Şuan Orta-doğuda bulunan ve beslenme kanalları batı olan devletler ve bu devletlerin egemen siyasi aktörleri Filistin konusunda kabul ettirilmiş bir süreç üzerinden yeni Orta-doğu politikalarına eklemlenmiş ve kabullenmiş görünürken Hamas'ın kimilerine göre intiharı, kimilerine göre meşru mücadelesi kimilerine göre'de 3. aktörlerin devreye sokulması ekseninde İsrail'i kendi topraklarında vurması tüm dengeleri bozup kartların yeniden karılmasına sebebiyet verdi.
Hamas'ın derinliği ve kurumsallığı olmadığı bu eylemlerle ortaya çıktığı aşikar. Yada 3. bir güç dengesi tarafından kullanıldığı eylem tarzıyla anlaşılabiliyor. Aklı-selim bir örgüt devrimci bir mücadele hattını kitleleri üzerinden yapmalı algısıyla yola çıktığımızda eylem ve söylemi sahaya sürerken yapılacak mücadele kertelerinin sonuçlarını doğru okur veya bu sonuçların hesabını kitlelerine verir veya vermelidir. Bu ilke ve düstur ekseninde ve devrimci etik değerleriyle analiz ettiğimizde Hamas'ın eylem tarzı doğru veya yanlış eleştirisinden çok zamanlama, dünyadaki dengeler, yaşadığı coğrafyadaki meşruiyet sorunu ve eylemsellik sonrası kitlelerinin veya mücadelesini verdiği halkın can ve mal güvenliklerine sahiplenmesi ne düzeyde algısıyla yorumlarız.
Hamas anlaşılıyor'ki yaptığı eylemlerle İsrail'e son otuz yılın en ağır bedelini ödetirken bunun onlarca katı bedellerini İsrail faşizminin saldırılarıyla kendi halkına ödetmektedir. Şuan Hamas hem kendi halkını koruyamıyor hemde üç maymunu oynamaktadır. Ayrıca bütünsel Filistin hareketlerini incelediğimizde Filistin halkının özgürlük mücadelesinde öncü güç kim sorusunu sorduğumuzda muhatap cevap asla net değildir. Batı şeria'daki batıya eklemlenmiş FKÖ ve Gazze'ye sıkışmış kendi halkı tarafından bile tam meşruiyet sağlayamamış bir Hamas...
Kendi içinde bile salt Filistin halkı tarafından top-yekun kabul görmemiş yapılar kadar Müslüman kamuoyunda'da durum hiç farklı değildir. İslam coğrafyası asla bu olaylara en azından devlet yönetimleri bazında Ümmet ekseninde bakılmadığı aşikardır. Tüm İslam dünyasında iki başlı bir bakış tarzı ve bunun yerele yansımaları vardır.
1. bakış Şii İran
2. Bakış Sunni Arap dünyası
1. bakış tarzında çok farklı yaklaşımlar olmayıp daha çok İran ekseninde ve İran'a Eklemlenmiş Orta-Doğuda siyasi veya silahlı gruplar bulunmakta ve İran bu yapıları istediği zaman vekalet savaşları ekseninde kullanmaktadır.
2. Bakış tarzı olan Sunni İslam coğrafyası ise çok farklı etnik, devlet, ve siyasal yönetimler ekseninde geniş bir coğrafyaya yayıldıkları için hem siyasal hemde devletler arası ilişkiler boyutunda birlik ve beraberlikler oluşturamamışlardır.
Sunni İslam coğrafyası Dünya fosil enerjilerinin yüzde 65 kaynaklarını topraklarında bulundurmasına rağmen, siyasal iklimler Endonezya'dan fas'a kadar çok farklı ve çok kültürlüdür. Bunun getirmiş olduğu sorunlar nedeniyle hiç bir zaman İslam coğrafyası adına kararlar alınamamış sadece bireysel ülkeler arası ticari antlaşmalardan öteye geçememiştir. Sunni İslam coğrafyalarındaki rejimlerin anatomik yapılarını incelediğimizde krallıktan diktatörlüğe, emirlikten cumhuriyete kadar çok farklı rejimlerle yönetilmekte bu ideolojik farklılıklar kendi aralarında rekabeti ve düşmanlığı'da körüklemektedir.
Son Hamas-İsrail savaşında halk ve kitleler bazında sadece ümmet eksenli güdük eylemsellikler Türkiye, Pakistan ve bir kaç ülke hariç asla karşılık bulmamış yaşadıkları ülkelerin siyasal güdümüne göre bekle gör algısıyla okunmuştur.
İslam coğrafyasındaki siyasal bölünmüşlük radikal İŞİD, El-kaide ve türevleri olan siyasal hareketlerin kendi ülkelerindeki siyasete ve sosyal yaşama müdahaleleri Sunni İslam Ülkelerinde Hamas'a olan ilgi ve yardımları bitirme noktasına getirmiştir. Bu paradoksları ve çelişkileri iyi bilen Amerikan destekli İsrail Emperyalizmi hem Arap coğrafyasında hemde Doğu Akdeniz havzasında satrancı oynayan baş aktördür.
Türkiye'de 70 yıllık Filistin davasına bakış tüm sınıfsal ve ideolojik katmanlarda yüzde doksanlardan aşağı inmemiş özellikle Sosyalist sol 1967-1980 yılları arasındaki iki kutuplu dünya Sosyalist ve Ulusal kurtuluş mücadelelerinin olduğu dönemlerde Filistin davasına heyecanla sarılıp fiziki olarak filistinde'ki Devrimci Sosyalist hareketlerle iletişime geçmişlerdir. 1980 askeri darbesinde fiziki darbeler alan Türkiye devrimci hareketleri Sovyetlerin yıkılmasıyla legal siyasal alanlara yönelmiş, Amerikan menşeli yeşil kuşak projeleri İslam coğrafyasında meyvelerini vermeye başlamıştır. İŞİD-El-Kaide gibi İslam referanslı paramiliter örgütler Afganistan savaşlarında yaratılmış ve İslam coğrafyasının her yerinde kullanılmıştır.
Bu gün İslam coğrafyasındaki tüm sağcı İslamcı yapıların Filistin'e desteği kurban kesme, ramazan bağışları ve Cuma namazlarında İsrail bayrağını yakmakta öte gitmez. İslam referanslı yapılar Filistin davasına hiç bir zaman girmezken kendi ülkelerinde kitlelerine propaganda aracı olarak Filistin davalarını kullanmaktadır. Bunun en güzel örneklerini son 30 yılda kendi ülkemizde yaşayarak görmekteyiz.
İsrail emperyalizmine karşı Filistin davasına sahip çıkmanın en güçlü yani din eksenli değil tüm dünyadaki Anti- Emperyalist, Anti- Kapitalist muhalif güçleri örgütlemeden geçer. Bugün kıta avrupasındaki İsrail karşıtı eylemlerin ruhuda bunu taşımaktadır.
Birkaç zengin arap şeyhinin veya Amerikan darbeleriyle getirilen liderlerin insaf ve keyfiyle Filistin halkının sorunlarını asla çözemeyiz...
Filistin’in gerçek dostları Anti Amerikancı, Anti-Emperyalist, Anti- Kapitalist güçlerdir. Yanmaz kefen satanlar, Cennette 80 huri edebiyatı yapanlar sadece İnançlı insanların duygularını sömürüp Mehmetçik Kudüs’e sloganları attırırken kendi çocuklarına paralı askerlik yaptırırlar.
-Ya barbarlık Ya sosyalizm.