whatsapp
Mehmet Kiraz
Köşe Yazarı
Mehmet Kiraz
 

Anadolu Abdalları

13 ve 14. yüzyılda Anadolu’da Bektaşilik, Türk Sultanlarının aralarında taht kavgası ettikleri; İlhanlılar ve Haçlıların baskı kurdukları bir dönemde ortaya çıkmıştır. Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra hoca, hacı, sofi, şeyh, derviş adları altında Anadolu’ya akın eden Hoca Ahmet Yesevi anlayışındaki İslam’ı, eski Türk ozanlarına benzer şekilde sazlarıyla davet ederek, kendilerini mürşit seviyesine çıkararak başarılı olmuşlardır. 1. Moğol tehlikesinden sonra doğudan gelerek Anadolu’nun uç bölgelerinde görev yapan ve zaviyelere yerleşen kolonizatör Türk dervişleri, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında büyük rol oynamışlardır. 2 İslam’ın Anadolu’da yayılmasında, Osmanlı Devletinin kurulmasında, İslam’ın Balkanlara ulaşmasında bu gezici derviş, alperen ve abdalların büyük etkinliklerinden söz edilmektedir. 1. ABDALLARIN ANADOLUYA GELİŞİ: Doğudan gelen şeyh, derviş, nakip, mürşit, şair, âşık, abdal ve seyyahlar hep Türk dilinde söyleyip, şehir ve kasabalardan uzaklarda sürekli İslam’a davette bulunmuşlardır. Bununla beraber, Anadolu’ya Mısır ve Bizans’tan gelen, kendilerine hoca, hacı, sofi, şeyh ve derviş süsü veren gayrı müslim propagandacılar Türklerin inanç birliğini parçalayıp, manevi huzurlarını sarsmaya çalışmışlardır. Hacı Bektaşi Veli bu dönemde ortaya çıkarak, insanların birlik ve beraberlik içinde olmaları için manevi destek vererek bu olumsuzlukları bertaraf etmiştir. Milletin ve memleketin tehlikelerle, felaketlerle yüz yüze olduğu bir dönemde Anadolu’ya gelen Hacı Bektaşi Veli Sivas, Kayseri, Ankara ve Karaman’ı ziyaret etmiş, Konya’da bir müddet kaldıktan sonra şimdiki adı Hacıbektaş olarak değişmiş olan Sulucakarahöyük’e gelip yerleşmiştir. Burada Horasanlı Baba İlyas’ın oğlu Muhlis Paşa, Ahi teşkilatının kurucusu Ahi Evran ve Şeyh Süleyman’ın yardımı ile Bektaşiliğin temelleri atılmıştır. 15. Yüzyılda Abdallık, Bektaşilik’ten ayrı olmakla beraber, inanç ve erkân bakımından aralarında büyük benzerlikler olduğu görülür. Hacı Bektaş, Abdallar arasında önemli bir mevkiye sahipti ve henüz bu zamana kadar Bektaşileşmemiş olan Abdallar kendilerine “Seyyit Gazi Yetimleri” adını vermekteydiler. Onların Anadolu’da en önemli merkezleri Eskişehir’de bulunan “Seyyit Gazi Tekkesi” idi. Seyyit Gazi Dergâhı Abdalları 15. Asırda Rumeli’dehalk arasında dolaşıp taraftar bularak çoğalmış olup büyüklerine “dede” unvanı vermişlerdir. Bunlar, sakal ve kaşları tıraş edilmiş, o günün genel İslam anlayışına uymayan, özel bayrak açan, kudüm, boynuz, davul, nekkar ve kopuz çalarak toplu halde dolaşan, kimselerdi. 2. DİĞER TARİKATLERLE İLİŞKİLERİ: Genel kabule göre 15. Yüzyıldan itibaren Kızılbaş, Bektaşi, Tahtacı, Kalenderi, Hurufi, Işık, Haydari, Babai diye anılan Anadolu’da ki yarı göçebe Türkmen gruplarına 19. yüzyıldan itibaren verilen ad “Alevilik” olup Abdallar da bu gruplara dâhil edilmiştir.7 Köprülü’nün de belirttiği üzere, 14. ve 15. yüzyıllarda Abdal, Işık, Torlak, Cavlaki, Mevlevi, Halveti, Haydari, Kalenderi kelimeleri birbirlerinin yerine ad olarak kullanılmıştır. Işık, Torlak, Cavlaki, Mevlevi, Halveti, Haydari ve Kalenderi adlarıyla da anılan heteredoks derviş zümreleri Anadolu’da çoğunlukla Abdal adıyla bilinmekte olup, tarihsellik içinde şu dört ana zümre adı altında gruplaşmıştır; a) Gaziyan-ı Rum b) Ahiyan-ı Rum c) Abdalan-ı Rum d) Baciyan-ı Rum Köprülü’nün aktardığı bu tarihsel bilgi, Şah İsmail (Hatayi)’nin şu mısrasında da kültürel anlamda tezahür etmektedir: “Ezelden dost olanlar evliyaya Ahiler, Gaziler, Abdallar oldu” 8. Konumuzla alakalı olarak Rum Abdalları, Horasan Erenleri adıyla da anılmakta olup an hem dinsel, hem de savaşçı ruhları ile Osmanlı devletinin kuruluşunda büyük yararlar sağlamışlardır. Geyikli Baba, Abdal Musa ve Abdal Kumral gibi isimler yukarıda bahsi geçen Türkmen babalarının en ünlülerinden olup, günümüzdeki ifade ile Alevi inanç dairesinde hayat sürdürdükleri değerlendirmesi yapılabilir. 3. BEKTAŞİLİK VE ABDALLAR: Bektaşi gelenekleri içinde (Şah, Pir, Matem Ayı gibi) Abdal inançlarını yansıtan bir takım motif ve figürleri görmek mümkündür. Bunu Kaygusuz Abdal’ın Rum Abdalları hakkında söylediği şu şiirde açıkça görebiliriz. Beğlerimiz Elvan gülün üstüne Ağlar gelür Şahım Abdal Musa’ya Urum Abdalları postum eğnine Bağlar gelür Şahım Abdal Musa’ya Urum Abdalları gelür dost deyü Bize yeter abâ hırka postdeyü Hastalar gelür derman isteyü Sağlar gelir Pirim Abdal Musa’ya Her matem ayında kanlar saçarlar Demine hû deyügülbenk çekerler Uyandırup hak çırağın yakarlar Nurlar gelür Pirim Abdal Musa’ya 1557 ve 1572 yılları arasında zamanla bir güç odağı haline gelen ve bu nedenle devlet için tehdit olarak algılandığı için Anadolu ve Rumeli’de kapatılan Seyyit Gazi Tekkesine 1572 yılında bazı şartların yerine getirilmesiyle tekrar açılma izni verilmiştir. 