Demokratik olmayan rejimlerin önemli bir kısmı otoriter ya da totaliter biçimde örgütlenmişlerdir. 20. Yüzyıl dünyada demokrasinin yükselişe geçtiği bir dönemdir ve çok sayıda otoriter veya totaliter yönetim demokrasiye geçme çabası içine girmiştir. Bununla birlikte, otoriter ve totaliter rejimler hala çok sayıdadır ve kimi kişisel diktatörlükler, kimi dini teokrasiler, kimi de askeri diktatörlükler (pretoryenizm) biçiminde varlıklarını sürdürmektedirler. Hatta bazı demokratikleşme sürecine giren toplumlarda bu sürecin kesintiye uğradığını ve tekrar otoriter veya totaliter rejimlere geri dönüş yaşandığını görmekteyiz.
Latince bir kavram olan otorite (auctoritas), yakın zamana kadar negatif anlamda bir kelime olarak kullanılmamıştır. Tersine, kökeni olan, belirli bir geçmişe dayanan dolayısıyla meşru olan anlamında makbul bir terim olmuştur. Oysa günümüzde, “otorite” kavramının sonuna “izm” eklenerek otoriterizm veya otoriter rejim kavramı türetilmiştir ve baskıcı, ezici, özgürlükleri kısıtlayıcı otorite anlamında yani negatif anlamda, hatta demokrasinin tersi anlamında kullanılmaktadır. 25 Günümüzde kullanılan anlamıyla, tarihte kullanılan anlamından farklı olarak “otoriter olmak” ile “meşru olmamak” bir araya gelmiş ve meşru olmayan ve baskıcı olan rejimler otoriter olarak adlandırılmıştır. Ve bu haliyle Otoriterizm, bir rejim biçimi olarak özellikle 20. Yüzyılda birçok siyasal iktidarın benimsediği bir yöntem olarak oldukça yaygınlaşmıştır. Otoriterizm, özgürlüğe ya hiç yer bırakmayan ya da az yer bırakan bir siyasi rejimdir. Bazı yazarlar, otoriter rejimleri demokrasi ile totalitarizm arasında bir kademe olarak tanımlamaktadır.26 Otoriter rejimler, baskıcı rejimlerdir ancak ideolojik rejimler değildir; yani toplumu yeni bir biçime dönüştürme hedefleri yoktur. Hedefleri esas olarak belirli bir kişi veya grubun iktidarda sürekliliğini sağlamak ve iktidarın tüm nimetlerinden sonuna kadar yararlanmaktır. Toplumun ne şekilde yaşadığı, neye inandığı, hangi sanatla ilgilendiği ilgi alanları dâhilinde değildir, topluma bu konularda herhangi bir yön empoze etmezler, temel bir ideal ilkeleri bulunmamaktadır.
Otoriter toplumlarda iktidarın şiddete başvurarak toplumu yönetmesi, kendi iktidarına tehdit edebilecek grupları baskı altına alması sık rastlanan bir durumdur, ancak şiddeti meşrulaştırmak için herhangi bir ideolojik haklılaştırma kullanmaz. İnsan hakları ihlallerine sık rastlanır. Polis partinin kontrolündedir ve polis tarafından keyfi tutuklamalar sık rastlanılan bir durumdur. İletişim araçlarında, sanatsal faaliyette sansür kullanılır ancak bu sansür tamamen pratik nedenlerledir; iktidara ve yakın çevresine ilişkin olumsuz haberler, sanatsal ürünlere izin verilmez, bunun dışındaki faaliyetlerle ilgilenilmez. İktidar yetkilerini azamileştirmek ister ancak toplumdan kendisine gelebilecek muhalefeti de göz ardı edemez, bu gibi durumlarda iktidarını garanti altına almak için bazı muhalif gruplarla işbirliğine gidebilir.
Tek parti sistemi, otoriter rejimlerin en belirgin özelliğidir. Parti, diktatör ve yakın çevresi tarafından yönetilmektedir. Kendi iktidarına tehdit oluşturabileceği korkusu ile alternatif partilere izin verilmez. Bu nedenle, seçimler göstermeliktir; başka partilere izin verilmediği için, mevcut parti yüksek bir oranla seçimi kazanmış görünür. Bu rejimlerde seçimle diktatörün ve partisinin görevden alınması mümkün değildir, ancak bir sivil veya askeri darbe ile veya bir devrim ile bu rejimler sona erer. Bazen, uluslararası alanda demokratik bir görünüm kazanmak için göstermelik de olsa başka partilerin kurulmasına izin verilir ancak bunlar genellikle esas partinin uydusu niteliğindedir ve muhalif politika yapamazlar. Partinin temel işlevleri, yasama, yürütme ve yargı erkini iktidarın elinde toplamak, toplumu kontrol etmek, muhalif grupları bastırmak, kendine yandaş seçkin yetiştirmektir. Otoriter sistemlerde Kuvvetler Ayrılığı ilkesi yoktur; yasama, yürütme ve yargı erkleri partinin elindedir, bu nedenle hukukun üstünlüğü ilkesi bu rejimlerde geçerli değildir.
Ekonomi kısmi olarak devletleştirilmiş olabilir ya da devletleştirilmemiştir ancak diktatör ve partisinin kontrolündedir. Serbest ekonomi genellikle vardır ancak ekonomide yolsuzluk çok yaygındır. Devletin tüm kaynakları partililere ve diktatörün akrabalarının kullanımına tahsis edilmiştir.
1979-2003 yılları arasında Irak’ta Saddam Hüseyin iktidarı, 1943-1955 yılları arasında Arjantin’de Peron iktidarı, 1973-1988 yılları arasında Şili’de General Pinochet iktidarı, 1979- 1989 yılları arasında İran’da Humeyni iktidarı (Humeyni’nin vefatından sonra da rejimin otoriter özellikleri devam etmiştir), kimi askeri, kimi kişisel, kimi ise dinsel nitelikte otoriter rejime örnek olarak verilebilir.