whatsapp
Mehmet Kiraz
Köşe Yazarı
Mehmet Kiraz
 

Osmanlıda tarikatlara ilk tepki

Osmanlıda tarikatlara ilk tepki Osmanlı selefiliği ve kadızadeliler hareketi IV. Murad, Sultan İbrâhim ve IV. Mehmed devirlerinde ortaya çıkmış olan Kadızâdeliler hareketi, adını IV. Murad döneminin vâizlerinden Kadızâde Mehmed Efendi’den (ö. 1045/1635) almıştır. Mehmed Efendi ile dönemin tanınmış Halvetî şeyhlerinden Abdülmecid Sivâsî arasında önce fikrî seviyede başlayan tartışmalar, sosyal ve dinî hayat yanında devletin ana kurumlarını da etkisi altına alacak gelişmelere zemin hazırlamıştır. Kadızâde Mehmed Efendi ve onun takipçileri, Hz. Peygamber döneminden sonra ortaya çıkan birtakım âdet ve uygulamaları bid‘at olarak nitelemiş ve şiddetle reddetmiştir. Dolayısıyla Kadızâdeliler hareketinin amacı, İslâm’ı Kur’ân-ı Kerîm ve Resûl-i Ekrem’in sünneti dışındaki bid‘at sayılan unsurlardan arındırmak ve bu anlayışı devletin bütün kademelerine yaymak olarak nitelendirilebilir. Tarihte bu tür hareketlerin genellikle bunalımlı sosyal ve siyasal şartlarda ortaya çıkmış olması gibi Kadızâdeliler hareketi de Osmanlı Devleti’nin XVII. yüzyılda içinde bulunduğu karışıklıklar, merkezî idaredeki zaaflar, artan ekonomik bozukluklar, Avrupa ve İran ile olan sürekli savaşlar ve toprak kaybı, yoğun nüfus hareketleri ve çıkan isyanlar gibi bir istikrarsızlık ortamı içerisinde doğup gelişme imkânı bulmuştur. Kadızâdeliler’in fikrî seviyedeki lideri İbn Teymiyye mektebinden etkilenen Birgivî Mehmed Efendi’dir (ö. 981/1573). Onun en önemli eserlerinden Türkçe bir ilmihal kitabı olan Risâle-i Birgivî (Vasiyetnâme) Kadızâdeliler arasında yaygın biçimde okunmuştur. Birgivî’nin Arapça yazdığı eṭ-Ṭarîḳatü’l-Muḥammediyye ise dinî, ahlâkî ve tasavvufî konuları kapsayan ve üzerine çeşitli şerhler yazılan meşhur bir eserdir. Birgivî’de görülen İbn Teymiyye’nin etkisi Kadızâde Mehmed Efendi’nin eserlerinde de dikkat çeker. Mehmed Efendi’nin, İbn Teymiyye’nin es-Siyâsetü’ş-şerʿiyye fî ıṣlâḥi’r-râʿî ve’r-raʿiyye adlı kitabının genişletilmiş Türkçe tercümesi olan Tâcü’r-resâil ve minhâcü’l-vesâil’i hazırlamış olması bu tesiri açıkça gösterir. Ancak fikrî seviyede başlayan bu hareket ilerleyen safhalarında Kadızâdeliler’in tarikat ehline ve devlete karşı tavırlarıyla nitelik değiştirmiştir. Mehmed Efendi 990’da (1582) Balıkesir’de doğdu, babası kadı olduğu için Kadızâde lakabıyla anıldı. Gençliğinde Balıkesir’de bir müddet Birgivî’nin talebelerinden ders okudu, ardından İstanbul’a geldi ve tahsilini burada tamamladı. Kısa bir süre sonra İstanbul’da Tercüman Tekkesi şeyhi ve Halvetî tarikatına mensup olan Ömer Efendi’ye intisap etti. Fakat tasavvufun mizacına ve fikirlerine uymadığı gerekçesiyle bu yolu bırakarak önce Fâtih Camii’nde, daha sonra 1041’de (1631-32) tayin edildiği Ayasofya Camii’nde ders ve vaaz vermeye başladı, şöhreti kısa sürede yayıldı. Kâtib Çelebi 1038’de (1628-29) Kadızâde’nin Fâtih Camii’ndeki vaazlarını dinlediğini belirtir. XVII. yüzyıla gelindiğinde bunlara yeni konular eklenmiştir. Özellikle bu asırda “Kadızadeliler” denilen vaizler zümresiyle tasavvuf ehli arasında birçok konuda çetin tartışma ve kavgalar yaşanmıştır. Adını Sultan IV. Murad dönemi vaizi Kadızade Mehmed Efendi'den (ö. 1635) alan Kadızadeliler hareketinin ilk kıvılcımları önce camilerde ve padişah meclislerinde tartışma seviyesinde ortaya çıkmıştır. Örneğin Mehmed Efendi ile dönemin tanınmış Halvetî şeyhi Abdülmecid Sivasî arasında, “Eşyanın tesbihi hâl ile mi