16. yüzyılda Bektaşilik ve Hacı Bektaş tesiri Abdallar arasında kuvvetlenmiş ve Seyyit Gazi Tekkesinden bahsedilirken Bektaşi Abdalları diye de söz edilmeye başlanmıştır. Ankara’da Kayaş yakınlarındaki Hüseyin Gazi Tekkesi ile Yakup Tekkesi Abdallara ait olduğu halde, Evliya Çelebi tarafından Bektaşi Tekkesi olarak adlandırılmıştır. Bu, bize 17. Yüzyılda Bektaşiliğin diğer heterodoks tarikatları da içine alarak güçlendiğini göstermektedir. 18. yüzyıla gelindiğinde artık “Bektaşi Abdalları” tabiri yaygınlaşmış ve Abdal kelimesi Bektaşilik yerine de kullanılmıştır . Günümüzde Bektaşilik, Hacı Bektaş Veli soyundan gelen Çelebi Bektaşiler ( Çelebiler= Bel oğulları) ve Hacı Bektaş Veli’nin mücerred (hiç evlenmemiş) olduğundan dolayı kendilerini onun yol evladı sayan Babağan Bektaşiler (Babalar= Yol oğulları) olarak iki kısma ayrılmıştır. Rum Abdallarını, Hacı Bektaş Veli’yi kendi tarikatlarının ulularından saymaları ve evlenmeyerek tek başlarına yaşamalarından dolayı Babağan Bektaşilerine benzetenler olsa da bu benzerlik tam ayniyet ifade etmemektedir. 15. ve 16. Asırlarda bilhassa yeniçeri ocağında resmi bir kült özelliği aldıktan sonra, büyük bir nüfuz kazanarak devletin desteğini alan “Bektaşilik”, batı Anadolu’da Rum Gazileri denilen mücahit topluluklar arasına girerek, Osmanlı fetihleriyle Balkanlar’a geçmiş, Tuna kıyılarından Arnavutluk’a kadar çok geniş sahalarda kurduğu tekkelerle Balkanlar’ın İslamlaşmasında büyük rol oynamıştır. Böylece İslamiyet’in Anadolu’da yayılması ve Balkanlara uzanmasında 17. ve 18. Yüzyıllarda İran, Afganistan, Orta Asya ve Doğu Türkistan’da dilenci, gezici dervişler olarak adlandırılan, kolonizatör Türk dervişlerinin büyük rolleri olmuştur. Anadolu ve Rumeli’de Rum Abdalları ismiyle faaliyet gösteren bu divane dervişler asırlara damgalarını vurmuşlardır. Medrese ile ilişkileri bulunmayan göçebe Türklere, Türkmen babalarının öğretisi olarak giren Bektaşilik, erkekli-kadınlı bir arada oturmaya karşı olmadığından dolayı Şamaniinancı benimseyen Türkler arasında daha fazla rağbet görmüştür16. Bu geleneksel yapı içinde dinsel bir tören olan “Cem” tinsel bir yapıya dönüşerek toplumu canlı tutmayı başaran güç olmuştur. Alevilik bir din için doğal olan “sonradan benimseyip katılma” geleneğinin dışında kalmış ve merkezi otoriteye karşı tavır koyma geleneğini benimsemiştir. Bu karşı koyma “Babalı” geleneği şeklinde Aleviliğin günümüze kadar uzanan etkileri üzerinde belirleyici rol oynamıştır. 4. BEKTAŞİLİĞİN KOLLARI: Anadolu Abdallığının etnik ve tasavvufi yapısını birbirinden ayırmak mümkün değildir. İç içe girmiş halde olan bu yapıda tasavvufun açık ve etkin görünen yönüne de kısaca değinmek istiyoruz. Öncelikle Bektaşiliğin Anadolu’daki kollarından bahsedeceğiz. Bir Alevi dede babası olan Bedri Noyan’a göre Bektaşilik iki grupta incelenebilir. Aleviler, Dedeganlar (Sofiyan kolu): Tahtacı, Kızılbaş, Çepni, Sürek ve Abdal denilen Türklerdir. Soy güden dedeler tarafından yönetilirler. Bektaşiler ( Babağan Kolu): Ruhani reis olarak Dedebaba unvanı ile Hacı Bektaşi Veli postuna oturan, O’na vekâlet ettiğine inanılan, onun teşkilatına bağlı kimselerin oluşturduğu koldur. Bektaşilik esasta iki kola ayrılmıştır. Bunlar, Hazreti Pir’in mücerred geçtiğini, hiç dünya evine girmediğini savunan Babağanlar (mücerred) ve Hazreti Pir’in evlenip çocuk sahibi olduğunu savunan müteehhiller (Çelebiler) dir. Babağan kolu Rumeli ve Arnavutluk’ta yayılmış olup, sonradan “Tarikat-ı Nazenin” adını da almıştır. Anadolu ve İstanbul’da varlıklarını sürdürmüşlerdir. Babağan kolunun dal budak salamamasına rağmen, çelebiler Anadolu’da beş, altı kola ayrılmış ve bu suretle Bektaşilikteki diğer kollar ortaya çıkmıştır. Halk, Anadolu’da vücut bulan bu kollara, topyekûn “Kızılbaş” adını vermiştir. Hepsi de Hacıbektaş Veli’ye ve Çelebilere saygı göstermekte olan bu kolların, genellikle köylerinde veya yakınlarındaki bir veli veya yatırı mürşit olarak tanıdıkları görülmektedir. Bektaşilik Anadolu’da belli başlı şu kollara ayrılmıştır; 1. Tahtacılar 2. Çepniler 3. Köy Bektaşileri 4. Abdallar 5. Hudadalı ve Mürseliler 6. Mücerredlik 7. Müteşşerriler Anadolu’da Bektaşilikle iç içe yaşayan zamanla Bektaşilik içine giren ve onunla etkileşen bazı tarikatlar vardır. Bektaşiliğin etkilendiği dini düşünce akımları başlıca; 1. Hurufilik 2. Ademperestlik (Merdumperestlik) 3. Alevilik 4. Batınilik 5. İmamiye 6. Şiilik biçiminde kendini gösterir. Tasavvufta veya Bektaşilikte Abdal, güzel ve yüksek bir mana ifade etmektedir. Tebdil olmak, değişmek, bir merhaleden diğer bir merhaleye atlamak, kabuğunu bırakıp ruha sinmek, ruhu için nefsini bedel olarak vermek yani