çok zaviyenin kurulduğu bilinmektedir Tahrir defterlerinde tespit edilen zaviyeler ile ilgili bilgiler de zaten bunu tartışmasız bir şekilde ortaya koymaktadır. Fakat, Osmanlı Devleti’nin onlar üzerindeki baskısını arttırması, tarikat mensuplarının eski alışkanlıklarını bırakmaya zorlamış olmalıdır. Bu yüzden, onlar bazı yerlerde Bektaşî ve
Mevlevî gibi devletin meşru gördüğü tarikatlara yaklaşarak devlet
baskısından kurtulmayı denemişlerdir. Zira onların hem Bektaşîler hem de Mevlevîler ile ilişki içinde olduklarına dair tahrir kayıtlarında bazı bilgilere ulaşılmaktadır. Ayrıca Konya, Larende ve Erzincan kazalarında kalenderhâne ve haydarîhânelerin yan yana bulunması, her iki tarikat mensubunun birlikte hareket ettiğini göstermektedir. Örneğin Hısn-ı Keyf’te tespit edilen Baba Mahmud Haydarî zaviyesi bir müddet sonra Baba Mahmud el-maruf Kalenderhâne şeklinde kaydedilmiştir..
XV. ve XVI. yüzyıllara ait tahrir defterleri üzerinde yapılan inceleme
neticesinde Ankara, Aksaray, Ayasuluk, Bayburt, Beyşehir, Birgi, Bursa, Erzincan, Erzurum, Hısn-ı Keyf, Kastamonu, Kırşehir, Larende, Niksar, Milas, Konya, Kayseri, Tokat, Zile kazalarında Kalenderî ve Haydarî dervişlerinin toplanma alanları olan kalenderhâne ve haydarîhâneler tespit edilmiştir. Kalenderî ve Haydarî zaviyeleri Orta ve Doğu Anadolu’da yoğunluk kazanırken batıya doğru gittikçe azalmaktadır. Bu zaviyeler özellikle Konya, Kayseri, Larende, Beyşehir, Aksaray, Kırşehir, Ankara, Kastamonu, Tokat, Zile, Niksar gibi Orta Anadolu’da yoğunlaşmaktadır. Kalenderî ve Haydarîlerin Orta Anadolu ve civarında yoğunlaşmasım tarikatların daha ilk ortaya çıktıkları dönemden itibaren başlamıştır. Kalenderî tarikatının kurucusu Cemaleddin Sâvî’nin ilk halifelerinden Şeyh Ebubekir Niksarî ve Şeyh Ömer-i Girîhi ile Haydarî tarikatının kurucusu
Kudbeddin Haydar’ın ikinci nesil halifelerinden Hacı Mübarek-i Haydarî Konya’da yaşamıştır. Konya çevresinde bulunan Aksaray, Larende, Beyşehir gibi yerlerde tespit edilen zaviyeler Kalenderî ve Haydarîlerin bahsedilen bölgeye kalabalık bir şekilde geldiklerini göstermektedir. Buralarda kurulan zaviyeler muhtemelen Şeyh Ebubekir Niksarî, Şeyh Ömer-i Girîhi ve Hacı Mübarek-i Haydarî ile birlikte Anadolu’ya gelen dervişler veya onların teşviki ile halifeleri tarafından tesis edilmiş olmalıdır. Beyşehir’de tespit edilen zaviyenin 1354 yılında tamir edildiği ve burada sadece Şeyh Cemaleddin Sâvî’ye bağlı Kalenderîlerin kalmasının şart konulmuş olması bu iddiamızı desteklemektedir. Öte yandan Doğu ve Batı Anadolu’da bahsi geçen zaviyelerin sayısı azalmaktadır. Ancak, bizim tespit
ettiğimiz zaviyeler Kalenderî ve Haydarîler tarafından kurulan zaviyelerin sadece bir kısmını göstermekte olup, bunlar Kalenderî veya Haydarî dervişlerinin dağıldıkları sahaların nihai dağılımını vermez. Zira yukarıda isimleri zikredilen Kalenderîler ile abdal, dede ve baba unvanını taşıyan pek çok zaviye kurucusunun bu tarikatlara mensup olma ihtimali bir hayli yüksektir. Bununla birlikte, tespit edilen Kalenderî ve Haydarî zaviyeleri her iki tarikat üyesinin Anadolu’nun İslamlaşması sırasında oynadıkları rolü göstermeye kafidir..