yoksa kâl (söz) ile midir?” tartışması vaaz kürsüsünden padişah huzuruna kadar taşınmıştır. Ancak Kadızade ile Sivasî arasında cereyan eden tartışma konularının tamamı tasavvufla ilgili değildir. Aksine tasavvuf meseleleriyle birlikte bunların bir kısmı doğrudan dinî inanış ve ibadetlerle, bir kısmı da sosyal ve siyasi hayatla ilgiliydi. O dönemde cereyan eden tartışma konularını şu şekilde sıralamak mümkündür: 1. Sufîlerin sema ve devran şeklinde zikretmeleri ve musikinin caiz olup olmadığı, 2. Hızır'ın hayatta olup olmadığı, 3. Firavun'un imanla ölüp ölmediği, 4. Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin kâfir sayılıp sayılmayacağı, 5. Kabir ziyaretinin caiz olup olmadığı, 6. Regaip, Berat ve Kadir gibi mübarek gecelerde cemaatle nafile namaz kılınıp kılınamayacağı, 7. Namazlardan sonra musafaha etme, el etek öpme, selam verirken eğilme gibi davranışların caiz olup olmadığı, 8. Ezan, mevlit ve Kur'an-ı Kerim'in makamla okunmasının caiz olup olmadığı, 9. Hz. Muhammed ve sahabenin isimleri geçtiği zaman “sallallahu aleyhi ve sellem” (tasliye) ve “radıyallahu anh” (tarziye) demenin meşru olup olmadığı, 10. Resul-i Ekrem'in anne ve babasının imanla vefat edip etmediği, 11. Hz. Hüseyin'in şehadetine sebep olan Yezid'e lanet edilip edilemeyeceği, 12. Hz. Peygamber'den sonra ortaya çıkan şeyleri terk etmenin şart olup olmadığı, 13. Tütün ve kahve gibi keyif verici maddelerin kullanılmasının haram olup olmadığı, 14. Matematik, felsefe gibi akli ilimleri okumanın caiz olup olmadığı, 15. Rüşvet almanın mahiyeti ve hükmü. Kadızadeliler hareketinin ikinci safhasında liderliği, Mehmed Efendi'nin yanında yetişerek Ayasofya Camii vaizliğine kadar yükselmiş olan Üstüvânî Mehmed Efendi üstlendi. Sultan IV. Mehmed'in hocası Reyhan Ağa'nın himayesiyle Has Oda'da padişaha vaazlar veren ve “padişah şeyhi” olarak şöhret kazanan Üstüvanî Mehmed Efendi ve çevresindeki vaizler zümresi sarayda büyük nüfuz elde ettiler. Bunlar, sahip oldukları bu güçle tasavvuf ehline karşı sert tavırlarını sürdürerek cami kürsülerinden halkı tahrik ediyorlardı. Öte yandan hareketin ikinci safhasında sufîlerin lideri Abdülmecid Sivasî'nin yeğeni ve halifesi Abdülahad Nuri olmuştu. Kadızadeliler sufilere karşı fikir tartışmalarında fazla başarılı olamayınca bazı olaylara sebebiyet verdiler. İlk olarak 1651'de Sadrazam Melek Ahmed Paşa'dan bir “buyruldu” alıp Demirkapı yakınlarındaki Halvetî Tekkesi'ni basarak devran eden dervişleri dağıttılar. Daha sonra bir müddet sükûnet sağlandıysa da bu defa Üstüvanî Mehmed Efendi'nin liderliğinde Şeyhülislam Bahaî Mehmed Efendi'den sema ve devranın haram olduğuna dair bir fetva aldılar. Kadızadelilerin saraydaki nüfuzu, destekçilerinin çoğunun katledildiği Çınar Vakası'na (1656 Vak'a-i Vakvakıye) kadar sürdü. Köprülü Mehmed Paşa'nın sadaretinin sekizinci günü Fatih Camii'nde müezzinler Cuma namazı sırasında na‘t-ı şerif okurken Kadızadeliler bunlara engel olmak için harekete geçtiler, fakat bu teşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlandı. Daha sonra Kadızadeliler toplanarak İstanbul'da bulunan bütün tekkeleri yıkmaya, rastladıkları dervişlere “tecdid-i iman” teklif edip kabul etmeyenleri öldürmeye, hep birlikte padişaha gidip bidatları kaldırmak için izin istemeye, selatin camilerinde tek minare kalacak şekilde diğer minareleri yıkmaya karar verdiler. Ertesi gün ellerinde taşlar ve sopalarla taraftarlarını toplayarak Fatih Camii'nde bir araya geldiler. Bunun üzerine sadrazam, padişahtan Kadızadelilerin katli için ferman aldı. Ancak bu ceza daha sonra sürgüne çevrildi. döneminde üçüncü safha başladı. 