ölmeden önce ölmek, abit, zahit veli, sofu, derviş demektir20. Etnik ayrımın dışında kalan bu Abdallığı Kemteri’nin aşağıdaki dörtlüklerinde görebiliriz. Abdallığın binasını sorarsan Evvela Muhammed Ali Abdaldır Hakikat ilminin aslın ararsan Cümle Ululardan Ulu Abdaldır Muhammed kırklarda bir hayal gördü Bu ne hayal deyüp künhüne erdi Firdevsîâlâdan içeri girdi Öter bülbüller gülü Abdaldır Muhammed kırklara beli bes dedi Ali’yi görünce Allah dost dedi Muhammed de Abdal olmak istedi Üçler, beşler, kırklar yolu Abdaldır Ben bu Abdallıktan geriye kalman Tuttum Abdallığı elimden salman Hem Hatice, hem Fatıma, hem Selman Kemer bestelerin beli Abdaldır… Yedi kıtalık bu şiirde Muhammed, Ehlibeyt, Oniki İmam, Seyyid Battalgazi, Abdulvehhab ve Hacı Bektaşı Veli Abdal olarak anlatılmıştır. Sersem Abdal da bir şiirinde Abdallığı şöyle tanımlamaktadır. İmamlara temennamı yitirdim Tavafın kabuldür Abdal dediler Kırklar ile bir meydanda oturdum Tavafın kabuldür Abdal dediler Hızır elim aldı arş’a götürdü Bir saatte Kerbela’ya yetirdi Ol demde melekler şerbet getirdi Tavafın kabuldür Abdal dediler Dertli Baba da şiirinde Abdallığı şu şekilde ifade etmiştir; Girme Zahidbezmine, görme mürai yüzlerin Dergah-ı Abdal’a gir de bezm-i hasullahı gör Dön ziyaret eyleme İbrahim’in Bünyâdını Dertlinin gönlün ziyaret eyle Beytullahı gör Gevheri’nin şiirinde ise Abdallık şöyle tanımlanır; Varıp yaslanayım Hacı Bektaş’a Abdalın olayım çullar içinde Urum Abdalları hakkındaki bir başka şiir de şöyledir; Biz Urum Abdallarıyız Maksudumuz yardır bizim Geçtik ziynet Kâbe’sinden Gencinemiz erdir bizim Daim kılarız biz zârı Çarheyleriz elde varı Dost yoluna verdik seri Münkirimiz hürdür bizim Aşk bülbülüyüz öteriz Rah-ı Hakka yüz tutarız. Ma’na gevheri satarız Müşterimiz vardır bizim. Üstuvayı gözler gözüm Seb-ulmesanidir yüzüm Enelhakk’kı söyler sözüm Mi’racımız vardır bizim. Haber aldık Muhammed’den Geçmeyiz zat-u sıfattan Balım nihan sözler zattan İrşadımız sırdır bizim.. Yukarıda zikredilen şiirlerde görüldüğü üzere, Abdallık tabirinin kılık kıyafet, otorite ve vakarla hiçbir ilgisi yoktur. Abdallık; zenginlik, fakirlik, giyim, kuşam gibi izafi kaygılardan arınmış bir gönül işidir. Abdallık, Arif-i Nefs olmak veya ölmeden evvel ölüp, dirilmek veya Abdal olup hakka vuslat etmek gibi tabirlerin delili, özge bir âlem, ilahi bir aşk ve şevke dayanan manevi bir halet-i ruhiyedir. 5-GÜNÜMÜZDE ANADOLU ABDALLARI: Burada Abdallara atfedilen bazı yanlış ithamlara da değinmekte yarar görmekteyiz. Bazı kaynaklarda Abdallar hakkında yarı çıplak gezen, serseri derviş zümreleri olmalarından bahsedilmektedir. Ayrıca, Kemal Samancıgil de “Abdallarda kadınlar ehli tarikata karşı örtünmezlerdi. Her yere gidebilirler, her ayine girerlerdi, serbesttiler. Bunlarda iffet ve ismetin manası yok gibidir. Abdalların kadınları herkese karşı açıktır, onların bu konuda anlayışları ve mezhepleri geniştir. Onlarda fuhuş aranmazdı. Kızları kapılarda çalışır, hizmetçilik eder, metres, kapatma, odalık gibi işler görürlerdi” demektedir. Bu gibi yanlış yorumlar Abdalların yaşantılarını tanımadan, aile yapısını bilmeden değerlendirme yapmaktan kaynaklanmaktadır. Abdallar göçebe olmalarından dolayı aileleri ile beraber dolaşmışlardır. Meslekleri icabı sünnetçilik28, demircilik, kalaycılık, nalbantlık, kazancılık, elekçilik, köçeklik, çalgıcılık, oyunculuk, hikâyecilik, sepetçilik, devecilik, davulculuk gibi işlerle uğraşan Abdalların aileleri de kendilerine iştirak etmişlerdir. Hatta kadınlar iş hayatında erkeklerden daha aktif durumlarda olmuşlar, bu da toplumda yanlış yorumlanmıştır, diyebiliriz. Bunun diğer bir nedeni olarak da yaptığı işlerden dolayı Abdal olmayan diğer meslektaşlarıyla karıştırılmış olmaları gösterilebilir. İkinci Mahmut tarafından Yeniçeri Ocağı ile birlikte ortadan kaldırıldıktan sonra Abdülaziz zamanında tekrar serbest bırakılan Bektaşilik, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasıyla, kendisi de gençliğinde Bektaşiliğe ilgisi olan ve bütün tarikatları gizli bir cemiyet olarak kabul eden Mustafa Kemal tarafından yasaklanmıştır. Abdal denilen divane derviş zümrelerinin Türkler arasında yayılmasının sonucu olarak, Anadolu’nun değişik yerlerinde bugün bile bu ismi taşıyan gruplara rastlamaktayız. Yaşayışları Türk, dilleri Türkçe olan saz şairliği ile ün kazanmış davul-zurna ve diğer müzik aletleri çalmakla geçinen bu insanlara halk arasında göçebe çingene denilmekle beraber, onlar buna itiraz edip kendilerinin Abdal, Müslüman, tarikat itibarıyla ise Alevi-Bektaşi olduklarını söylemektedirler. Abdallar genellikle, Denizli, Dinar, Sivas, Amasya, Çorum, Sinancık, İskilip, Merzifon, Mecitözü, Havza, Kırşehir, Konya, Karaman, Mut ve Elmalı yörelerinde yaşamaktadırlar. Daha doğrusu hemen hemen Anadolu’nun