İnsanoğlu yaşadığı olumsuzluklar, his, üzüntü, hüsran hali yaşadığımız bir durum. Ben bunlara yürek sızısı diyorum. Biraz daha derin yaralıyor insanın hayatta yaşadıkları. Hayal kırıklığı canından, can parçasından bir şeyler kırılıyor sanki. Kanıyor. Acıtıyor. Onarılması çok zor. Kabulü öylesine kolay değil.
Ne yapalım kaderi buymuş alnına yazılmış anlamsız sözler insanı daha da canını acıtıyor. Demek ve olana teslim olmak çok kolay bir durum.
O küçücük çocuğun hayalleri, özlemleri ailesinin göz yumması boyun eğmesi fakirliğin bir olgusu mu? Olaydaki sis perdesi aralanmalı! Tüm buğular temizlenmeli!
Doğal olarak tüm imkanlarını seferber etmek istiyor. İstiyor da karşı tarafı unutuyor. Benim sınırım bir başkasının başladığı yerde bitiyor. Bu sınırları görmek, bilmek bile zaman alıyor.
Zihnimizde canlandırdığımız ve gerçekleşmesini arzuladığımız şeylerin gerçekleşmemesi durumunda yaşadığımız o olumsuz his, üzüntü, hüsran hali... Her birimizin aşina olduğu bir his... Mutlaka bir yerlerde birileriyle ve hatta kendimizle yaşadığımız bir durum.
Madem hayatımızı zihinde yaşıyoruz bari orayı hoş tutalım. Umut dolu yüreklendiren senaryolara da ihtiyacımız var. Onları da ‘hayal’ kontenjanında tutuyoruz. Yaşadığın ülkenin refahta, özgür olmasını, ekonominin daha dengede olmasını, dünyanın daha barışçıl, sevgi dolu, huzurlu olmasını istiyoruz.
Oluyor mu? Al sana hayal kırıklıkları. Can kırıkları. Diğer hayatlara bak? Mesela!
Otuzlarında ama hala hayatını kuramamış, ne istediğini bilmeyen, araştırmayan, yolda kalamayanların sayısı gün geçtikçe artıyor.
Buna başlama başarısızlığı, yüksek kaygı bozuklukları, depresyon.
Kendi hayal kırıklıklarımızı onlara yüklemeden, onların bizim olduğunu ve seçimlerine saygı duymamız gerektiğini hatırlayıp ilişkilerimizi bu açıdan yeniden yapılandırmamız gerekiyor. Ne çok sıkacağız ki ellerimiz acısın ne çok serbest ki kayıp gitsin. Hassas terazi gibi. Adalet terazisi gibi! Tabi bulabilirsek!