1663'te İstanbul'a gelen Vanî Efendi, Sultan Selim Camii'nde vaaz vermeye başladı. Sultan IV. Mehmed'in himayesiyle önce padişahın, ardından Şehzade Mustafa'nın hocası oldu. Padişah ve sadrazamın üzerindeki etkisiyle saraydaki nüfuzu artan Vanî Mehmed Efendi sufîlere karşı tavır aldı. 1666'da Mevlevîlerin yaptığı sema ve Halvetî dervişlerinin Kadızadeliler tarafından “tahta tepmek” olarak adlandırılan ayinleri onun etkisiyle padişah tarafından yasaklandı. Vanî Mehmed Efendi'nin karşı çıktığı diğer bir uygulama olan kabir ziyareti de 1667 yılında padişahın emriyle yasaklanmıştır. Kadızâdeliler, İbn Teymiyye’nin ve onun mektebine mensup olan Birgivî’nin fikirlerinden etkilenmekle birlikte tartıştıkları konular genellikle düzenli ve sistemli bir programa dayanmayıp halk arasında yaygın olan inanç ve düşüncelere tepki mahiyetindeydi. Bu meselelerin çoğu ve bid‘at konusu aslında yeni bir durum olmayıp daha önce İslâm âlimleri arasında tartışılmış ve çeşitli eserlerde genişçe işlenmiştir. Kadızâdeliler, yaşadıkları dönemde tenkit ettikleri meselelere tasfiyeci bir tutumla yaklaşıp bütün bid‘atları gerekirse şiddet kullanarak ortadan kaldırmayı amaçlamışlardı. Ancak emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker prensibini zorla uygulamaya çalışmaları devlet düzenine tehdit teşkil edince siyasî otorite buna izin vermemiştir. Bu Selefiyyeci hareketin benzerlerine Osmanlı Devleti’nin diğer bölgelerinde değişik zamanlarda rastlamak mümkündür.  Mehmet KİRAZ kaynakca: -Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi, Ravzatü’l-ebrâr, Bulak 1248, s. 501, 598, 607. -Solakzâde, Târih, s. 752-754. -Kâtib Çelebi, Fezleke, II, 154-155, 197, 383. -a.mlf., Mîzânü’l-hak fî ihtiyâri’l-ehak (s.nşr. Orhan Şaik Gökyay), İstanbul 1980. -Abdurrahman Abdi Paşa, Vekāyi‘nâme-i Sultân Mehmed Râbi‘, Süleymaniye Ktp., Hafîd Efendi, nr. 250, vr. 22b, 49a, 107b, 125a, 129a, 152b. -Mehmed Nazmi Efendi, Hediyyetü’l-ihvân, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 2413, vr. 87a-88a. -Naîmâ, Târih, III, 163-164; V, 264-270; VI, 218-225, 226-230. -Râşid, Târih, I, 134, 139, 483. -Barkan, Kanunlar, s. 351-352. -Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/1, s. 343-366. -Necati Öztürk, Islamic Orthodoxy Among the Ottomans in the ----Seventeenth Century with Special Reference to the Qadi-Zade Movement (doktora tezi, 1981), Edinburgh University. -M. C. Zilfi, The Politics of Piety: The Ottoman Ulema in the Post-Classical Age (1600-1800), Minneapolis 1988. -a.mlf., “The Kadızadelis: Discordant Revivalism in Seventeenth-Century Istanbul”, JNES, XLV/4 (1986), s. 251-269. -Semiramis Çavuşoğlu, The Kadızadeli Movement: An Attempt of Şeri’at-Minded Reform in the Ottoman Empire (doktora tezi, 1990), Princeton University. -Ahmet Yaşar Ocak, “Din”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi (ed. Ekmeleddin İhsanoğlu), İstanbul 1998, s. 154-157. -a.mlf., “XVII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Dinde Tasfiye (Püritanizm) Teşebbüslerine Bir Bakış: Kadızâdeliler Hareketi”, TKA, XVII-XXI/1-2 (1983), s. 208-226. -Cengiz Gündoğdu, “XVII. Yüzyılda Tekke-Medrese Münâsebetleri Açısından Sivâsîler – Kadı-zâdeliler Mücâdelesi”, İLAM Araştırma Dergisi, III/1, İstanbul 1998, s. 37-72. -Peçuylu İbrâhim, Târih, I, 363-365, 467; II, 357-358.
Ekleme Tarihi: 04 Haziran 2024 - Salı