bütün coğrafyasına Teber, Çepni, Abdal, Gegel, Guyende gibi isimlerle dağılmışlardır. Bugün Anadolu’nun hemen her köşesinde yer yer Abdal isimli köyler vardır. Bu yerleşim yerlerini Köprülü 30 olarak tespit etmiştir. Buna ilaveten günümüz araştırmacılarından Ali Aksüt ise 138 yerleşim yerinde Abdalların yaşadığını belirtmektedir. Ayrıca Mehmet Eröz’ün tespitlerine göre ise Anadolu’da şu Eftalit (Akhun) oymakları yer almaktadır: Şedit Abdallı (Göktaş)- Ankara; Çokça Abdal (Akgüller)- Tokat; Abdaldamı (Güzelyayla)-Tokat; Budalauşağı (Işıklı)- Malatya; Abdalan (Kaygısız)- Diyarbakır; Abdalan (Sırmalıoya)- Bingöl; Abdalbodu (Yenihayat) – Çorum; Budalauşağı (Söğütlü)- Malatya; Ali Rıza Yalman ise Abdalların soyu hakkında yaptığı araştırmaların neticesinde Abdalları beş gruba ayırmıştır; 1- Fakçılar: Aşirete av avlayan Abdallardır. 2- Tencili Abdalı: Cambazlık, kuyumculuk, üfürükçülük yapan ve böyle geçinen Abdallardır. 3- Beydili Abdalı: Türkmenlere yamak ve yardımcı olan Abdallardır. 4- Gurbet veya Cesis Abdalı: Sepetçi Abdallardır. 5- Karaduman Abdalları: Bunlar Mısırlı İbrahim Paşa’nın iskân beyine, Mısır’dan gönderdiği büyük bir musiki ve raks heyetinin kalıntılarıdır. SONUÇ: Yörükan, Abdallara “Çiftçilik başlıca sanatları olmakla beraber göçebelerinin subaşlarında söğüt gölgelerinde, söğüt dallarından yaptıkları sele, sepet gibi şeyler dolayısıyla” çingene denildiğini oysa A. Vanbery’nin Türk Etnoğrafya ve Etnolojisi adlı kitabında, Abdal Musa Velayetnamesi’ne nazaran bunların Horasan mülkündeki boydan olduklarını Naci Kum Atabeyli belirtmektedir, demektedir. M. Şakir Ülkütaşır ise, ”Anadolu’da eskiden beri yerleşmiş Abdal oymakları vardır. Bugün bu Abdallar kendilerinin Türk ve Müslüman olduklarını ifade ederler. Beydilli boyu ile beraber Karayağmur’un önderliğinde Horasan Erenleri olarak Anadolu’ya geldiklerini söylerler. Bugünkü Anadolu Abdalları, Tahtacılar, Çepniler ve bütün Anadolu Kızılbaşları gibi Babai Türklerinin günümüzdeki bakiyeleridir. Bundan dolayı Abdalları dili ve soyu tamamen farklı olan çingenelerle akraba saymak veya yerleşik çingeneler gibi algılamak kesinlikle doğru değildir” demektedir. Mehmet Eröz Alevilik ve Bektaşiliğin dayandığı kaynakların İslam Tasavvufu ve Türk töresi olduğunu ifade etmektedir. Yanlış yorumlara, şüphe ve dedikodulara sebep olan bazı alevi inanç ve ibadetlerini de yabancı kaynaklar yerine geleneksel Türk dinindeki Şamani unsurlara bağlamak gerektiği üzerinde durmaktadır,37 biz de bu görüşe katılmaktayız. Abdallarla ilgili gerek etnolojik, gerekse tasavvufi anlamda yapılan çalışmalar çoğalmakla birlikte, bu konunun daha iyi anlaşılabilmesi için derinlemesine yapılan çalışmaların artması gerekmektedir. KAYNAKÇA. "Abdal" Dictionnaire Universel, Historique et Comparatif de Toutes des Religions du Monde. Paris, 1848. AKSÜT, Ali. Abdallar. Tarih yok. http://www.turkmensitesi.com/abdallar.html (erişildi: 02 11, 2014). BARKAN, Ömer Lütfi. «İstila Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler.» Vakıflar, no.2, 1942 BAUDIER, Michel. Histoire Generale de la Religions des Turcs. Paris, 1625. BOZKURT, Fuat. Aleviliğin Toplumsal Boyutları. Tekin Yayınları, İstanbul, 1993. «Dictionnaire Universel, Historique et Companatif de Tbutes des Religions du Monde,.» Abdal. Paris,1848. ERÖZ, Mehmet. Eski Türk Dini ve Alevilik-Bektaşilik. Türk Dünyası Araştırma Vakfı, İstanbul, 1992. —. Sosyolojik Yönden Türk Yer Adları. Ankara, 1984. GÜNAY, Ünver ve Harun GÜNGÖR. Türklerin Dini Tarihi. Ocak Yayınları, Ankara, 1997. HANÇERLİOĞLU, Orhan. «"Abdal" İslam İnançları Sözlüğü.» İstanbul, 1971. İPEK, Yasin ve Ender Atalay, Murat Serdar, Harun Işık; Şia'dan Kızılbaşlığa Türklerde Alevilik, Bizim Kitaplar, İstanbul, 2010. KAYA, Doğan. “Abdal” Ansiklopedik Türk Halk Edebiyatı Terimleri Sözlüğü, Akçağ Yayınları, Ankara,2007 KÖPRÜLÜ, Mehmet Fuad. Türk Halk Edebiyatı Araştırmaları Ansiklopedisi. İstanbul, 1935. KURNAZ, Cemal. Türk Halk Şiirlerinin Şekli ve Nev'i. Akçağ Yayınları, Ankara, 1996. NOYAN, Bedri. «Bektaşilik-Alevilik.» 29 Mart 1977. OCAK, A. Yaşar. Babailer İsyanı. Dergâh Yayınları, Ankara,1996. ONAT, Hasan. "Kızılbaşlık Farklılaşması Üzerine" İslamiyet Dergisi, İstanbul, 2006. OYTAM, M. Tevfik. Bektaşiliğin İç Yüzü. İstanbul Maarif Kitap hanesi, İstanbul,1970. PARLAK, Erol. Garip Bülbül Neşet Ertaş. Cilt 1. Demos Yayınları, İstanbul,2013. SAMANCIGİL, Kemal. Bektaşilik Tarihi. Ankara Tecelli Matbaası, İstanbul,1945. TOKEL, Bayram Bilge. Neşet Ertaş Kitabı. Akçağ Yayınları, Ankara,2000. Türkçe Sözlük. Cilt 1.Türk Dil Kurumu, Ankara,1988. TÜRKDOĞAN, Orhan. «Alevi Kimliği.» Türk Dünyası Tarih Dergisi, no. 12 (Şubat 1995). ÜLKÜTAŞIR, M. Şakir. «Abdallar.» Türk Kültürü Dergisi, no. 64 (1968).
Ekleme Tarihi: 30 Kasım 2022 - Çarşamba

