İnsan doğanın gizemi ve evrenin sonsuzluğu karşısında hissettiği boşluk ve hiçlik duygusunun ruhunda ve zihninde yarattığı kaos ve sürekli gerginliğe son vermek ve varlığına anlam kazandırmak için felsefe, din ve ideolojilere sarıldı.
Kendini hayatın merkezine koyup dini ve ideolojik referanslarla yüceltip, dünyanın kendi etrafında döndüğü ve her şeyin kendi hizmetine sunulduğu yanılsamasına girmesinin asıl nedeni bu çaresizliğidir.
İçindeki teslimiyete rağmen tüm evrenin sırları ve gizemleri karşısında tanımı olmayan bir aczi taşısa ‘da insanlık, ego nefis ve algı kavramlarıyla kendi hegomonik dürtüleriyle her zaman kendinden başlayarak doğayı dünyayı yok etmek için her şeyi yaparken bilmez ‘ki tüm evden ‘de bir hiç olduğunu. Bilmez ‘ki zaman kavramının sadece bu dünyaya ait olduğunu, bilmez ‘ki erkek ve dişi, eksi ve artı, yukarı ve aşağı kavramlarının kendi uydurmaları olduğunu...
Kâinatta yukarı, aşağı, zaman, enlem ve boylamları neye göre belirleyeceğimize dair veriler var mıdır? Yok mudur? hala bunu bile bilemiyoruz. Sadece dinlerin, felsefi akımların ve teorilerin bizlere sunduğu aslında bununda acz içinde olan insanın sunduğu matematiksel ve metinsel sunumlardan başka bir şey değil.
Hiç bir din, hiç bir teorim ölümsel(değişim) değerler için binlerce metinler, risaleler, kitaplar bırakmasına rağmen doğumdan önce ile ilgili İbrahim’i dinlerden tutun tüm felsefi ve logaritmik tezlere kadar bilgi sunamıyor. Hangi din 1970 de doğan birinin 1960 nerede olduğunu söyleyebilir.
Belki de biz tüm evrende, evrenin oluşumunda ve gelişimde sürecin parçası olan mikro organizmalarız, belki ‘de içimizde şah damarımızdan yakın bir kudretin deneysel makinalarız. Kim bilir.