Bu türkünün hikâyesi beni her zaman derinden etkilemiştir...
Yolu, Erzurum’a düşen herkesin bildiği bir ağıttır. Ben de Erzurum’a gitmeden önce bu türküyü hiç duymamıştım... Aslına bakarsanız, hikayesini bilmeyenin pek dinlemediği, hatta selaya benzettiği bir ağıttır.
Dizeleri savaşın acımasız yüzünü ortaya koyar... Savaş nedeniyle yârinden, eşinden, sevgilisinden ayrılanların, bitmek tükenmek bilmeyen hasret acılarını dile getirir... Bir neslin yok oluşu karşısındaki çaresizliği, dinleyene derinden hissettiren bir türküdür...
Türküde geçen Hüma kuşu ise; mitolojik, efsanevî bir kuştur... Araplar için Zümrüdü Anka, İranlılar için Simurg neyse, Türkler için Hüma Kuşu o’dur... Yani Türk kültüründe “Zümrüdü anka”, “Huma” yahut “Umay” olarak adlandırılmıştır...
Hüma: İyiliğin, güzelliğin, dostluğun, barışın, cömertliğin, cesaretin, gücün, kudretin, egemenliğin, bahtın, devletin, mutluluğun, huzurun kimi zaman aracı, kimi zamanda kaynağı olmuştur.
Bu sebeple hüma kuşu Türk kültür ve medeniyetinin sözlü ve yazılı kaynaklarındaki ve sanat eserlerindeki önemli tasvirlerden biri olmuştur.
Türk inanışına göre Hüma kuşu; sürekli uçar, yere konmaz, göç eder, ayaksızdır, dirisi asla yakalanmaz, hiçbir kuşu incitmez, uçarken yumurtlar, yavrusu havada iken yumurtadan çıkar ve uçmaya başlar. Gölgesi kimin üzerine düşerse; kısmetinin açılacağı, bereket ve bolluğa kavuşacağına inanılır...
Türkünün hikâyesine gelince;
Birinci Dünya savaşı esnasında Erzurum'un Ilıca kasabasına bağlı Tikkir (Çiğdemli) köyünde geçmektedir. Mustafa ve Gülbahar'ın aşkları dillere destan olmuştur. Gençlerin ailelerinin rızası ile evlenmelerine izin verilir ve evlenirler. Fakat beraberliklerinin ne kadar sürdüğü bilinmiyor.
Çünkü Anadolu'da seferberlik ilan edilmiş, okuyan, okumayan tüm gençler silah altına çağrılmıştır. Mustafa sevdasını evde koyarak ayrılır. Gülbahar'ı ise bir hüzün alır. Mustafa'sını askere uğurlamıştır.
Aradan yıllar geçer ancak hiçbir haber alamaz.
Sevdikleri Mustafa' dan umutlarını kesmiştir. Gülbahar ise her sabah kalktığında bahçeye çıkıp “yavuklu ”sunun yoluna saatlerce bakarak bekler. Gülbahar üzüntüsünden ağlaya ağlaya göz pınarları kurumuştur. Gelinlerinin bu durumu, kaynanasını ve kayınbabasını çok üzmektedir. Kayınbabası Gülbahar'ın her sabah yavuklusunun yolunu bekleyişine o kadar üzülür ki; acısını paylaşmak için bu ağıtı yakar.
Hüma kuşu çok yükseklerde günlerce uçtuğu için Kayınpederi Mustafa'yı Huma kuşuna benzetir ve haberci bir kuş olmasına atıfta bulunarak şu sözler dilinde dökülmeye başlar:
“Hüma Kuşu yükseklerden seslenir
Yar koynunda bir çift suna beslenir
Sen ağlama kirpiklerin ıslanır
Ben ağlim ki belki gönül uslanır.”
Gülbahar da kayınbabasının bu ağıtına şu sözlerle karşılık verir:
“Sen bağ ol ki ben bahçende gül olim
Layık mıdır yanim yanim kül olim
Sen ağam ol ben kapında kul olim
Koy desinler bu da bunun kuludur.”
Size, türkünün üç farklı yorumunu da dinlememizi öneririm...
Birincisi, türküyü meşhur eden Mükerrem Kemertaş’ın klasik yorumu...
İkincisi, Devrim Kaya’nın moder yorumu...
Üçünçü ise dünya çapında tanınan Alman Remmstein grubunun “şavaş eleştirisi” yaptığı batılı yorumu...