Anadolu Abdalları

13 ve 14. yüzyılda Anadolu’da Bektaşilik, Türk Sultanlarının aralarında taht kavgası ettikleri; İlhanlılar ve Haçlıların baskı kurdukları bir dönemde ortaya çıkmıştır. Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra hoca, hacı, sofi, şeyh, derviş adları altında Anadolu’ya akın eden Hoca Ahmet Yesevi anlayışındaki İslam’ı, eski Türk ozanlarına benzer şekilde sazlarıyla davet ederek, kendilerini mürşit seviyesine çıkararak başarılı olmuşlardır.

1. Moğol tehlikesinden sonra doğudan gelerek Anadolu’nun uç bölgelerinde görev yapan ve zaviyelere yerleşen kolonizatör Türk dervişleri, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında büyük rol oynamışlardır.

2 İslam’ın Anadolu’da yayılmasında, Osmanlı Devletinin kurulmasında, İslam’ın Balkanlara ulaşmasında bu gezici derviş, alperen ve abdalların büyük etkinliklerinden söz edilmektedir.

1. ABDALLARIN ANADOLUYA GELİŞİ:

Doğudan gelen şeyh, derviş, nakip, mürşit, şair, âşık, abdal ve seyyahlar hep Türk dilinde söyleyip, şehir ve kasabalardan uzaklarda sürekli İslam’a davette bulunmuşlardır. Bununla beraber, Anadolu’ya Mısır ve Bizans’tan gelen, kendilerine hoca, hacı, sofi, şeyh ve derviş süsü veren gayrı müslim propagandacılar Türklerin inanç birliğini parçalayıp, manevi huzurlarını sarsmaya çalışmışlardır. Hacı Bektaşi Veli bu dönemde ortaya çıkarak, insanların birlik ve beraberlik içinde olmaları için manevi destek vererek bu olumsuzlukları bertaraf etmiştir.

Milletin ve memleketin tehlikelerle, felaketlerle yüz yüze olduğu bir dönemde Anadolu’ya gelen Hacı Bektaşi Veli Sivas, Kayseri, Ankara ve Karaman’ı ziyaret etmiş, Konya’da bir müddet kaldıktan sonra şimdiki adı Hacıbektaş olarak değişmiş olan Sulucakarahöyük’e gelip yerleşmiştir. Burada Horasanlı Baba İlyas’ın oğlu Muhlis Paşa, Ahi teşkilatının kurucusu Ahi Evran ve Şeyh Süleyman’ın yardımı ile Bektaşiliğin temelleri atılmıştır.

15. Yüzyılda Abdallık, Bektaşilik’ten ayrı olmakla beraber, inanç ve erkân bakımından aralarında büyük benzerlikler olduğu görülür. Hacı Bektaş, Abdallar arasında önemli bir mevkiye sahipti ve henüz bu zamana kadar Bektaşileşmemiş olan Abdallar kendilerine “Seyyit Gazi Yetimleri” adını vermekteydiler. Onların Anadolu’da en önemli merkezleri Eskişehir’de bulunan “Seyyit Gazi Tekkesi” idi. Seyyit Gazi Dergâhı Abdalları 15. Asırda Rumeli’dehalk arasında dolaşıp taraftar bularak çoğalmış olup büyüklerine “dede” unvanı vermişlerdir. Bunlar, sakal ve kaşları tıraş edilmiş, o günün genel İslam anlayışına uymayan, özel bayrak açan, kudüm, boynuz, davul, nekkar ve kopuz çalarak toplu halde dolaşan, kimselerdi.

2. DİĞER TARİKATLERLE İLİŞKİLERİ:

Genel kabule göre 15. Yüzyıldan itibaren Kızılbaş, Bektaşi, Tahtacı, Kalenderi, Hurufi, Işık, Haydari, Babai diye anılan Anadolu’da ki yarı göçebe Türkmen gruplarına 19. yüzyıldan itibaren verilen ad “Alevilik” olup Abdallar da bu gruplara dâhil edilmiştir.7 Köprülü’nün de belirttiği üzere, 14. ve 15. yüzyıllarda Abdal, Işık, Torlak, Cavlaki, Mevlevi, Halveti, Haydari, Kalenderi kelimeleri birbirlerinin yerine ad olarak kullanılmıştır. Işık, Torlak, Cavlaki, Mevlevi, Halveti, Haydari ve Kalenderi adlarıyla da anılan heteredoks derviş zümreleri Anadolu’da çoğunlukla Abdal adıyla bilinmekte olup, tarihsellik içinde şu dört ana zümre adı altında gruplaşmıştır; a) Gaziyan-ı Rum b) Ahiyan-ı Rum c) Abdalan-ı Rum d) Baciyan-ı Rum Köprülü’nün aktardığı bu tarihsel bilgi, Şah İsmail (Hatayi)’nin şu mısrasında da kültürel anlamda tezahür etmektedir: “Ezelden dost olanlar evliyaya Ahiler, Gaziler, Abdallar oldu” 8. Konumuzla alakalı olarak Rum Abdalları, Horasan Erenleri adıyla da anılmakta olup an hem dinsel, hem de savaşçı ruhları ile Osmanlı devletinin kuruluşunda büyük yararlar sağlamışlardır. Geyikli Baba, Abdal Musa ve Abdal Kumral gibi isimler yukarıda bahsi geçen Türkmen babalarının en ünlülerinden olup, günümüzdeki ifade ile Alevi inanç dairesinde hayat sürdürdükleri değerlendirmesi yapılabilir.

3. BEKTAŞİLİK VE ABDALLAR:

Bektaşi gelenekleri içinde (Şah, Pir, Matem Ayı gibi) Abdal inançlarını yansıtan bir takım motif ve figürleri görmek mümkündür. Bunu Kaygusuz Abdal’ın Rum Abdalları hakkında söylediği şu şiirde açıkça görebiliriz.