KALENDERHANE VE HAYDARİHANELER-KONYA
Kalenderî tarikatının kurucusu Şeyh Cemaleddin Sâvî’nin
halifelerinden Ebubekir-i Niksari’nin 1205-1206 yılında Dımaşk’tan
ayrılarak Konya’ya geldiği bilinmektedir. Eflâkî tarafından Cavlakî olarak nitelendirilen Ebubekir Niksarî, Mevlana ile yakın bir ilişki kurmuştur. Mevlana’nın cenazesine katılan Kalenderîler Hay huy ederek üzüntülerini göstermişlerdir. Cenazenin önünde giden yedi öküzden biri cenaze merasiminden sonra Ebubekir Niksarî’nin zaviyesine gönderilerek orada fakirlere dağıtılmak ve dervişler arasında paylaştırılmak üzere kurban edilmiştir. Yine, Şeyh Cemaleddin Sâvî’nin bir diğer halifesi Şeyh Ömer-i Girîhi de Konya’da yaşamıştır 11 . 1476 tarihli defterde tespit edilen
kalenderhânenin geliri, Ilgın kazasına tabi Eldeş karyesinden elde edilen öşrün dörtte biridir. 1483 tarihinde ise zaviyenin gelirlerinde artış olduğu anlaşılmaktadır. Şeyh Muhiddin tarafından idare edilen zaviyenin gelirleri arasına Eldeş karyesinin rub öşrünün yanı sıra 3 zemin, 3 bağ ve 1 değirmen eklenmiştir. 1530 tarihinde 1460 akçe olan zaviye geliri 1584 tarihinde 2166 akçeye yükselmiştir. Zaviye şeyhine günlük 3 akçe ödenirken geri kalanı ayende ve revendeye sarf olunmuştur.
Burada üzerinde durulması gereken başka bir husus ise Konya’da Şeyh Osman-ı Rumî isimli bir zaviyenin bulunmasıdır. İsim benzerliğinin olabileceği ihtimali de mahfuz kalmak kaydı ile, bahsedilen kişi İbnü’l-Hatip ve es-Safedi gibi Kalenderî tarikatının ilk kurumlaştığı döneme ait bilgi veren kaynaklarda Şeyh Cemaleddin’in şeyhi olarak geçmektedir. Onlara göre Sünni bir şeyh olan Şeyh Osman-ı Rumî, Şeyh Cemaleddin’i girdiği yanlış yoldan çevirmek istemiş, dinletemeyince de onunla ilişkisini kesmiştir. Şeyh Cemaleddin Sâvî’nin hayatının anlatıldığı menakıba göre ise o, Şeyh Cemaleddin’in dört büyük halifesinden ilkidir. Ocak, diğer bazı
kaynaklardan da hareketle menakıbın verdiği bilgiyi kabul etmeyerek Şeyh Osman-ı Rumi’nin Şeyh Cemaleddin’in şeyhi ve aynı zamanda Sünni olduğu kanaatindedir... Her ne olursa olsun Konya’da kalenderhâne kaydından hemen sonra Şeyh Osman-ı Rumi isimli bir zaviyenin yer alması oldukça dikkat çekicidir. Bu bağlamda Şeyh Osman-ı Rumi’nin, Kalenderî olmasa bile ismen Kalenderîler arasında yaşadığı ve Kalenderîlerin şeyhlerine
hocalık yapmış birisinin adını yaşatmak için onun adıyla anılan bir zaviye kurdukları düşünülebilir. 1476 yılından 1584 tarihine kadar takip edilen zaviye zamanla kurbanların kesildiği bir ziyaretgâha dönüşmüştür. Zaviyenin geliri 1584 tarihinde 942 akçedir. Konya’da tespit edilen haydarîhâne Kudbeddin Haydar’ın ikinci nesil
halifelerinden Hacı Mübarek-i Haydarî tarafından kurulmuştur. Mevlana ile iyi ilişkileri olan Hacı Mübarek-i Haydarî, Selçuklu veziri Taceddin tarafından yaptırılan darü’z-zakir adındaki zaviyenin şeyhliğine getirilmiştir. Onun, Şeyh Muhammed Haydarî adında bir de halifesi vardır. Selçuklu veziri Taceddin tarafından yaptırılan ve Hacı Mübarek-i Haydarî’nin şeyhliğini yürüttüğü darü’z-zakir 1476 tarihinden çok önce Haydarî dervişlerin kalabilmesi için haydarîhâneye çevrilmiştir. Zaviyenin gelirleri arasında Kındani mezrası, hamam mukatası ve 2 kıta bağ vardı. 1530 tarihinde 320 akçe olan zaviye gelirleri 1584 tarihinde ise 725 akçeye yükselmişti.
Konya’da tespit edilen Şeyh Haydarî zaviyesi ise Hacı Mübarek-i
Haydarî’nin halifesi Şeyh Muhammed Haydarî tarafından kurulmuş
olmalıdır. 1476 tarihli defterde zaviye ile ilgili ayrıntılı bilgilere
ulaşılmaktadır. Buna göre, zaviyenin tasarrufu Şeyh Haydarî’nin evladının elindeydi. 6 nefer kaydedilen zaviyenin piri Haydarî veled-i Şeyh Haydar, imamı Yakup Fakih ve hizmetkarı ise Derviş Sinan’dı. 3 çiftlik geliri olduğu belirtilen zaviyenin öşrüne, koyunlarına ve bağlarına kimsenin müdahale etmemesi, ayrıca avarız ve tekaliften muaf olmaları için Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından muafname verilmişti. Zaviye vakfının 1530 tarihinde 942, 1584 tarihinde ise 1000 akçe geliri vardı. Elde edilen gelir ayende ve revendeye sarf olunmaktaydı. Zaviyenin gelir kalemleri arasında bulunan 1 zemin I. Murat’ın kızı Sultan Hatun tarafından vakfedilmişti.Sultan Hatun
diye bahsedilen bu kişi, aşağıda belirtileceği üzere, Larende’deki
haydarîhâneyi inşa eden Melek Hatun olmalıdır. Ayrıca, muhtemelen
Konya’da türbesi bulunan Sultan Hatun ile aynı kişidir.