Osmanlıda tarikatlara ilk tepki

Osmanlıda tarikatlara ilk tepki Osmanlı selefiliği ve kadızadeliler hareketi

IV. Murad, Sultan İbrâhim ve IV. Mehmed devirlerinde ortaya çıkmış olan Kadızâdeliler hareketi, adını IV. Murad döneminin vâizlerinden Kadızâde Mehmed Efendi’den (ö. 1045/1635) almıştır. Mehmed Efendi ile dönemin tanınmış Halvetî şeyhlerinden Abdülmecid Sivâsî arasında önce fikrî seviyede başlayan tartışmalar, sosyal ve dinî hayat yanında devletin ana kurumlarını da etkisi altına alacak gelişmelere zemin hazırlamıştır.

Kadızâde Mehmed Efendi ve onun takipçileri, Hz. Peygamber döneminden sonra ortaya çıkan birtakım âdet ve uygulamaları bid‘at olarak nitelemiş ve şiddetle reddetmiştir. Dolayısıyla Kadızâdeliler hareketinin amacı, İslâm’ı Kur’ân-ı Kerîm ve Resûl-i Ekrem’in sünneti dışındaki bid‘at sayılan unsurlardan arındırmak ve bu anlayışı devletin bütün kademelerine yaymak olarak nitelendirilebilir. Tarihte bu tür hareketlerin genellikle bunalımlı sosyal ve siyasal şartlarda ortaya çıkmış olması gibi Kadızâdeliler hareketi de Osmanlı Devleti’nin XVII. yüzyılda içinde bulunduğu karışıklıklar, merkezî idaredeki zaaflar, artan ekonomik bozukluklar, Avrupa ve İran ile olan sürekli savaşlar ve toprak kaybı, yoğun nüfus hareketleri ve çıkan isyanlar gibi bir istikrarsızlık ortamı içerisinde doğup gelişme imkânı bulmuştur.