Beğlerimiz Elvan gülün üstüne

Ağlar gelür Şahım Abdal Musa’ya

Urum Abdalları postum eğnine

Bağlar gelür Şahım Abdal Musa’ya

Urum Abdalları gelür dost deyü

Bize yeter abâ hırka postdeyü

Hastalar gelür derman isteyü

Sağlar gelir Pirim Abdal Musa’ya

Her matem ayında kanlar saçarlar

Demine hû deyügülbenk çekerler

Uyandırup hak çırağın yakarlar

Nurlar gelür Pirim Abdal Musa’ya

1557 ve 1572 yılları arasında zamanla bir güç odağı haline gelen ve bu nedenle devlet için tehdit olarak algılandığı için Anadolu ve Rumeli’de kapatılan Seyyit Gazi Tekkesine 1572 yılında bazı şartların yerine getirilmesiyle tekrar açılma izni verilmiştir. 16. yüzyılda Bektaşilik ve Hacı Bektaş tesiri Abdallar arasında kuvvetlenmiş ve Seyyit Gazi Tekkesinden bahsedilirken Bektaşi Abdalları diye de söz edilmeye başlanmıştır. Ankara’da Kayaş yakınlarındaki Hüseyin Gazi Tekkesi ile Yakup Tekkesi Abdallara ait olduğu halde, Evliya Çelebi tarafından Bektaşi Tekkesi olarak adlandırılmıştır. Bu, bize 17. Yüzyılda Bektaşiliğin diğer heterodoks tarikatları da içine alarak güçlendiğini göstermektedir. 18. yüzyıla gelindiğinde artık “Bektaşi Abdalları” tabiri yaygınlaşmış ve Abdal kelimesi Bektaşilik yerine de kullanılmıştır

. Günümüzde Bektaşilik, Hacı Bektaş Veli soyundan gelen Çelebi Bektaşiler ( Çelebiler= Bel oğulları) ve Hacı Bektaş Veli’nin mücerred (hiç evlenmemiş) olduğundan dolayı kendilerini onun yol evladı sayan Babağan Bektaşiler (Babalar= Yol oğulları) olarak iki kısma ayrılmıştır. Rum Abdallarını, Hacı Bektaş Veli’yi kendi tarikatlarının ulularından saymaları ve evlenmeyerek tek başlarına yaşamalarından dolayı Babağan Bektaşilerine benzetenler olsa da bu benzerlik tam ayniyet ifade etmemektedir.

15. ve 16. Asırlarda bilhassa yeniçeri ocağında resmi bir kült özelliği aldıktan sonra, büyük bir nüfuz kazanarak devletin desteğini alan “Bektaşilik”, batı Anadolu’da Rum Gazileri denilen mücahit topluluklar arasına girerek, Osmanlı fetihleriyle Balkanlar’a geçmiş, Tuna kıyılarından Arnavutluk’a kadar çok geniş sahalarda kurduğu tekkelerle Balkanlar’ın İslamlaşmasında büyük rol oynamıştır.

Böylece İslamiyet’in Anadolu’da yayılması ve Balkanlara uzanmasında 17. ve 18. Yüzyıllarda İran, Afganistan, Orta Asya ve Doğu Türkistan’da dilenci, gezici dervişler olarak adlandırılan, kolonizatör Türk dervişlerinin büyük rolleri olmuştur. Anadolu ve Rumeli’de Rum Abdalları ismiyle faaliyet gösteren bu divane dervişler asırlara damgalarını vurmuşlardır.

Medrese ile ilişkileri bulunmayan göçebe Türklere, Türkmen babalarının öğretisi olarak giren Bektaşilik, erkekli-kadınlı bir arada oturmaya karşı olmadığından dolayı Şamaniinancı benimseyen Türkler arasında daha fazla rağbet görmüştür16. Bu geleneksel yapı içinde dinsel bir tören olan “Cem” tinsel bir yapıya dönüşerek toplumu canlı tutmayı başaran güç olmuştur. Alevilik bir din için doğal olan “sonradan benimseyip katılma” geleneğinin dışında kalmış ve merkezi otoriteye karşı tavır koyma geleneğini benimsemiştir. Bu karşı koyma “Babalı” geleneği şeklinde Aleviliğin günümüze kadar uzanan etkileri üzerinde belirleyici rol oynamıştır.

4. BEKTAŞİLİĞİN KOLLARI:

Anadolu Abdallığının etnik ve tasavvufi yapısını birbirinden ayırmak mümkün değildir. İç içe girmiş halde olan bu yapıda tasavvufun açık ve etkin görünen yönüne de kısaca değinmek istiyoruz. Öncelikle Bektaşiliğin Anadolu’daki kollarından bahsedeceğiz. Bir Alevi dede babası olan Bedri Noyan’a göre Bektaşilik iki grupta incelenebilir.

Aleviler, Dedeganlar (Sofiyan kolu): Tahtacı, Kızılbaş, Çepni, Sürek ve Abdal denilen Türklerdir. Soy güden dedeler tarafından yönetilirler.

Bektaşiler ( Babağan Kolu): Ruhani reis olarak Dedebaba unvanı ile Hacı Bektaşi Veli postuna oturan, O’na vekâlet ettiğine inanılan, onun teşkilatına bağlı kimselerin oluşturduğu koldur.

Bektaşilik esasta iki kola ayrılmıştır. Bunlar, Hazreti Pir’in mücerred geçtiğini, hiç dünya evine girmediğini savunan Babağanlar (mücerred) ve Hazreti Pir’in evlenip çocuk sahibi olduğunu savunan müteehhiller (Çelebiler) dir. Babağan kolu Rumeli ve Arnavutluk’ta yayılmış olup, sonradan “Tarikat-ı Nazenin” adını da almıştır. Anadolu ve İstanbul’da varlıklarını sürdürmüşlerdir. Babağan kolunun dal budak salamamasına rağmen, çelebiler Anadolu’da beş, altı kola ayrılmış ve bu suretle Bektaşilikteki diğer kollar ortaya çıkmıştır. Halk, Anadolu’da vücut bulan bu kollara, topyekûn “Kızılbaş” adını vermiştir. Hepsi de Hacıbektaş Veli’ye ve Çelebilere saygı göstermekte olan bu kolların, genellikle köylerinde veya yakınlarındaki bir veli veya yatırı mürşit olarak tanıdıkları görülmektedir.

Bektaşilik Anadolu’da belli başlı şu kollara ayrılmıştır;

1. Tahtacılar

2. Çepniler

3. Köy Bektaşileri

4. Abdallar

5. Hudadalı ve Mürseliler

6. Mücerredlik

7. Müteşşerriler

Anadolu’da Bektaşilikle iç içe yaşayan zamanla Bektaşilik içine giren ve onunla etkileşen bazı tarikatlar vardır. Bektaşiliğin etkilendiği dini düşünce akımları başlıca;

1. Hurufilik

2. Ademperestlik (Merdumperestlik)

3. Alevilik

4. Batınilik

5. İmamiye

6. Şiilik biçiminde kendini gösterir.

Tasavvufta veya Bektaşilikte Abdal, güzel ve yüksek bir mana ifade etmektedir. Tebdil olmak, değişmek, bir merhaleden diğer bir merhaleye atlamak, kabuğunu bırakıp ruha sinmek, ruhu için nefsini bedel olarak vermek yani ölmeden önce ölmek, abit, zahit veli, sofu, derviş demektir20. Etnik ayrımın dışında kalan bu Abdallığı Kemteri’nin aşağıdaki dörtlüklerinde görebiliriz.