BEYŞEHİR
Zaviyeye ait kitabede kalenderhânenin 1354 yılında Emir-Mecdüddin İsmail bin el-Hac Hüsameddin tarafından tamir edildiği belirtilmiştir. Emir Mecdüddin İsmail bin el-Hac Hüsameddin, 1362 tarihinde kalenderhânenin giderlerinin karşılanması için bir vakıf tesis ederek vakfın vakfiyesini düzenlettirmiştir. O, zaviyede sadece Şeyh Cemaleddin Sâvî’ye bağlı Kalenderîlerin kalmasını şart koşmuştur. 1584 tarihli evkaf defterinde ise zaviyenin Emir Mecdüddin İsmail bin el-Hac Hüsameddin tarafından inşa edildiği belirtilmiştir. Ayrıca tekkesinde sadece Şeyh Cemaleddin Sâvî’ye
bağlı Kalenderîlerin kalmasını şart koştuğu tekrar edilmiştir. 10016 akçe vakıf geliri olan zaviyenin bu geliri üçe taksim edilerek 1080 akçesi zaviye şeyhine, 720 akçesi nezaret ve kitabet giderlerine ve geriye kalan miktarı ise ayende ve revendenin yemeğine sarf olunması için ayrılmıştır. Son dönemlere doğru zaviyenin ismi “Şeyh Cemaleddin binasIkalenderhânesi”, “Şeyh Cemaleddin bina eylediği kalenderhâne zaviyesi”, “Kalenderhâne maruf Şeyh Cemaleddin Zaviyesi” veya “Şeyh Cemaleddin Zaviyesi kalenderhâne tayin olunan mevlevîhânesi” şeklinde kaydedilmiştir. 1783 tarihli belgede zaviyenin Mevlâna dergâhına bağlı bir mevlevîhâne olduğu
belirtilmiştir. 1820 tarihli başka bir belgede ise zaviyenin eskiden beri “Tarikat-ı Mevlevî” fukaralarına ait olduğu ve Mevlâna dergâhının postnişinleri tarafından zapt ve idare olunduğu ifade edilmiştir. Zaviye vakfı 1845 yılında en azından 60 dönüme yakın bağ yerine sahip olup elde edilen hasılat 1250 kuruş civarındaydı.
Sırası gelmişken kalenderhâne ve haydarîhânelerin tespit edildiği
hemen yer yerde mevlevîhanelerin de bulunduğunun belirtilmesi gerekir. Bu itibarla Beyşehir’de olduğu gibi diğer yerlerde de Mevlevîler ile Kalenderîler arasındaki muhtemel bir ilişkiden bahsedilebilir. Yukarıda da belirtildiği gibi, daha Mevlana döneminde bu gruplar arasında başlayan bir ilişki mevcuttu.
Özellikle Mevlana’yı derinden etkileyen Şems’in bir Kalenderî şeyhi olduğu bilinmektedir. Onun tarafından hem Mevlevî hem de Kalenderî anlayışının temsil edildiği Şems-i Tebrizîler olarak isimlendirilen bir tarikat kurulmuştu.
Kalenderi ve Haydarilerin Anadolu'da Kırşehir, Kayseri, Erzurum, Erzincan, Bursa, Larende, Karaman, Ankara, Tokat, Bayburt, Hasankeyf, Kastamonu, Aksaray, Niksar, Milas,Birgi,Zile gibi bir çok şehirde Kalenderhaneler ve haydarihaneler açmışlar ve bunların Tahrir defter kayıtları mevcuttur.
Mevlana’nın etrafında bulunan Kalenderî ve Haydarî dervişlerinden hareketle onlarınKonya ve çevresine kalabalık bir şekilde geldikleri söylenebilir. Bu grupların desteğini almak isteyen Selçuklu hükümdarlarının, beyliklerin ve ilk Osmanlıların zaviyelerin kurulması ve faaliyetlerinin sürdürülmesinde verdikleri destek tahrir kayıtlarından açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Özellikle Karamanoğlu İbrahim Bey, I. Murad, Bayezid ve Fatih zamanında zaviyelerin desteklendiğine dair bol miktarda kayıt vardır. Aynı fikrî alt
yapıya sahip olan Kalenderîler ve Haydarîler birlikte hareket ederken, dağıldıkları bölgelerde özellikle Mevlevîler ve Bektaşîler ile yakın ilişki kurmuşlar, ilerleyen süreç içinde Bektaşî tarikatının içinde eriyerek kaybolmuşlardır.