Kadızâdeliler’in fikrî seviyedeki lideri İbn Teymiyye mektebinden etkilenen Birgivî Mehmed Efendi’dir (ö. 981/1573). Onun en önemli eserlerinden Türkçe bir ilmihal kitabı olan Risâle-i Birgivî (Vasiyetnâme) Kadızâdeliler arasında yaygın biçimde okunmuştur. Birgivî’nin Arapça yazdığı eṭ-Ṭarîḳatü’l-Muḥammediyye ise dinî, ahlâkî ve tasavvufî konuları kapsayan ve üzerine çeşitli şerhler yazılan meşhur bir eserdir. Birgivî’de görülen İbn Teymiyye’nin etkisi Kadızâde Mehmed Efendi’nin eserlerinde de dikkat çeker. Mehmed Efendi’nin, İbn Teymiyye’nin es-Siyâsetü’ş-şerʿiyye fî ıṣlâḥi’r-râʿî ve’r-raʿiyye adlı kitabının genişletilmiş Türkçe tercümesi olan Tâcü’r-resâil ve minhâcü’l-vesâil’i hazırlamış olması bu tesiri açıkça gösterir. Ancak fikrî seviyede başlayan bu hareket ilerleyen safhalarında Kadızâdeliler’in tarikat ehline ve devlete karşı tavırlarıyla nitelik değiştirmiştir.

Mehmed Efendi 990’da (1582) Balıkesir’de doğdu, babası kadı olduğu için Kadızâde lakabıyla anıldı. Gençliğinde Balıkesir’de bir müddet Birgivî’nin talebelerinden ders okudu, ardından İstanbul’a geldi ve tahsilini burada tamamladı. Kısa bir süre sonra İstanbul’da Tercüman Tekkesi şeyhi ve Halvetî tarikatına mensup olan Ömer Efendi’ye intisap etti. Fakat tasavvufun mizacına ve fikirlerine uymadığı gerekçesiyle bu yolu bırakarak önce Fâtih Camii’nde, daha sonra 1041’de (1631-32) tayin edildiği Ayasofya Camii’nde ders ve vaaz vermeye başladı, şöhreti kısa sürede yayıldı. Kâtib Çelebi 1038’de (1628-29) Kadızâde’nin Fâtih Camii’ndeki vaazlarını dinlediğini belirtir.

XVII. yüzyıla gelindiğinde bunlara yeni konular eklenmiştir. Özellikle bu asırda “Kadızadeliler” denilen vaizler zümresiyle tasavvuf ehli arasında birçok konuda çetin tartışma ve kavgalar yaşanmıştır. Adını Sultan IV. Murad dönemi vaizi Kadızade Mehmed Efendi'den (ö. 1635) alan Kadızadeliler hareketinin ilk kıvılcımları önce camilerde ve padişah meclislerinde tartışma seviyesinde ortaya çıkmıştır. Örneğin Mehmed Efendi ile dönemin tanınmış Halvetî şeyhi Abdülmecid Sivasî arasında, “Eşyanın tesbihi hâl ile mi yoksa kâl (söz) ile midir?” tartışması vaaz kürsüsünden padişah huzuruna kadar taşınmıştır. Ancak Kadızade ile Sivasî arasında cereyan eden tartışma konularının tamamı tasavvufla ilgili değildir. Aksine tasavvuf meseleleriyle birlikte bunların bir kısmı doğrudan dinî inanış ve ibadetlerle, bir kısmı da sosyal ve siyasi hayatla ilgiliydi. O dönemde cereyan eden tartışma konularını şu şekilde sıralamak mümkündür:

1. Sufîlerin sema ve devran şeklinde zikretmeleri ve musikinin caiz olup olmadığı,

2. Hızır'ın hayatta olup olmadığı,

3. Firavun'un imanla ölüp ölmediği,

4. Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin kâfir sayılıp sayılmayacağı,