Abdallığın binasını sorarsan

Evvela Muhammed Ali Abdaldır

Hakikat ilminin aslın ararsan

Cümle Ululardan Ulu Abdaldır

Muhammed kırklarda bir hayal gördü

Bu ne hayal deyüp künhüne erdi

Firdevsîâlâdan içeri girdi

Öter bülbüller gülü Abdaldır

Muhammed kırklara beli bes dedi

Ali’yi görünce Allah dost dedi

Muhammed de Abdal olmak istedi

Üçler, beşler, kırklar yolu Abdaldır

Ben bu Abdallıktan geriye kalman

Tuttum Abdallığı elimden salman

Hem Hatice, hem Fatıma,

hem Selman Kemer bestelerin beli Abdaldır…

Yedi kıtalık bu şiirde Muhammed, Ehlibeyt, Oniki İmam, Seyyid Battalgazi, Abdulvehhab ve Hacı Bektaşı Veli Abdal olarak anlatılmıştır. Sersem Abdal da bir şiirinde Abdallığı şöyle tanımlamaktadır.

İmamlara temennamı yitirdim

Tavafın kabuldür Abdal dediler

Kırklar ile bir meydanda oturdum

Tavafın kabuldür Abdal dediler

Hızır elim aldı arş’a götürdü

Bir saatte Kerbela’ya yetirdi

Ol demde melekler şerbet getirdi

Tavafın kabuldür Abdal dediler

Dertli Baba da şiirinde Abdallığı şu şekilde ifade etmiştir;

Girme Zahidbezmine,

görme mürai yüzlerin Dergah-ı

Abdal’a gir de bezm-i hasullahı gör

Dön ziyaret eyleme İbrahim’in Bünyâdını

Dertlinin gönlün ziyaret eyle Beytullahı gör

Gevheri’nin şiirinde ise Abdallık şöyle tanımlanır;

Varıp yaslanayım Hacı Bektaş’a Abdalın olayım çullar içinde

Urum Abdalları hakkındaki bir başka şiir de şöyledir;

Biz Urum Abdallarıyız

Maksudumuz yardır

bizim Geçtik ziynet Kâbe’sinden Gencinemiz erdir

bizim Daim kılarız biz zârı Çarheyleriz

elde varı Dost yoluna verdik seri

Münkirimiz hürdür bizim Aşk bülbülüyüz öteriz

Rah-ı Hakka yüz tutarız.

Ma’na gevheri satarız

Müşterimiz vardır bizim.

Üstuvayı gözler gözüm

Seb-ulmesanidir yüzüm

Enelhakk’kı söyler sözüm Mi’racımız vardır bizim.

Haber aldık Muhammed’den

Geçmeyiz zat-u sıfattan Balım nihan sözler zattan İrşadımız sırdır bizim..

Yukarıda zikredilen şiirlerde görüldüğü üzere, Abdallık tabirinin kılık kıyafet, otorite ve vakarla hiçbir ilgisi yoktur. Abdallık; zenginlik, fakirlik, giyim, kuşam gibi izafi kaygılardan arınmış bir gönül işidir. Abdallık, Arif-i Nefs olmak veya ölmeden evvel ölüp, dirilmek veya Abdal olup hakka vuslat etmek gibi tabirlerin delili, özge bir âlem, ilahi bir aşk ve şevke dayanan manevi bir halet-i ruhiyedir.

5-GÜNÜMÜZDE ANADOLU ABDALLARI:

Burada Abdallara atfedilen bazı yanlış ithamlara da değinmekte yarar görmekteyiz. Bazı kaynaklarda Abdallar hakkında yarı çıplak gezen, serseri derviş zümreleri olmalarından bahsedilmektedir. Ayrıca, Kemal Samancıgil de “Abdallarda kadınlar ehli tarikata karşı örtünmezlerdi. Her yere gidebilirler, her ayine girerlerdi, serbesttiler. Bunlarda iffet ve ismetin manası yok gibidir. Abdalların kadınları herkese karşı açıktır, onların bu konuda anlayışları ve mezhepleri geniştir. Onlarda fuhuş aranmazdı. Kızları kapılarda çalışır, hizmetçilik eder, metres, kapatma, odalık gibi işler görürlerdi” demektedir. Bu gibi yanlış yorumlar Abdalların yaşantılarını tanımadan, aile yapısını bilmeden değerlendirme yapmaktan kaynaklanmaktadır. Abdallar göçebe olmalarından dolayı aileleri ile beraber dolaşmışlardır. Meslekleri icabı sünnetçilik28, demircilik, kalaycılık, nalbantlık, kazancılık, elekçilik, köçeklik, çalgıcılık, oyunculuk, hikâyecilik, sepetçilik, devecilik, davulculuk gibi işlerle uğraşan Abdalların aileleri de kendilerine iştirak etmişlerdir. Hatta kadınlar iş hayatında erkeklerden daha aktif durumlarda olmuşlar, bu da toplumda yanlış yorumlanmıştır, diyebiliriz. Bunun diğer bir nedeni olarak da yaptığı işlerden dolayı Abdal olmayan diğer meslektaşlarıyla karıştırılmış olmaları gösterilebilir.

İkinci Mahmut tarafından Yeniçeri Ocağı ile birlikte ortadan kaldırıldıktan sonra Abdülaziz zamanında tekrar serbest bırakılan Bektaşilik, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasıyla, kendisi de gençliğinde Bektaşiliğe ilgisi olan ve bütün tarikatları gizli bir cemiyet olarak kabul eden Mustafa Kemal tarafından yasaklanmıştır.

Abdal denilen divane derviş zümrelerinin Türkler arasında yayılmasının sonucu olarak, Anadolu’nun değişik yerlerinde bugün bile bu ismi taşıyan gruplara rastlamaktayız. Yaşayışları Türk, dilleri Türkçe olan saz şairliği ile ün kazanmış davul-zurna ve diğer müzik aletleri çalmakla geçinen bu insanlara halk arasında göçebe çingene denilmekle beraber, onlar buna itiraz edip kendilerinin Abdal, Müslüman, tarikat itibarıyla ise Alevi-Bektaşi olduklarını söylemektedirler. Abdallar genellikle, Denizli, Dinar, Sivas, Amasya, Çorum, Sinancık, İskilip, Merzifon, Mecitözü, Havza, Kırşehir, Konya, Karaman, Mut ve Elmalı yörelerinde yaşamaktadırlar. Daha doğrusu hemen hemen Anadolu’nun bütün coğrafyasına Teber, Çepni, Abdal, Gegel, Guyende gibi isimlerle dağılmışlardır.

Bugün Anadolu’nun hemen her köşesinde yer yer Abdal isimli köyler vardır. Bu yerleşim yerlerini Köprülü 30 olarak tespit etmiştir.

