Romanlardan alıntı yaptığım insan ve hayatı bu yazımda yansıtmaya çalışacağım.
John Lennon, Hayat siz planlar yaparken başınıza gelen şeydir. İnsan zamanın sınırlarını aşabilen bir varlık. Öte yandan aynı hayat, bizden her aşamada seçim yapmamızı da ister! Yazar böyle demiş.
Peki! Yapacağın seçimler ne kadar iyi olursa olsun, dünyayı tümüyle değiştiremeyeceğini ve bir gün öleceğini bile bile insan hayatını nasıl anlamlı kılabilir?
Üç yıldan fazla Nazi toplama kamplarında kalan, tüm ailesini kaybeden, varoluşçu akımın öncülerinden Viktor Frankl, ‘İnsanın Anlam Arayışı’ isimli eserinde “İnsanın özündeki acı, suçluluk ve ölüm korkularına karşın, herhangi bir durumdan en iyiyi çıkarma potansiyelimiz sayesinde yaşama evet. Her insan, yaşamındaki olumsuzluğu yaratıcı bir şekilde olumlu veya yapıcı bir şeye dönüştürebilir’’
………
61 yıllık ömrünün 17 yılı hapiste geçen, vatan hasreti yıllar sonra anlaşılan Nazım Hikmet, ‘Yaşamaya Dair’ şiirinin bir bölümünde bizlere şöyle seslenir: Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından.
……
Tüm suçu İsrail’e göç etme talebinde bulunmak olan, yıllarca Sovyet hapishanelerinde esir tutulan ve kararı en baştan belli olan bir yargılama sonunda Sibirya’ya gönderilmeye mahkûm edilen insan hakları savunucusu, aktivist Natan Sharansky, hüküm sonrası ayağa kalkıp yargıca şöyle demişti: “İkimiz arasında gerçekten özgür olan benim! Evet, bedenim boyunduruk altında olacaktır, ama ruhum özgür kalacaktır. Çünkü kararlarınıza boyun eğmediğim ve inancıma sadık kaldığım hissiyle yaşayacağım. Ama sizin için sayın yargıç, ne söyleyeceğiniz baştan tespit edilmiş! Bedeniniz evet özgür, ama kendi inancınıza göre karar verme serbestliğiniz yok. Ruhunuz boyunduruk altında ve bu kat kat ciddi bir şey.”
Aslolan kaç yıl yaşadığınız değil, ömrünüze anlamlı anıları sığdırıp yaşamı anlamlı kılabilmenizdir.
Anadolu vicdanının ve hoşgörüsünün sesi Mevlana “Her kim aslından ayrı ve uzak olursa o kavuşma zamanını bekler durur” der. İşte bizler de, her yıl bir sonraki sene de hatalar yapacağımızı ve asla tamamlanmış olamayacağımızı bile bile tam da bu dönemde Evrenin ulu yaratıcısı ile yeniden yakınlaşma anımızı bekleriz. Sahip olduklarının değerinin bilincinde ve onları her an yitirebileceğinin farkında olabilmek!
…………….
Nazım Hikmet’in, ‘Henüz Vakit Varken Gülüm’ şiirinde hiç sözü dolandırmadan söylediği gibi: “Çok şükür yaşıyoruz!”
Geçmişin pişmanlıklarının su gibi akıp gitmesini dilerken, işte tam da birbirimize adım atmamız gereken bu günlerde aynaya bakıp kendimizle yüzleşmeye hazır mıyız?
…….
Yahudi yazar Maimonides’e göre, pişmanlık duyup teşuva yapan kişi, bambaşka ve yepyeni bir insana dönüşür. “Sanki başka bir insan oldum. O günahları işleyen kişi değilim artık!” (Pişmanlığın yedi adımını bir sözcük ile özetlerken: suçluluk, pişmanlık, itiraf, özür, onarma, kefaret, değişmek.)
Hayatı özetleyecek olursak pişmanlıklarımızı geride bırakıp iyiliklere yelken açacağımız bir dönemi yaşayalım!