5. Kabir ziyaretinin caiz olup olmadığı,

6. Regaip, Berat ve Kadir gibi mübarek gecelerde cemaatle nafile namaz kılınıp kılınamayacağı,

7. Namazlardan sonra musafaha etme, el etek öpme, selam verirken eğilme gibi davranışların caiz olup olmadığı,

8. Ezan, mevlit ve Kur'an-ı Kerim'in makamla okunmasının caiz olup olmadığı,

9. Hz. Muhammed ve sahabenin isimleri geçtiği zaman “sallallahu aleyhi ve sellem” (tasliye) ve “radıyallahu anh” (tarziye) demenin meşru olup olmadığı,

10. Resul-i Ekrem'in anne ve babasının imanla vefat edip etmediği,

11. Hz. Hüseyin'in şehadetine sebep olan Yezid'e lanet edilip edilemeyeceği,

12. Hz. Peygamber'den sonra ortaya çıkan şeyleri terk etmenin şart olup olmadığı,

13. Tütün ve kahve gibi keyif verici maddelerin kullanılmasının haram olup olmadığı,

14. Matematik, felsefe gibi akli ilimleri okumanın caiz olup olmadığı,

15. Rüşvet almanın mahiyeti ve hükmü.

Kadızadeliler hareketinin ikinci safhasında liderliği, Mehmed Efendi'nin yanında yetişerek Ayasofya Camii vaizliğine kadar yükselmiş olan Üstüvânî Mehmed Efendi üstlendi. Sultan IV. Mehmed'in hocası Reyhan Ağa'nın himayesiyle Has Oda'da padişaha vaazlar veren ve “padişah şeyhi” olarak şöhret kazanan Üstüvanî Mehmed Efendi ve çevresindeki vaizler zümresi sarayda büyük nüfuz elde ettiler. Bunlar, sahip oldukları bu güçle tasavvuf ehline karşı sert tavırlarını sürdürerek cami kürsülerinden halkı tahrik ediyorlardı. Öte yandan hareketin ikinci safhasında sufîlerin lideri Abdülmecid Sivasî'nin yeğeni ve halifesi Abdülahad Nuri olmuştu.

Kadızadeliler sufilere karşı fikir tartışmalarında fazla başarılı olamayınca bazı olaylara sebebiyet verdiler. İlk olarak 1651'de Sadrazam Melek Ahmed Paşa'dan bir “buyruldu” alıp Demirkapı yakınlarındaki Halvetî Tekkesi'ni basarak devran eden dervişleri dağıttılar. Daha sonra bir müddet sükûnet sağlandıysa da bu defa Üstüvanî Mehmed Efendi'nin liderliğinde Şeyhülislam Bahaî Mehmed Efendi'den sema ve devranın haram olduğuna dair bir fetva aldılar. Kadızadelilerin saraydaki nüfuzu, destekçilerinin çoğunun katledildiği Çınar Vakası'na (1656 Vak'a-i Vakvakıye) kadar sürdü. Köprülü Mehmed Paşa'nın sadaretinin sekizinci günü Fatih Camii'nde müezzinler Cuma namazı sırasında na‘t-ı şerif okurken Kadızadeliler bunlara engel olmak için harekete geçtiler, fakat bu teşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlandı. Daha sonra Kadızadeliler toplanarak İstanbul'da bulunan bütün tekkeleri yıkmaya, rastladıkları dervişlere “tecdid-i iman” teklif edip kabul etmeyenleri öldürmeye, hep birlikte padişaha gidip bidatları kaldırmak için izin istemeye, selatin camilerinde tek minare kalacak şekilde diğer minareleri yıkmaya karar verdiler. Ertesi gün ellerinde taşlar ve sopalarla taraftarlarını toplayarak Fatih Camii'nde bir araya geldiler. Bunun üzerine sadrazam, padişahtan Kadızadelilerin katli için ferman aldı. Ancak bu ceza daha sonra sürgüne çevrildi.

döneminde üçüncü safha başladı. 1663'te İstanbul'a gelen Vanî Efendi, Sultan Selim Camii'nde vaaz vermeye başladı. Sultan IV. Mehmed'in himayesiyle önce padişahın, ardından Şehzade Mustafa'nın hocası oldu. Padişah ve sadrazamın üzerindeki etkisiyle saraydaki nüfuzu artan Vanî Mehmed Efendi sufîlere karşı tavır aldı. 1666'da Mevlevîlerin yaptığı sema ve Halvetî dervişlerinin Kadızadeliler tarafından “tahta tepmek” olarak adlandırılan ayinleri onun etkisiyle padişah tarafından yasaklandı. Vanî Mehmed Efendi'nin karşı çıktığı diğer bir uygulama olan kabir ziyareti de 1667 yılında padişahın emriyle yasaklanmıştır.

