İnsanoğlunun bilinen en eski ve önemli gıda maddesi olan ekmeğin tarihi, medeniyetlerin tarihi kadar eski. Ekmekçilik 8 bin yıl öncesinden; insanların hububatı taşlar arasında kırıp ufaladığı, sonra da bunlara su katıp elde ettiği hamuru yassı bir kaya üzerine yayarak ateşte pişirdiği günlere kadar uzanıyor. Cilalı Taş Devri’nde (Neolitik Çağ) kestane, meşe palamudu gibi bazı bitkisel ürünleri ezip suyla karıştırdıktan sonra elde edilen hamurun, kızgın taşlar üzerinde veya kül içerisinde pişirilerek yendiği de biliniyor.
Hamura şekil verme fikrine ilk olarak M.Ö. 25’inci yüzyılda Mısır’da rastlanıyor.
Elekten geçirilmiş undan yapılma hamurlar toprak kaplarda yoğrulduktan sonra, sıvı bir kıvama getirilip önceden ısıtılmış kalıpların içine akıtılırdı. Ağız kısımlarına doğru iyice genişleyen bu kalıplar piramitleri andırırlardı. Mısırlılar ekmekçilikten keyif alırdı, dahası onlar için ekmek, yaşamlarının simgelerinden biriydi. Mısır hiyeroglifindeki T harfi hem piramitleri hem de ekmek yapımını temsil ediyor.
Yaygın inanışa göre, M.Ö. 1800’lü yıllarda Mısırlı bir fırıncının, unutkanlık sonucu bir parçasını yoğurmadan bir sonraki hamura ilave ederek tesadüfen geliştirdiği bir yöntemle elde ettiği hamurun gözenekli olduğu, ekmeğin daha iyi sindirildiği ve lezzetli olduğu görüldü. Bu şekilde elde edilen beyaz ekmek, soyluların ve sarayın simgesi haline geldi.
Ekmeği M.Ö. 1800’lü yıllarda Mısırlı bir fırıncının tesadüfen bulduğuna inanılıyor.
Kabartılmış bu hafif ekmek hoş tadına rağmen Tanrı’ya sunulacak kadar da saf sayılmadı. Çünkü o zamanlarda fermantasyonda kullanılan maddelerin saf doğalarını bozduğu düşünülüyordu. Bu nedenle dini törenlerde kullanılan ekmek, ‘zymi’ denilen mayasız bir ekmekti.
Genellikle şömine ateşinde, közde ya da üzerine çömlek örtülmüş sıcak taşlarda yapılan bir başka ekmek de zamanın ana besin kaynaklarından olan ‘maza’ydı ve tıpkı diğer ekmekler gibi sabit bir şekli yoktu.
Ekmek, Mısırlılar için o kadar önemliydi ki ölenler bundan sonraki hayatlarında da yoksun kalmasınlar diye mezarlarına bir parça ekmek konuyordu.
Ekmek Mısırlıların başlıca gıdasıydı, ayrıca maaşlarını da ekmek üzerinden alıyorlardı. Piramitleri inşa edenlere emekleri karşılığında ekmek veriliyordu. Kişinin maddi durumu, kaç somunu bulunduğuna göre ölçülüyordu.
Ortaçağ Avrupa’sında Normanlar ekmekçilikte çavdar kullanmaya, hamurlarını da yorgan altında fermente etmeye başladı. İsveçliler una Ren geyiği kanı, Fransızlar ise öküz kanı katmayı denedi. Yayvan ekmekler revaçtaydı; çünkü hem tabak işlevi görüyor hem de lezzetle yenebiliyordu. Yunanistan’da ve Roma İmparatorluğu’nda ekmek zamanla halkın başlıca gıda maddesi haline geldi.
İtalya Pembeci’de bulunan eski bir fırın kalıntısı bunu doğrulamaktadır.