Buna ilaveten günümüz araştırmacılarından Ali Aksüt ise 138 yerleşim yerinde Abdalların yaşadığını belirtmektedir.

Ayrıca Mehmet Eröz’ün tespitlerine göre ise Anadolu’da şu Eftalit (Akhun) oymakları yer almaktadır:

Şedit Abdallı (Göktaş)- Ankara; Çokça Abdal (Akgüller)- Tokat; Abdaldamı (Güzelyayla)-Tokat; Budalauşağı (Işıklı)- Malatya; Abdalan (Kaygısız)- Diyarbakır; Abdalan (Sırmalıoya)- Bingöl; Abdalbodu (Yenihayat) – Çorum; Budalauşağı (Söğütlü)- Malatya;

Ali Rıza Yalman ise Abdalların soyu hakkında yaptığı araştırmaların neticesinde Abdalları beş gruba ayırmıştır;

1- Fakçılar: Aşirete av avlayan Abdallardır.

2- Tencili Abdalı: Cambazlık, kuyumculuk, üfürükçülük yapan ve böyle geçinen Abdallardır.

3- Beydili Abdalı: Türkmenlere yamak ve yardımcı olan Abdallardır.

4- Gurbet veya Cesis Abdalı: Sepetçi Abdallardır.

5- Karaduman Abdalları: Bunlar Mısırlı İbrahim Paşa’nın iskân beyine, Mısır’dan gönderdiği büyük bir musiki ve raks heyetinin kalıntılarıdır.

SONUÇ:

Yörükan, Abdallara “Çiftçilik başlıca sanatları olmakla beraber göçebelerinin subaşlarında söğüt gölgelerinde, söğüt dallarından yaptıkları sele, sepet gibi şeyler dolayısıyla” çingene denildiğini oysa A. Vanbery’nin Türk Etnoğrafya ve Etnolojisi adlı kitabında, Abdal Musa Velayetnamesi’ne nazaran bunların Horasan mülkündeki boydan olduklarını Naci Kum Atabeyli belirtmektedir, demektedir.

M. Şakir Ülkütaşır ise, ”Anadolu’da eskiden beri yerleşmiş Abdal oymakları vardır. Bugün bu Abdallar kendilerinin Türk ve Müslüman olduklarını ifade ederler. Beydilli boyu ile beraber Karayağmur’un önderliğinde Horasan Erenleri olarak Anadolu’ya geldiklerini söylerler. Bugünkü Anadolu Abdalları, Tahtacılar, Çepniler ve bütün Anadolu Kızılbaşları gibi Babai Türklerinin günümüzdeki bakiyeleridir. Bundan dolayı Abdalları dili ve soyu tamamen farklı olan çingenelerle akraba saymak veya yerleşik çingeneler gibi algılamak kesinlikle doğru değildir” demektedir.

Mehmet Eröz Alevilik ve Bektaşiliğin dayandığı kaynakların İslam Tasavvufu ve Türk töresi olduğunu ifade etmektedir. Yanlış yorumlara, şüphe ve dedikodulara sebep olan bazı alevi inanç ve ibadetlerini de yabancı kaynaklar yerine geleneksel Türk dinindeki Şamani unsurlara bağlamak gerektiği üzerinde durmaktadır,37 biz de bu görüşe katılmaktayız. Abdallarla ilgili gerek etnolojik, gerekse tasavvufi anlamda yapılan çalışmalar çoğalmakla birlikte, bu konunun daha iyi anlaşılabilmesi için derinlemesine yapılan çalışmaların artması gerekmektedir.

KAYNAKÇA.

"Abdal" Dictionnaire Universel, Historique et Comparatif de Toutes des Religions du Monde. Paris, 1848. AKSÜT, Ali. Abdallar. Tarih yok. http://www.turkmensitesi.com/abdallar.html (erişildi: 02 11, 2014). BARKAN, Ömer Lütfi. «İstila Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler.» Vakıflar, no.2, 1942 BAUDIER, Michel. Histoire Generale de la Religions des Turcs. Paris, 1625. BOZKURT, Fuat. Aleviliğin Toplumsal Boyutları. Tekin Yayınları, İstanbul, 1993. «Dictionnaire Universel, Historique et Companatif de Tbutes des Religions du Monde,.» Abdal. Paris,1848. ERÖZ, Mehmet. Eski Türk Dini ve Alevilik-Bektaşilik. Türk Dünyası Araştırma Vakfı, İstanbul, 1992. —. Sosyolojik Yönden Türk Yer Adları. Ankara, 1984. GÜNAY, Ünver ve Harun GÜNGÖR. Türklerin Dini Tarihi. Ocak Yayınları, Ankara, 1997. HANÇERLİOĞLU, Orhan. «"Abdal" İslam İnançları Sözlüğü.» İstanbul, 1971. İPEK, Yasin ve Ender Atalay, Murat Serdar, Harun Işık; Şia'dan Kızılbaşlığa Türklerde Alevilik, Bizim Kitaplar, İstanbul, 2010. KAYA, Doğan. “Abdal” Ansiklopedik Türk Halk Edebiyatı Terimleri Sözlüğü, Akçağ Yayınları, Ankara,2007 KÖPRÜLÜ, Mehmet Fuad. Türk Halk Edebiyatı Araştırmaları Ansiklopedisi. İstanbul, 1935. KURNAZ, Cemal. Türk Halk Şiirlerinin Şekli ve Nev'i. Akçağ Yayınları, Ankara, 1996. NOYAN, Bedri. «Bektaşilik-Alevilik.» 29 Mart 1977. OCAK, A. Yaşar. Babailer İsyanı. Dergâh Yayınları, Ankara,1996. ONAT, Hasan. "Kızılbaşlık Farklılaşması Üzerine" İslamiyet Dergisi, İstanbul, 2006. OYTAM, M. Tevfik. Bektaşiliğin İç Yüzü. İstanbul Maarif Kitap hanesi, İstanbul,1970. PARLAK, Erol. Garip Bülbül Neşet Ertaş. Cilt 1. Demos Yayınları, İstanbul,2013. SAMANCIGİL, Kemal. Bektaşilik Tarihi. Ankara Tecelli Matbaası, İstanbul,1945. TOKEL, Bayram Bilge. Neşet Ertaş Kitabı. Akçağ Yayınları, Ankara,2000. Türkçe Sözlük. Cilt 1.Türk Dil Kurumu, Ankara,1988. TÜRKDOĞAN, Orhan. «Alevi Kimliği.» Türk Dünyası Tarih Dergisi, no. 12 (Şubat 1995). ÜLKÜTAŞIR, M. Şakir. «Abdallar.» Türk Kültürü Dergisi, no. 64 (1968).

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.