Kadızâdeliler, İbn Teymiyye’nin ve onun mektebine mensup olan Birgivî’nin fikirlerinden etkilenmekle birlikte tartıştıkları konular genellikle düzenli ve sistemli bir programa dayanmayıp halk arasında yaygın olan inanç ve düşüncelere tepki mahiyetindeydi. Bu meselelerin çoğu ve bid‘at konusu aslında yeni bir durum olmayıp daha önce İslâm âlimleri arasında tartışılmış ve çeşitli eserlerde genişçe işlenmiştir. Kadızâdeliler, yaşadıkları dönemde tenkit ettikleri meselelere tasfiyeci bir tutumla yaklaşıp bütün bid‘atları gerekirse şiddet kullanarak ortadan kaldırmayı amaçlamışlardı. Ancak emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker prensibini zorla uygulamaya çalışmaları devlet düzenine tehdit teşkil edince siyasî otorite buna izin vermemiştir. Bu Selefiyyeci hareketin benzerlerine Osmanlı Devleti’nin diğer bölgelerinde değişik zamanlarda rastlamak mümkündür.

 Mehmet KİRAZ

kaynakca:

-Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi, Ravzatü’l-ebrâr, Bulak 1248, s. 501, 598, 607.

-Solakzâde, Târih, s. 752-754.

-Kâtib Çelebi, Fezleke, II, 154-155, 197, 383.

-a.mlf., Mîzânü’l-hak fî ihtiyâri’l-ehak (s.nşr. Orhan Şaik Gökyay), İstanbul 1980.

-Abdurrahman Abdi Paşa, Vekāyi‘nâme-i Sultân Mehmed Râbi‘, Süleymaniye Ktp., Hafîd Efendi, nr. 250, vr. 22b, 49a, 107b, 125a, 129a, 152b.

-Mehmed Nazmi Efendi, Hediyyetü’l-ihvân, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 2413, vr. 87a-88a.

-Naîmâ, Târih, III, 163-164; V, 264-270; VI, 218-225, 226-230.

-Râşid, Târih, I, 134, 139, 483.

-Barkan, Kanunlar, s. 351-352.

-Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/1, s. 343-366.

-Necati Öztürk, Islamic Orthodoxy Among the Ottomans in the ----Seventeenth Century with Special Reference to the Qadi-Zade Movement (doktora tezi, 1981), Edinburgh University.

-M. C. Zilfi, The Politics of Piety: The Ottoman Ulema in the Post-Classical Age (1600-1800), Minneapolis 1988.

-a.mlf., “The Kadızadelis: Discordant Revivalism in Seventeenth-Century Istanbul”, JNES, XLV/4 (1986), s. 251-269.

-Semiramis Çavuşoğlu, The Kadızadeli Movement: An Attempt of Şeri’at-Minded Reform in the Ottoman Empire (doktora tezi, 1990), Princeton University.

-Ahmet Yaşar Ocak, “Din”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi (ed. Ekmeleddin İhsanoğlu), İstanbul 1998, s. 154-157.

-a.mlf., “XVII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Dinde Tasfiye (Püritanizm) Teşebbüslerine Bir Bakış: Kadızâdeliler Hareketi”, TKA, XVII-XXI/1-2 (1983), s. 208-226.

-Cengiz Gündoğdu, “XVII. Yüzyılda Tekke-Medrese Münâsebetleri Açısından Sivâsîler – Kadı-zâdeliler Mücâdelesi”, İLAM Araştırma Dergisi, III/1, İstanbul 1998, s. 37-72.

-Peçuylu İbrâhim, Târih, I, 363-365, 467; II, 357-358.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.